Hayatın İçinden
Karı-koca birlikte gittikleri bir ev ziyaretinden dönmektedirler. Kadın gidilen mekânda kendisine ilginç gelen ve şaşırdığı şeyleri beyefendiye aktarmaktadır.
Hele bir de eşlerin aralarındaki gündeme dâir bir mevzu varsa, kadın bunu da tafsilâtıyla anlatır. Meselâ eve yeni bir eşya alınacaktır, uzun süredir bakılıyordur ve istenen eşya, misafirliğe gidilen evde de vardır. Alınacak eşya bir halı modeli olsun, hanım anlatır da anlatır:
“-Hani girişteki halı var ya, lâle desenli, açık pembe…
Erkek çok zaman bu konuşmayı:
“-Hıı, hıhı…” diye geçiştirecektir. Çünkü çoğu zaman erkekler, bu tür ayrıntılarla ilgilenmezler.
O, ne açık pembeyi, ne de lâleyi görmüştür. Hattâ girişte halı var mıydı onu bile fark etmemiş olabilir. Ancak hanımlar, bir geçiş anında bile halıyı, desenini, yünün rengini, bütün ayrıntıları ile görür… Bu bakış açısı ile vitrin içindeki dantelin deseni bile fark edilebilir.
* * *
Bu mahir bakış ile ayrıntılar fark edilir. Ve beyefendilerin çoğu zaman varlığını bile fark etmediği eşyayı, işleri, muâmeleleri mâhirce yönetir. Erkekler bu mahârete güvenerek anlayamadıkları bu tür işleri, hanımlara bırakırlar. Çoğu zaman:
“-O iç işleri, onu hanım bilir.” diyerek işin selâmeti ve kendi huzurları için bir tarz geliştirirler.
Aslında bu, çok da yanlış değildir. Farklılıklarını zıtlık ve ayrılık yolu olmadan fark etmiş ve “farklılıklarda zenginlik vardır” anlayışı ile iş bölümü yapmış bir davranış tarzıdır bu…
Her şeyi eşine yüklemek, hiçbir konuda söyleyecek sözü olmamak ve her meseleyi diğer eşe bırakmak, eş için yüklenici, yorucu, hattâ fıtraten de yıpratıcıdır. Bu arada iş bölümünden kastımız; kadın ve erkeğin farklarını gözeterek, fıtraten iş birliği yapılması ve hayatın paylaşılmasıdır. Kadın ve erkeğin hâdiselere bakışı birbirinden farklıdır. Bunu, fark ederek herkesin iyi yapabileceği alanda söz sahibi olmasıdır. Erkeğin kadın rolünü, kadının erkeğin rolünü sahiplenmesi fıtrata aykırıdır. Varlığımıza ve beden bütünlüğümüze zulümdür. Kadın ve erkek yarışamaz. Çünkü onlar, birbirinin rakibi değildir. Onlar hayatın olmazsa olmaz tamamlayıcı iki rengidir.
Aslında bu iş birliği, biyolojik ve psikolojik yapıyı dikkate alarak hayatın kolaylaştırılmasıdır.
* * *
Kadın ve erkek arasındaki farklara bakmaya devam edelim.
Öncelikle biyolojik farkları ele alırsak, erkeklerin vücut yapıları, kadınlara göre daha gelişmiştir. Erkeklerin akciğer kapasiteleri, kadınlarınsa kalp atış hızları daha fazladır. Erkeklerin kemikleri daha dayanıklıdır. Erkekler vücut yapıları itibariyle dış mekân işlerine daha elverişlidir.
Hayatın İçinden
“Âilesi tarafından çok iyi okullarda okutulmuş, ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmış bir delikanlı varmış. Bu ergen, liseyi bitirmiş, fakat bir türlü üniversiteyi kazanamamış. Hafif depresyon ile sıkıntı hâli evde hâkimdir. Bütün gün bilgisayar başında ve evden çıkmayarak günlerini geçirmektedir. Evde huzursuzluk oluşturan, hiçbir şeyden memnun olmayan bu genç ile birlikte yaşamak, anne ve babası için ciddî bir problem hâline gelmiştir.
Anne ve baba bu sürece çok üzülürler ve sürpriz bir karar alırlar. Oğullarını bir işe yerleştirirler. Arkadaşlarının inşaatında amelelik… Günlük yevmiyesini kendi alacağı, sabah çok erken başlayan ve bedenen çalışması gereken kum-çakıl taşıdığı bir iş. Çok şaşırtıcı bir şey olmuştur. Depresif ergenimiz, büyük bir heyecanla çalışmaya başlamıştır. Akşamları çok yorgun gelip önceden tartışma konusu yaptığı hiçbir şeye takılmamaya başlamıştır. Bu süre içerisinde ergenimiz gözle görülür şekilde kilo almış, bedenen çalıştığı için fizyolojisi değişmiş, omuzları genişlemiş ve kas yapmıştır. Aldığı parayı biriktirip istediklerini alma noktasında tercih ve tasarruf hakkı olmuştur. Bu çalışma temposu içerisinde üniversite okumak istediğini söyleyerek akşamları ders çalışmış ve bir sonraki yıl en iyi üniversitelerden birini kazanmıştır.”
* * *
Bu yaşanmış örneği çok mânâlı bulurum. Bilgisayar başında hiç evden çıkmadan yetişmiş ve ihtiyaçları en iyi şekilde karşılanmış gençlerimizin fizyolojik yapılarını dikkate almamız gerekir. Fıtrata uygun meşguliyetler, kendilerine olan güvenleri ve psikolojik gelişimleri için olumlu bir süreci beraberinde getirir çoğu zaman...
* * *
Biz kadın-erkek farklarına devam edelim...
Yine erkeklerin beyin kütleleri daha ağırdır. Buna mukabil, kadınların beyin hacimleri daha fazladır. Kadınların sağ ve sol bağlantılı nöronları, erkeklere göre dört kat daha yüksektir. Bu sebeple kadınlar, beynin iki yarısını da kullanır ve daha karmaşık düşünürler.
Yani bir kadın, bir taraftan çocuğunu beslerken bir taraftan fırında pişen yemeği takip eder, diğer taraftan komşunun ihtiyacını karşılar ve bu arada gelen bir telefona da bakabilir. Kısaca kadınlar, aynı anda birkaç işi takip edebilir.
Ayrıca yerine getirilmesi gereken bir işin ayrıntılarına daha hâkimdir. Meselâ gidilecek ziyarete ne zaman gidilmeli, ne götürülmeli, kimler aranmalı, ne söylenmeli ya da söylenmemeli gibi birçok farklı ayrıntıları düşünür ve organize ederler.
* * *
Erkekler ve kadınlar arasındaki psikolojik farklılıklar ise çok açık değildir; bunları tanımlamak daha zordur. Ancak bu farkların kadın-erkek münâsebetlerini oluşturmada ve sürdürmede iş arkadaşlığından evliliğe ve ebeveyn olmaya kadar çok önemli rollerinin olduğu açıktır.
Umûmiyetle erkekler agresif ve kavgacıyken, kadınlar sessiz ve sâkindir. Kadınlar kendilerine ve karşılarındaki insanlara daha saygılı davranmaya çalışır ve şiddet içeren hâdiselerden uzak dururlar. Kadınların intihar teşebbüslerinin erkeklerden daha az olmasının ve daha az agresif davranışlar göstermelerinin sebebi budur. Kadınların dînî inançları daha güçlüdür. Duyguları, erkeklerden daha çabuk harekete geçer ve daha değişkendir.
Erkekler olaylara daha soğukkanlı yaklaşırken, kadınlar daha aceleci ve duygusal davranmayı tercih ederler. Daha korunaklı ve dikkatli hareket etmeyi severler, daha çekingen, ama daha konuşkandırlar.
Erkekler kadınlardan daha iyi sır saklarlar. Erkekler kadınlara karşı tutkularının esiri olurlar. Onlar takdir ettikleri ve hayran oldukları kadını seçerler. Kadınlar ise, içten ve yakın buldukları, kendilerine değer verdiğini gösteren erkekleri severler. Erkekler kadınları zekâlarıyla, kadınlar ise erkekleri kalpleriyle etkiler.
Erkekler kucaklamak ve korumak ister; kadınlarsa korunmak ve kollanmak... Kadınlar erkeğin içindeki cesareti, erkekler ise kadındaki câzibeyi ve inceliği görmek isterler. Kadınlar sevdikleri erkekleri desteklemeyi çok önemserler.
Erkeklerin dünyasına baktığınız zaman başarı odaklı bir tablo karşımıza çıkar. Erkekler, birbiriyle güç yarıştırmayı çok sever, kendilerini başkalarından daha güçlü hissettiklerinde çok mutlu olurlar. Erkeklerin dünyasındaki yarış çok acımasız kurallarla işler, o yüzden saldırganlık temâyülü, erkeklerde daha fazla görülür. Erkeklerin futbola düşkünlüğünü, içlerindeki saldırganlığı ve başarı arzusunu bir yere yönlendirme çabası olarak ifadelendirebiliriz.
Kadınlar ise, daha ziyade duygusal münâsebetlerdeki başarıyı önemserler. Bu husustaki yoğunluk, tamamlanmışlık ve kendini ifade edebilme duygusu, kadınların kendilerini daha mutlu hissetmelerine yol açar.
Erkekler, hayatta bağımsızlık ararlar; kendi hayatlarını kendileri belirlemek isterler, paylaşmayı sevmezler. Kadınlar ise grup içinde, bir topluluğa âidiyet göstererek, duygularını paylaşarak kendilerini gerçekleştirirler; daha duyarlıdır.
Erkeklerin ve kadınların münâsebetlerindeki problemlerin temelinde, karşı cinsten kendileri gibi düşünmesini, hissetmesini ve davranmasını beklemek yatar. Erkekler ve kadınlar, benzerliklerini ve farklarını kabullenmeli, birbirlerini değişmeye zorlamadan, kendi hayatlarını ustalıkla yaşamalıdırlar. İnsanları cinsiyetlerine göre kalıplara sıkıştırmak, bütün kadınları veya bütün erkekleri tek tipleştirerek algılamak, elbette ki doğru olmaz. Hepimiz anlaşılmak, hissedilmek, değer verilmek isteriz. Kadınların ve erkeklerin belli alanlarda farklı hassâsiyetleri olabilir, ama asıl mesele, işitilmek ve anlaşılmaktır.
Biz de bir önceki yazımızın netice kısmına atıfta bulunarak yazımızı sonlandıralım.
Kadınların ve erkeklerin belli alanlardaki farklılıkları, çatışmanın değil, hayatlarındaki zenginliğin kaynağıdır.
Eşler arası farklılık ve çatışmalar yok sayılmamalı, aksine kadın-erkek bakış açısından doğan farkla yönetilmelidir.
Bu farklılık, birbirini tamamlarsa, mânâ ve değer kazanır.
Bu farklılık, aslâ güç savaşı değildir.
Bu farklılıkları basite almadan dikkatle değerlendirmeli, sevgi ve muhabbet kanallarını açmalıyız. Evliliklerimiz bitmesi gereken bir gün değil, her yeni günle doğacak, saâdetin yaşama alanıdır.
YORUMLAR