26 Ekim 2009’da Resmî Gazete’de gıda ve yem amaçlı GDO ve ürünlerinin ithâlatı, işlenmesi, ihrâcâtı, kontrol ve denetimine ait yönetmelikle birlikte GDO’lu ürünler yeniden gündeme geldi. Fakat herkesin kafası hâlâ çok karışık... Doğrusu, yönetmeliği dikkatli okumadan ve konu hakkında iyi bir bilgi sahibi olmadan, neyin ne olduğunu anlamak kolay olmuyor. Anlaşılmayan konularda yerli-yersiz fikir ileri sürmek de, daha çok yanlışa yol açıyor.
Yeni yönetmelikle GDO’lu gıda ürünlerinin ithâlâtı ve çocuk mamaları hâriç işlenmesi, kullanımı ve pazara sunumu serbest hâle geldi. Hatırlanacağı üzere, daha önceki yönetmeliğe göre GDO’lu ürünlerin, ithâlatı, işlenmesi ve kullanımı yasaktı. Bu yasaktan dolayı GDO’lu ürünler, bir yolu bulunarak yine yurda sokuluyor ya da yurt içinde üretilerek pazara çıkarılıyordu.
İşte bu yönetmelikle birlikte uzun süredir yapılan rastgele ithâlatın denetim altına alınarak önüne geçilmesi sağlanacak... Hatta Türkiye halkına Avrupa Birliği’nden bile ileri seviyede koruma sağlanacak. Çünkü AB’de binde 9’un altında GDO içeren ürünlerde bu yasak bulunmuyor. Yani ürün, binde 9’un altında GDO içeriyorsa, rahatça satılabiliyor. Etikete de yazılma zorunluluğu bulunmuyor. Türkiye’de ise, az oranda bile GDO içeriyorsa, onun tüketici tarafından bilinmesi isteniyor. Yine yeni yönetmelikte çocuklarla ve antibiyotiğe dirençli genlerle ilgili yasaklar, AB’de bulunmuyor. İşte yeni çıkan yönetmelikte bunlarla ilgili ayrıntılı düzenleme yer alıyor. Öyle ki, artık ülkemize giren ithal ürünlere, yapılacak analizler sonucunda GDO’lu olup olmadığına bakılarak izin verilecek. Şayet ürünle ilgili bir şey yazılmamışsa, burada laboratuar ortamında yapılacak test ile GDO’lu olduğu ortaya çıkarsa, üretici firmaya ağır cezalar verilecek. Bu duruma göre, yönetmelik aslında GDO’lu ürün girişini kolaylaştırıcı değil, zorlaştırıcı ve engelleyici hükümler içermektedir.
Öte yandan Tarım Bakanlığı’nın yayınladığı bu yönetmelik, ABD’de de büyük yankı uyandırdı. ABD senato üyelerinden biri, yönetmeliğin çıkmadan önce kendilerine danışılması gerektiğini savundu. Bilindiği üzere GDO’lu ürünler, en çok ABD’de üretiliyor. GDO üreten ilk dört ülke; ABD (% 66), Arjantin (% 23), Kanada (% 6), Çin (% 4)’dir. İspanya ve Brezilya da onları izliyor. Türkiye’nin 2008’de ithal ettiği mısırın % 40’ı, pamuğun % 62’si ABD’den, soya ithalâtı da yine başta ABD olmak üzere, Arjantin ve Brezilya’dan yapılmıştır.
Günümüzde GDO’lu ürünlerin başında soya, mısır, pamuk ve kanola ilk sırada yer aldığından ABD’den ithal edilen mısır, pamuk ve soyanın GDO’lu olma riski çok yüksektir. İşte bu yüzden ABD, GDO’lu ürünlerini Türkiye’ye pazarlayamadığından dolayı yönetmeliğe tepkiyle yaklaşıyor. GDO’lu ürünlerini Avrupa ülkelerine de pazarlayamayan ABD, aslında GDO’lu ürün üretiminde ciddi sıkıntılar yaşamaktadır.
2002 yılında Zambiya’ya dünya besin programı amacıyla 23 bin beş yüz ton mısır bağışlamıştı. Zambiya, bu yardımı GDO’lu olduğu için reddetmişti. Ayrıca ABD, Zambiya’lı şirketlere GDO’lu mısırı almaları şartıyla 51 milyon dolarlık kredi teklifinde bulundu. Zambiya bunu da kabul etmedi. ABD, yine durmayıp bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre, GDO’lu besinleri reddeden Afrika ülkelerine Aids ilacı yardımı yapılmayacaktı. Ne yazık ki, Afrika kıtasında Aids’ten en çok etkilenen ülke, Zambiya’dır.
Bütün bunlardan sonra gen teknolojisinin kapitalist güçlerin elinde olduğu, bunların daha çok üretmek ve kâr etmekten başka bir gâyelerinin olmadığı, bilimi de kötü emellerine âlet ettikleri ve bu tehlikenin gün be gün daha da arttığı açıkça görülüyor. Bu teknolojilerin denekleri ise, üçüncü dünya ülkelerinin mâsum insanları oluyor. Özetle GDO, kötü niyetlilerin kolayca istismar edebileceği bir alan hâline gelmiş durumdadır.
GDO Nedir?
GDO, “genetiği değiştirilmiş organizmalar” anlamındadır. Biyo-teknolojik metotlarla kendi türü dışındaki bir türden gen aktarılarak, belli özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikro organizmalara GDO denir.
Daha açık bir deyişle, herhangi bir canlının DNA’larındaki irsî kodların alınıp başka bir canlının DNA’sına nakledilmesidir. Böylece istenilen özelliklerde yeni bir canlı ortaya çıkıyor. Örneğin ABD, geç bozulan bir domates elde etmek için domatese birtakım genler aktararak yeni bir domates şekli elde etti. 1994’te yapılan ilk GDO’lu ürün olarak bu domatesler piyasaya sürüldü. Tercih edilmeyince ve pazar bulamayınca üretimine devam edilmedi. Elde edilen bu yeni domates, farelerde denendi. Ardından farelerin midelerinin delindiği görüldü.
Bitkilerin genlerini değiştirerek yeni GDO’lu bir bitki üretmenin sebepleri nelerdir?
Bir yılda bir üründen bir kaç kere mahsul alabilmek, bitkilerin tarımsal ilaçlara ve böceklere karşı daha dirençli olmalarını sağlamak, besin değeri yüksek, minerallerce zenginleştirilmiş, raf ömrü artırılmış bitki elde etmek, kurak ve uygun olmayan arazilerde ürün yetiştirebilmektir.
Görüldüğü gibi aslında bitkilerin genleriyle oynamanın birtakım faydalar sağlayacağı düşünülüyor. Ne var ki, dezavantajlarının ve zararlarının daha çok olduğu bir gerçek!.. Öncelikle GDO, mükemmel ekolojik dengeye sahip olan tabiatın işleyişine müdahale etmek demektir. GDO’lu ürünler biyolojik çeşitliliğin azalması ve yerel ürünlerin hızla kaybolmasına sebep olmaktadır. Meselâ GDO’lu bir ürün, bir bölgeye ekildiğinde etrafındaki ekim alanlarında da rüzgârın tohumları taşımasıyla hükmünü geçiriyor. Nitekim GDO’lu patateslerin ekili olduğu yerlerden 1,1 km uzaklıktaki doğal patateslerin tohumlarında da GDO tespit edilmiştir. Öte yandan zararlı böcekleri yok etmek için verilen toksin karakterli genlerin, yeni bir zarar meydana getirdiği görülmüştür. O da bu böcekleri yiyerek beslenen yararlı böcek türlerinin yok olması... Aslında örnekleri çoğaltmak mümkün. Bu ürünleri tüketen insanların sağlık riski taşıdığını ve bu riskin ciddî boyutlara ulaştığını söyleyebiliriz.
GDO’lu besinlerin sağlığa zararları nelerdir?
İlk akla gelen, alerjik reaksiyonlardır. Farklı genlerin normalde olmayacak yerlere yerleştirilmesi, alerjik reaksiyonları tetikleyen en önemli sebeptir. Özellikle gıda alerjisi olarak ortaya çıkar.
2006 yılında yapılan kimi deneylerde GDO’lu ürünlerin kısırlıktan bağışıklık sistemi problemlerine kadar çeşitli rahatsızlıklara sebep olduğu görülmüştür. Hatta Viyana Üniversitesi’nin araştırmasında GDO’lu domatesleri yiyen farelerin üç kuşak sonra kısırlaştığı ortaya çıkmıştır. İskoçya Rowett Enstitüsü araştırmacılarından Dr. Arpat, araştırmasında GDO’lu patatesleri yiyen farelerin iç organlarında küçülme, sindirim sistemlerinde bozukluk ve bağışıklık sistemlerinde çökme görüldüğünü belirtiyor. Yine Rusya Bilimler Akademisi’nden bir araştırmacı ise, GDO’lu soya ile beslenen farelerin yarısından fazlasının doğumdan 3 hafta sonra öldüğünü tespit etmiştir. GDO’lu mısır ve soyanın, hayvan yemi olarak kullanılması, bunun son derece riskli olduğunu gösteriyor. Yine antibiyotiğe dirençli GDO’lu bir ürünün, mide ve bağırsaklarda ilaçların tesirlerini sıfırladığı tespit edilmiştir.
GDO’lu ürünler piyasada hangi yiyeceklerde bulunuyor?
GDO’lu ürünler; daha çok sucuk, salam, sosis gibi kırmızı etin kullanıldığı şarküteri ürünlerinde, et suyu tabletlerinde, fındık, fıstık ezmesi gibi çikolatalı ürünlerde, çeşitli unlu mamüllerde, süt tozu, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.
GDO’lu mısır ise; nişasta bazlı tatlandırıcılar yoluyla gazoz, kola, meyve suları, mısır yağı, bebek mamaları, hazır çorbalar ve hayvan yemlerinde kullanılıyor.
Daha doğrusu yukarıda sayılanlar sadece bir kısım örneklerden ibaret… Zira mısırdan üretilen yan ürünlerin sayısı 700, soyadan üretilenlerin ise 900 kadar... Ürün ambalajlarındaki içerik etiketlerinde glikoz, sakaroz, fruktoz, mısır nişastası ve soya proteini bulunuyorsa, besinde GDO olması yüksek ihtimal… Günümüzde bilhassa çocukların vazgeçemediği cipslerdeki patates ve mısır nişastası, bisküviler, krakerler, kaplamalı çerezler, gofretler ve pudinglerin GDO’lu olma riski daha yüksek.
On yıldır GDO’lu ürünlerin ülkemize ithal edildiği gerçeğinden yola çıkarak şimdiye kadar birçok GDO’lu ürün yemiş içmiş olabileceğimizi söyleyebiliriz. Artık geçen geçti, Rabbim zararlarından hepimizi korusun!.. Bundan sonra gıda teknolojisinin topraktan insana kadar büyük bir zincir teşkil ettiğini düşünerek, GDO’dan kurtulmanın yolunu aramalı; hazır, işlenmiş, şık ambalajlı ürünlerden vazgeçmeliyiz.
YORUMLAR