Evlilikler Faciaya Dönmesin!

Ebû Ümâme -radıyallâhu anh-’ın rivayetine göre, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

“Mü’min, Allâh’a takvâdan sonra, en ziyâde sâliha bir zevceden hayır görür. Böylesi bir kadın ona itaat eder. Ona baksa sürûr duyar, bir şeyi yapıp yapmaması hususunda yemin etse, kadın bunu yerine getirerek onu yeminden kurtarır, kadınından ayrılıp uzak bir yere gitse, kadın hem kendi namusu ve hem de adamın malı hususunda hayırhah ve dürüst olur.” (İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857)

* * *

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- insanlığın iftiharı, göz aydınlığı, gönül sürûrudur. O’nun hayatının her yönü, insanlığın huzur ve selameti için örnek alınması gereken bir hayattır. Özellikle Efendimizin âile hayatı, ümmet olarak hayatımızı en güzel ve en doğru şekilde tanzim etmek için bütün yönleriyle bilinmesi gerekmektedir.

Âile hayatı, karşılıklı bir ahitleşmedir. Taraflar, birbirlerine bazı sözler verir ve o sözlere binâen ortak bir hayat kurarlar. Evlilikle başlayan bu ahitleşme, tarafların birbirlerini her hâlükarda desteklemeleri, yardımcı olmaları ve koruyup kollamaları mânâsına gelir.

Evliliğin tarihi, insanlığın yaratılışı ile başlar. Rabbimiz önce Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’ı, ardından Hazret-i Havva -aleyhisselâm- annemizi yarattı. Onların arasına bir muhabbet ve bağlılık koydu. Onları maddî ve mânevî yönden birbirlerine muhtaç kıldı. Nihayet onlardan yeni nesiller yarattı ve o nesillerin çoğalması da yine evlilik yolu ile oldu.

Dolayısıyla Rabbimizin “eşref-i mahlûkât” yani “yaratılmışların en şereflisi” olarak var ettiği insanın hayatında evlilik, hem fıtrî bir ihtiyaç ve hem de sâlih ve sâliha bir neslin devamını temin eden en önemli müessesedir.

Evlilik veya aile hayatı, bütün dinlerde teşvik edilen bir müessese olmakla beraber günümüz şartlarında maalesef en çok tahrip edilip yara alan müesseselerin başında gelmiştir. Bunun tek tek sayılamayacak pek çok sebebi vardır. Ama en temel sebebi, içinde bulunduğumuz buhranlar çağında toplumların din ve ahlâk prensiplerinden uzakta yaşamayı bir hüner zannetmesidir.

Bu genel girişten sonra, biraz da günümüz evliliklerinde yaşanan problemlerin sebeplerine göz atalım.

* * *

Mâlum olduğu üzere, günümüzde birçok evlilik çeşidi vardır. Görücü usûlü ile başlayan geleneksel evlilikler, akrabalık bağlarının ön plânda olduğu evlilikler, aşk (!) evlilikleri ve maddî gücün muhafazası için yapılan zenginlik evlilikleri… Bütün bu evlilikler, meşrûdur, yani geçerli ve normaldir. Ancak evlilikten maksadı ortaya koyan evlilik çeşidi, Peygamber Efendimiz’in de tavsiyesi üzere “dindarlık ölçülerine” göre kurulmuş evliliklerdir.

Evliliklerde maddî imkân, örf-âdet, kültür ve eğitim gibi çeşitli konularda eşlerin denkliğinin gözetilmesi de dînî bir gereklilik olmamakla birlikte evliliğin olgunluk ve devamına faydası olan hususiyetlerdendir. Evliliklerde muhtemel sıkıntılar, çoğunlukla denklik konusuna dikkat edilmeden yapılan evliliklerde görülmektedir. Denklik konusu çok mühimdir. Evlenen çiftlerin yaşı, boyu, güzelliği, eğitim seviyesi, maddî imkânları aşağı-yukarı birbirine yakın olması gerekir. Ayrıca evlilik, sadece iki kişinin birlikteliğinden ibaret değildir. Âilelerin tesirini, yeni kurulan yuvada anne-baba ve akrabaların rolünü de unutmamak gerekir.

Günümüz gençleri, “aşkın gözü kördür” sözünü haklı çıkarırcasına, sadece evleneceği insana bakıyor, onun dışında kimseyi gözü görmüyor. Bu bağlılık ve gönül meyli sebebiyle, baktığı kişide “olanı” değil de, “olmasını istediği şeyleri” görüyor. Ya da sadece karşı tarafın şahsına veya fiziki durumuna teksif oluyor. Annesi kimdir? Babası kimdir? Âilesi nasıl bir âiledir? Kendi âilesine uygun mudur? Bunların hiçbirini görmeden ve dikkate almadan gözü kapalı bir evlilik gerçekleştiriyor. Aslında yeni evlenecek kardeşlerimiz, bazen gönüllerinden gelen sevgi sesine biraz kulak tıkamalı ve istişâreye açık olmalıdırlar. Tecrübe edilen bir şeyi, tekrar tekrar tecrübe etmeye gerek yoktur. Bu konuda büyüklerin tecrübe ve fikirlerinden istifade etmeli, yaşanmış evlilik facialarından ders almalıdırlar. Ama bu tecrübelerin ışığında kendi sevgi ve temâyüllerini de göz önünde bulundurarak bir karar verdiklerinde de sebat etmeyi bilmelidirler.

Geleneklerin baskın olduğu toplumlarda evlilik anlayışı bir şekilde nesilden nesile aktarılır. Geniş âilelerde evlilikle ilgi birtakım temâyül ve alışkanlıklar, genç nesiller tarafından farkına varmadan öğrenilir ve kabullenilir. Ayrıca bir eğitime ihtiyaç yoktur. Ancak bunun bazen iyi, bazen de kötü yönleri vardır. Eğer bir insanın doğup büyüdüğü kültür, örf-âdet ve alışkanlıklar iyiyse, o gençlerde yerleşen evlilik hayatı örnekleri de iyi olur. Yoksa gençler, kırılan bir kemiğin yanlış kaynaması sonucu eğik kalması gibi, hayat boyu âilelerinden aldıkları hatalı örnekleri tekrar eder dururlar.

Günümüzde geniş âileler yerine “çekirdek” adı verilen ve sadece anne-baba ve çocuklardan oluşan küçük âile tipleri yaygınlaşmıştır. Âilelerin birbiriyle ve akrabalarıyla münasebetleri de genel itibariyle çok sınırlıdır. Bu durum, gençlerin önünde “örnek âile modelleri” oluşmasını engellemektedir. Gençler, etraflarında, özellikle televizyon, film, dizi ve internet gibi medya kanalları vasıtasıyla kendilerine “rol modeller” geliştirmektedirler. Böylece izledikleri, tesir altında kaldıkları hayat tarzlarını, kuracakları âileye yansıtmaktadırlar.

Yeni, modern dünyanın hayata bakış tarzı, evliliklerin ya şeklini değiştirmiş veya insanları tek başına yaşamaya özendirmiştir. 30-40 yaşlarına gelmiş nice genç vardır ki, maddî zorlukları bahane ederek evlilikten uzak durmuş, sonra da tamamen bekâr yaşamayı tercih etmiştir. Artık onun dünyasında “evlilik” bir ihtiyaç veya mecburiyet olmaktan çıkmıştır. Hattâ evliliği bir külfet ve hürriyetini sınırlayan bir cendere olarak görmeye başlamışlardır.

Ecdâdımız, çocukları daha yirmi yaşlarını beklemeden, tabiri câizse gözünü harama açmadan, büluğ çağına gelir gelmez evlendirir, fakat onları yüz üstü bırakmazlardı. Bir anne, bir baba olarak hep yanlarında, yakınlarında bulunur, onlara nezâret eder ve geniş âile anlayışı içerisinde âdeta hayatın bütün zorluklarının beraber aşıldığı bir “evlilik okulu” vazifesi görürlerdi.

Şimdi, evlenecek olan gençlerin ilk akıllarına gelen “ayrı ev”, “ayrı hayat”, “kayınpeder, kayınvâlideden uzak bir hayat” düşüncesi… Hâlbuki onları kendilerini sınırlayan “eski kafalı insanlar” olarak değil, “tecrübeli bir hoca” gibi görmeli ve onlardan istifade etmenin yollarını aramalıdır. Böylece evliliklerde daha az hata yapılır ve daha sağlam bağlar kurulur. Bilhassa yeni evliliklerin ilk yıllarında yaşanan acemilikler ve bilgisizlikler, yeni dünyaya gelen çocukları da etkilemektedir. Şunu üzülerek ifade etmeliyiz ki, günümüzde çocuklar, dedeleri ve nineleri var olduğu hâlde, dedesiz, ninesiz ve onların engin şefkatinden mahrum bir şekilde büyümektedirler.

“Çekirdek âile” anlayışı, bizim kültürümüze modern ve ferdî bir toplum oluşturma idealindeki Batı’dan gelmiştir. Hâlbuki mahremiyet sınırlarına dikkat edilmek şartıyla, geniş âile günümüzdeki birçok insanın evlilikle ilgili yaşadığı problemleri kolaylıkla halledebilecek bir çözüm yoludur. Gitgide yalnızlaşan modern insanın başına ne felaket geldiyse aile ve evlilik kurumunu hafife almaktan ve onun mahremiyetine ters davranışlar içinde olmaktan gelmiştir.

 

Çözüm olarak ne yapmalı?

Büyükler, her konuda olduğu gibi, evlilik konusunda da iyi bir rehber olmak zorundalar... Gel-geç sevdalara düşmüş zamâne internet gençliğine ulaşacak bir dil bulmalı, onları “özgürlük” zehri ile fıtrî, insânî ve âilevî duygulardan uzaklaştırıp tamamen bencil bir hayata özendiren süslü sloganların maskesini indirmelidirler. Gençlerimizin elinden tutmalı, onlara İslâm’ın şefkat dolu yüzünü göstermelidirler.

Bilinmelidir ki, asıl huzur, Allâh’ın koyduğu prensiplerdedir. İnsan fıtratını görmezden gelerek, gerçek hayattan ve insânî münâsebetlerden kopuk bir hayat olabilir belki ama, bu hayat, hiç kimseye mutluluk ve huzur veremez!..

PAYLAŞ:                

Şefika Meriç

Şefika Meriç

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle