Bu yazımız, “Şebnem” dergimizde geçen ay kaleme aldığımız “Evlât Sermayesi Zâyi Olmasın!” başlıklı yazımızın devamıdır. Bu yazımızı okumadan evvel, geçen ayki yazımız okunursa daha istifadeli olur, düşüncesindeyiz.
* * *
Geçen ayki yazımızda çocuklarımızın dînî eğitimi için 7-10 yaş arası eğitim zamanının ehemmiyetinden ve bu dönemde yapılması gerekenlerden bahsetmiştik. Gerçekten bu dönem, hadîs-i şerîflerde de belirtildiği üzere, “altın bir dönem”… Ne zaman, nasıl değerlendirirsek bu vaktin kıymetini bilmiş oluruz? Bu hususta gerek seminerlerimizde, gerekse e-mail ile çok sorular geliyor. Biz de bir ufuk ve fikir vermesi açısından sizinle kendi çocuklarımız üzerinden, yaşadığımız tecrübeleri paylaşmak istiyoruz:
Bir ebeveyn olarak biz de elimizden geldiğince “Çocuklarınız yedi yaşına geldiğinde onlara namazı öğretin!” hadîs-i şerîfini düstur edinerek küçük kızımıza yedi yaşından itibaren namaz eğitimine başlamıştık. Yaklaşık üç yıldır namaz vakitlerinde:
“-Hadi kızım, namaz vakti!.. Abdestini aldın mı? Hadi yanıma gel, beraber kılalım diyerek âilece gayret gösteriyoruz.
Size tavsiye olarak yazdıklarımızın güzellik ve bereketlerini gördüğümüz gibi, zorluklarını da görüyoruz tabiî… Yedi yaşında bir oyun gibi başlayan namaz eğitimimiz, mâlumunuz olduğu üzere, gittikçe zorlaşan bir eğitim!..
Peki, öğrendikçe kolay olması gerekirken neden zorlaşıyor?
Mâlumdur ki, insanın on yaşına kadar bedeni hızla gelişirken, on yaşından sonra nefsi hızla büyür. Çünkü o, iki-üç yıl içinde büluğa erişecek ve Allâh’ın nazarında bir “kul” olacak ve “sorumlulukları” başlayacak. Tabiî, nefis gelişip palazlandıkça, ruhta kuvvet ve îmânın muhâfızı mesâbesinde olan namaz ve diğer bazı ibadetler, nefse ağır gelmeye başlıyor. Şeytan da yavaş yavaş vesveselere başlıyor. Bu sebeple çocuklar, 7-9 yaşları arasında severek namaz kılarken on yaşına gelince:
“-Artık kılmak istemiyorum!” diye haykırmaya veya mırıldanmaya başlıyor.
Öyleyse ne yapalım ki, çocuğumuz böyle tehlikeli bir dönemeci güvenle atlatsın?
Tevbe Sûresi, 119. âyet-i kerîmede Rabbimiz:
“Ey îman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun!” buyuruyor.
Biz de bu emr-i ilâhîye riâyet ederek kulluk hayatımızda hem kendimize, hem de çocuklarımıza yardımcı olabiliriz. Bizim dinimizde bütün ibadeler, cemaatle yaptığımızda hem daha çok sevap kazandırıyor, hem de ibadetler, nefsimize zor gelmiyor. Büyük-küçük, namaz kılmakta zorlanan herkes, cemaatle namaz kılmaya alışsa, o namaz artık kendisine eskisi gibi zor gelmiyor. Bir ay boyunca, Ramazan orucunun hep birlikte tutulması; umre ve haccın da topluca yapılmasının hikmetlerinden birisi de bu…
İşte bu âyet-i kerîmenin öğrettiği metotla, on yaşına gelmiş çocuklarımıza, yine kendi yaşıtları ile birlikte güzel bir ortam oluşturup bu zorluğu aşabiliriz. Biz bunun bereketini, eğitimci olarak gördüğümüz gibi, ebeveyn olarak da gördük.
Âcizâne, büyük kızımız, on yaşına geldiğinde onu bir yaz tatilinde bir kursa yazdırmıştım. Herkes:
“-On yaşında, daha çok küçük!.. Kurslardan soğur!” vs diye bizi hem tenkit etmişler, hem de kınamışlardı. Biz, tamamen hadîs-i şerîfin çağrısına uyarak 7-10 yaşları arasının din eğitimi açısından “kilit nokta” olduğunu düşündüğümüzden ve hadîs-i şerîfe itaatin bereketini umarak, söylenenlere kulak tıkamış, güvendiğimiz kurslarımızdan birisi olan Gülistan Kız Kur’ân Kursu’na göndermiştik. Büyük kızımın tek dezavantajı, o kursta hiç yaşıtı yoktu. Ama yine de her hafta sonu almaya gittiğimizde neşeliydi. Biz de mutlu oluyorduk. Kurstan çok beklentimiz yoktu. Sadece beş vakit cemaatle namaz kılsın, edebi görsün, temelini attığımız değerlerin üzerine yenileri az da olsa eklensin, istemiştik.
Elhamdülillah, kızım kurstan geldiğinde:
“-Hadi namaz kılalım!” demeye gerek kalmadan vakti gelir gelmez kendi kılmaya başlamıştı. O sene, şu an hatırlayamadığım çok güzel neticeler almıştık. O günün şartlarında umduğumuzdan daha iyisini bulduk. Daha sonraki yıllarda da Hüdâyî Kız Kur’ân Kursu’na devam etti. Orada aldığı mânevî hava ile âdeta gönlüne muhabbet tohumları ekildi, elhamdülillâh…
Küçük kızım da bu yıl on yaşına girdi. Artık onun da kurstaki mânevî havayı alarak yedi yaşında başladığımız namaz eğitimini tamamlaması gerekiyordu. Bu yıl, onun için de kırılma noktasıydı. Onu da bir kursa göndermek istiyordum, fakat mâlumunuz bütün çocuklar, birbirinden farklı… Küçük kızımız, bize daha düşkün… Ablasına nazaran daha içe kapanık… O yüzden kursa göndermeye de biraz çekiniyordum.
İşte bu sırada bir arkadaşım vesilesiyle Adapazarı’ndaki Yunus Emre Kız Kur’ân Kursumuzun iki yıldır, 10-13 yaş arası çocuklar için özel bir eğitim verdiğini öğrendim. Tam aradığım buydu. Yaşıtları ile beraber ve onların yaş seviyesine göre bir program!.. Hemen kursun idarecilerinden Zeynep Hoca’yı arayıp bilgi aldım. Hayalini kurduğum bir yaz programıydı. Ama kurs bize çok uzaktı, kızım da çok içine kapanık… Allâh’ın lütfu ile aklıma, kızımın yaşıtı olan arkadaşlarının âilelerini arayarak onlardan bir grup oluşturma fikri geldi. Sırası ile, gidebilecek bütün arkadaşlarının annesini arayıp tek tek kurs hakkında bilgi verdim. Tabiî, bütün anneler, öncelikle çocukların yaşları çok küçük olduğu için tedirgin oldular. Elhamdülillah, sonunda hepsi de tamam dedi. Yaklaşık 10 kişi ile İstanbul’dan bir grup oluşturduk ve kızlarımızı Adapazarı’na götürdük.
Ben hem kendi kızım için, hem de vesile olduğum diğer evlatlarımız için iki kere endişeliydim. Ya umduğum gibi olmazsa?! Ya çocuklar orayı sevmezse?!
Kursun bahçesindeki ortamı görünce, tedirginliğim biraz azaldı. Bahçede salıncaklar, bisikletler, keçiler… Kursun içi de balonlarla süslenmişti. Kapıdan girer girmez kızlarımızı mest etti. Odalarına yerleştirdik. Hepsi de minicik kızlar; yatak yapmayı, dolap düzeltmeyi, kısacası yatılı bir kurs hayatını hiç bilmiyorlar.
Fakat ilk haftayı geçirip hafta sonu onları almaya gittiğimizde, hepsini neşeli ve enerjik bulmanın sevincini anlatamam. Üç kızımız, bizim arabada Adapazarı’ndan İstanbul’a kadar hiç durmadan neşe ile ilk haftanın maceralarını anlatıp durdular. Yüzleri hep güldü. Her hafta sonu geldiğinde birbirinden komik hatıraları, bizi de güldürdü, onları da…
Tabiî, her hafta, bir şeylerini kaybettiler, unuttular; birbirimizi özledik. Her akşam telefonda konuştuk. Ama hasret hepimizi olgunlaştırdı.
Dışarıda nasıl giyinecekler, içeride nasıl giyinecekler; hangi kıyafeti nasıl temiz tutacaklar… Bütün bunlar, onlar için önemli bir öğrenme mekânıydı. Artık kendi kendilerini idare etmeleri gerekiyordu. O ilk haftanın acemiliği atlatılınca, artık onlar da kıyafetlerine çekidüzen vermeye başladılar. Her biri, büyümüş de küçülmüştü sanki… En önemlisi, kursu çok sevdiler. Seneye hangi kursa gideceklerinin planlarını yapmaya başladılar, elhamdülillah…
Biz, anneler olarak Yûnus Emre Kız Kur’ân Kursu’nun idâresine, ekibine, Nesibe Hoca’ya ve diğer bütün hizmet erlerine teşekkürü bir borç biliriz. Nice hayırlı hizmetlerde öncü olmaları duâsı ile… Rabbimiz, cümlemize, geride “açık sadaka-i câriye defterimiz” olacak sâlih ve sâliha bir nesil yetiştirmeyi nasip eylesin. Âmin.
* * *
Şimdi sözü, Yûnus Emre Kız Kur’ân Kursu 10-13 yaş eğitim programının görünmez hizmet erlerinin kaleme aldığı, bu hizmetin doğumunu ve gelişme şartlarını anlatan şu satırlara bırakıyorum:
ONUN HAYALİNİN İŞÇİSİ OLMAK
Bir taraftan herkesin yabancı olduğu bir sistemin, bir taraftan da geleceğe ışık saçacağına inandığımız bu hayalin ilk tohumları, 2014-2015 eğitim öğretim yılında kursumuzda yeşermeye başladı. Veli, öğretmen ve birçok hocahanımın tedirginlikleri olmasına rağmen Osman Nûri Topbaş Efendimizin desteği ve ufku ile yola çıktık. O, bize yol haritamızı şöyle çizmişti:
“-Kızım, onlar ağlayacak; siz onların başını okşayacaksınız! Onlara Kur’ân ve nebevî ahlâkı öğreteceksiniz. Hâfızlık ise nasip işidir!”
* * *
Hedefimiz, göz aydınlığı olacak bir nesil yetiştirmekti. Ancak daha önce hiç denenmemiş bir program olması sebebiyle bizde de bazı tedirginlikler vardı. “Ergenliğe geçiş sürecinde yatılı bir Kur’ân kursunun çocuk üzerine tesiri nasıl olur? Eğer hafızlığa seçilemezlerse, Kur’ân’a olan sevgileri zarar görür mü? Erken yaşta kurs hayatı yıpratıcı olur mu? Okulu bir yıl dondurmak bir kayıp mıdır? Bu süreçte okul derslerini unutur ya da sene sonu geçiş sınavında başarısız olurlarsa?”
Bu ve benzeri birçok soru işareti ile başlayan programımız, kendi içinde tekâmül ederek gelişti. Her katılan çocuk, kursumuza ayrı bir renk verdi. Her biri, mâsumiyetin, saflığın birer nümûnesi gibiydi. Biz onlara bir şeyler vermeye çalışırken, onlardan da pek çok şey öğrendik.
Programımızın hedefleri ve yapısı şekillenmişti: Velilerimize ve çocuklarımıza hâfızlık odaklı bir yıl değil, tamamen çocuk psikolojisine ve nebevî ahlâka uygun bir eğitim programladığımızı ifade ediyorduk. Kur’ân, ezber, fıkıh, siyer, âdâb gibi derslerin adı, konusu, işleyiş biçimi ve görseller; tamamen onların yaş gruplarına uygun şekilde belirlendi. Çeşitli aktivite ve faaliyetler ile eğitimleri daha kaliteli bir hâle getirilmeye çalışıldı. Oyunlar, tiyatro faaliyetleri ve sosyal sorumluluk projelerinde aktif rol almalarını sağlamak, onların ahlâkî ve kişisel gelişimlerine de yardımcı oldu. En önemli metot olan “sevgi” ile daima yanlarında olup, ikram ve iltifat ederek Kur’ân yolundaki bu tecrübelerinde, onların gelişmelerine yardımcı olmaya çalıştık.
Ayrıca bu yaş döneminin, gerek zihin tazeliği, gerekse ruh-nefs saflığı ile diğer yaş gruplarına oranla daha verimli olduğunu ve bu dondurulacak bir yılın, aslâ çocuklar için kayıp olmadığını, ileriye dönük büyük ve bereketli bir yatırım olduğunu beraberce tecrübe ettik.
Hâfızlık vaat edilmediği için, her çocuk, asıl hedef ile; yani Kur’ân’ı en güzel şekilde okuyabilmek ve nebevî ahlâkı öğrenmek kazancı ile geriye döndü. Ve yıl içinde takviye okul dersleri görmeleri, okula geri döndüklerinde bocalama yaşamalarını engellemiş oldu. Bu süreçte hâfızlık kapasitesi olan çocuklarımız ise, değerlendirilerek hâfızlığa başlatıldı. Hâfızlığa seçilemeyen ve okula geri dönecek talebelerimiz ile irtibatımızı kesmemek ve eğitimlerini devam ettirebilmek için “Genç Akademi” adını verdiğimiz gençlik merkezimiz faaliyete başladı.
Şimdi ise her geçen gün daha çok faydasını gördüğümüz bu yeni sistemde üçüncü yıla hazırlanıyoruz. Rabbimiz, bu hayali, bize mâl eden büyüklerimizden râzı olsun. Geleceğimizi emânet edeceğimiz çocuklarımız; hem bizlerin, hem de bu işe gönül ve emek verenlerin sadaka-i câriyesi olsun. Âmin.
YORUMLAR