Anne-baba olmanın en zor yanlarından biri de, ölümle yaşanacak olan ayrılık gerçeğini kabullenebilmektir. Hiçbir anne-baba yoktur ki, çocuklarının ölümü hakkında konuşurken, “Allah göstermesin!..” diye duâ etmesin. Ve birçok anne-baba, “Ben çocuklarımdan önce öleyim de, onların ölümünü görmeyeyim!..” diye umut eder.
Peki neden? Pedagoji bilimi, “ebeveyn bağımlısı” çocuklardan bahsederken, bilinmeyen ve dikkatlerden kaçmış bir başka tehlike daha mı var? Ya da sorumuzu şöyle değiştirirsek, “çocuklar mı anne-babalarına karşı bağımlı olma riski taşırlar, yoksa, anne-babalar mı çocuklarına karşı bağımlı olma riski ile daha çok karşı karşıyadırlar?”
Bu yazımızda “bağımlık riski”ne değineceğiz.
Yukarıdaki soruya hemen cevap vermek gerekirse, “Her bir anne-baba, potansiyel bir «çocuk bağımlısı»dır.” diyebiliriz. Eğer vaktinde çözüm üretilmez, tedbirler alınmaz ise, bu “potansiyel bağımlılık riski” harekete geçer ve hem çocuğun, hem de anne-babanın hayatını kâbusa çevirebilir.
Buna karşılık, çocukların, anne-baba bağımlısı olma riski çok daha azdır. Çocuklarda var olduğu zannedilen “anne-baba bağımlılığı”, bir “davranış sapması”dır. Bu davranış sapması daha çok, “güçlüye teslim olma” ya da, “güçlüye yapışma” şeklinde kendini göstermektedir.
Bağımlılık mı, Sosyal Hayata Hazırlanamama mı?
Çocukların, âile içindeki hâlleri, koza içindeki kelebeğe benzer. Bir kelebek için “koza yaşantısı”nın her saniyesi çok önemlidir. Hatta kelebeklerin kozadan çıkışı bile çok özeldir.
Koza içindeki hayatını tamamlayan kelebek, yumuşacık başı ile önce kozayı deler. O nârin ve hassas vücudu ile kozada açtığı küçücük delikten dışarı çıkmaya çalışır. Ama bu çok da kolay olmaz. Çünkü delik küçük, kelebeğin vücudu büyüktür. Yavru kelebek, önce kafasını, sonra vücudunu o incecik delikten dışarı çıkartmak için mücadele eder. Rengârenk ve hassas kanatları “ha yırtıldı, ha yırtılacak” korkusu ile bir sağa, bir sola yalpa yaparak dışarı çıkmaya başlar.
Eğer siz, bir anne kelebek olarak, yavru kelebeğinizin bu kıvranışlarına üzülür ve “yavrum dışarı daha kolay çıksın” diye, deliği genişletirseniz, sizin kelebeğiniz bir ömür boyu uçamaz. Çünkü yavru kelebek, o daracık delikten dışarı çıkmaya çalışırken, koza içinde, vücuduna bulaşmış olan bir sıvıyı da kanatlarından sıyırmaya çalışmaktadır.
Kozadan zorlanarak çıktığını zannettiğiniz yavru kelebeğiniz, aslında, kanatlarındaki sıvıdan kendini kurtararak, uçuşa hazırlamaktadır. Eğer yavru kelebeğiniz, kozadan çıkarken, kanatlarındaki sıvıyı, kozadaki o dar delik vasıtası ile sıyırmamış ise, kelebeğiniz artık hiçbir zaman uçamayacaktır. Her kanat çırpışında, ıslak kanatları ya birbirine yapışacak ya da kanatlarını ağırlıktan taşıyamayacaktır.
Kozadan çıkmaya çalışan kelebeğin çırpınışlarına acıyan anne kelebek, yavru kelebeğinin bütün bir hayatının kararmasına sebep olabilir. Böylesi bir kelebek, artık kendi hayatını devam ettirebilmesi için “başkalarına bağımlı” hâle gelecektir. Kendisini tehlikelerden koruyamayan bu kelebek, devamlı sûrette tehlike ânını önceden haber veren veya sürekli kendisine yiyecek getiren bir başka kelebeğe ihtiyaç duyacaktır. Böylece hayatını birine yapışarak ve bir asalak gibi sürdürmek zorunda kalacaktır.
“Kelebek ve koza” örneğinde olduğu gibi, “aşırı koruma hissi” ile çocuklarına sahip çıkan anne-babalar, çocuklarına iyilik yaptıklarını zannettikleri hâlde, zarar vermektedirler. Onların hayata hazırlanmasına izin vermeyerek, sosyal hayatlarını başkalarına bağımlı hâle getirmektedirler. Aşırı koruyucu âile içinde yetişen çocuklar, kozadan sun’î müdâhale ile çıkartılan kelebek gibi, sosyal hayata atılmak için gerekli donanımı hazırlayamamaktadırlar.
Çocuk, Hata Yaptıkça Tecrübe Kazanır
Çocukların normatif değerler çerçevesi içerisinde hata yapmasına göz yummak gerekir. Çünkü çocuklar hata yaptıkça tecrübe kazanırlar. Tecrübe, başarıya yürüyen bir insanın en güçlü hâfızasıdır. Çocuk pratikte bir şeyler yaptıkça yapabileceği şeyleri keşfeder. Eğer anne baba, “Aman oğlum sen yapma, ben hallederim” diyorsa, “Aman kızım, sen yapamazsın…” diye pratik tecrübe kazanmasına izin vermiyorsa, bu tür çocuklar, hayatlarının geri kalan kısmını, birilerine muhtaç olarak geçirme temayülü içerisine girebilirler. Aşırı korumacı ve “evlatkolik” bir âile içindeki çocuk, kendini ve kendi kabiliyetlerini tanıyamaz, hata yapmaktan korkar, hata yapmadıkça ve risk almadıkça da, atacağı her adımda, tereddüt ve kararsızlık içinde kalabilir.
Davranışları bu yönde olan, sosyal hayata hazırlanamamış çocuklar için “anne-baba bağımlısı çocuk” demeyi tercih etmiyoruz. Çünkü bu hâldeki bir çocuk, çocukluk döneminde anne-babasına bağlı olsa da, yetişkinlik döneminde okuldaki grup liderine, evlendiğinde de eşine bağımlı olma meyli taşır. Farklı kişilere olan yapışma ihtiyacı bir “davranış sapması”dır.
Halbuki, anne-babaların çocuklarına olan bağımlılığı, “sadece ve kesinlikle kendi çocukları içindir.” Çocuklarının yerine başkasını kabul etmezler. Anne-babanın bağımlılığı tek bir noktada ve tek hedefte kilitlendiği hâlde, çocuklardaki bu durum, o ân çevrede bulunan en yakın “güçlü” kişiye yönelebilmektedir.
Bağımlı Anne-Babaların Çocuklarını Bekleyen Birkaç Tehlike
1- Bağımlı anne-babalar, çocuklarının yapması gereken işleri kendileri yaptığı için, çocuk, hayata yeterince hazırlanamaz.
2- Çocuk, aşırı sevgiden rahatsız olabilir ve bu hâli sû-i istimal edebilir. Ve sevgisizlik ânında boşluğa düşebilir.
3- Çocuk bağımlısı anne-babalar, çocuklarını, kendi arzu ve isteklerine göre meslek seçmelerini isterler, çocuklarının istek, imkân ve kabiliyetlerini dikkate almazlar.
4- Çocuk bağımlısı anne-babalar, çocuklarını evlendirseler bile, çocuklarının eşleri tarafından ihmal edildiği ve gerekli değerin verilmediği endişesini taşırlar. Çocuklarının yeni hayatlarına da aşırı müdâhil olurlar.
5- Çocuklar yetişkin bile olsa, her ân bir hata yapacağı endişesini üzerlerinden atamazlar. Bu hâl, hem anne-babayı, hem de çocuğu gergin bir bekleyişe iter.
6- Bağımlı anne-babalar, ölümle yaşanacak ayrılık gerçeğine hazır değildirler. Böylesi bir anda ağır zihnî travma geçirebilirler.
7- Bağımlı anne-baba, kendi huzur ve mutluluklarını çocuklarına endeksledikleri için, mutluluk ve huzur duyulacak asıl kaynakları ihmal edebilirler.
8- Bağımlı anne-babaları bekleyen en büyük risk, “mânevî boşluğa düşme riskidir.”
Mademki anne-babalar, böylesi kaygan bir fay hattının üzerinde duruyorlar ve çocuklarına karşı bir “bağımlı olma” riski taşıyorlar, o hâlde, insanı yaratan Allah -celle celâlühû- bu riskten anne babaları haberdar etmiş midir?
Anne-Babalar İkaz Ediliyor...
Kur’ân-ı Kerîm’in, Teğâbün Sûresi’nin 15. âyet-i kerimesinde Allah Teâlâ, “Doğrusu mallarınız, evlatlarınız, sizin için sadece bir imtihandır...” buyurarak, çocukların bir imtihan mevzuu olduğuna ve gerçekte hayatın asıl gâyesi olmadığına dikkat çekmektedir.
Aşırı evlat tutkusu, insanı birçok değerlerden alıkoyabilir. Hatta çocuklara olan aşırı düşkünlük “gayretullâh”a da dokunabilir. Bu mânevî tehlikeye “muhabbetin dozunu ayarlayamamak” denilebilir.
Özetle; “Bağımlılık” Kaos, “Bağlılık” Huzur Doğurur
Mademki her bir anne-baba, potansiyel bir “çocuk bağımlısı”dır, o hâlde, insanların hayatını alt üst edebilecek bu risk, kontrol altına alınmalıdır. Kontrol altına alınmış olan ebeveyn-çocuk ilişkisine, “bağlılık” diyoruz ki, sağlıklı bir anne-babanın çocuğu ile ilişkisi, bağlılık durumundadır.
Bağlılığın azalması ile “ilgisiz anne baba”, bağlılığın çoğalması ile de “bağımlı anne baba” oluşur.
Anne-babaların çocuklarına karşı bağımlı olma riski taşıyor olmalarına rağmen, çocuklar anne-babalarına aynı riski taşımamaktadır.
Çocuklarda var olduğu düşünülen “bağımlılık” hâli, asıl itibariyle bir “davranış sapması”dır ve çocukların hayata hazırlanmasındaki “kırılmalar” olarak değerlendirilmesi gerekir.
YORUMLAR