Esaret

Bir insanın, istemeyerek başka bir insan, bir güç ya da tesirin boyunduruğu altına girmesidir esaret, yani kölelik, tutsaklık, esirlik… Esaret, yalnızca bedenle mi olmaktadır? Hayat ve zihinler de esir edilebilir mi?

İnsanlardaki farklılık; hâliyle hayatların, zihinlerin, beklentilerin ve hedeflerin de çeşitliliğine yol açmaktadır. Bu çeşitliliğin arasında tefekkürden uzak olan insan, yaprak gibi savrulmaktadır; bir o esaretin kucağına, bir diğerinin… Hayatlar ve zihinler, gönüllü örülmüş esaret parmaklıklarının arkasında esir edilmektedir.

Benliğin, yani egonun altına gizlendiği, basite indirgenmeye çalışılan, insanın gönül dünyasını târumâr edip harabeye çeviren “gösteriş çılgınlığı” modern(!) dünyamızın esaretlerindendir. Gösteriş, bir çılgınlık mıdır? İnsana bu kadar dibe çeken bir esarete, “gönüllü” kapılmak, elbette çılgınlıktır.

Buna bir misal: Moda. Konutlara kıyafet odası diye ayrı bir bölüm yapılmaya başlandıktan, beyler de moda tutsaklığından nasîbini aldıktan, hele bir de tesettür modası(!) diye bir kavram da ortaya çıktıktan sonra, konunun vahâmeti ayyuka çıkmaktadır.

Haz peşinde esir düşen bedenler acı acı feryat etmekte, yenilenler-içilenler, gezilenler-tozulanlar, oturulanlar-kalkılanlar her an dünya-âleme ifşâ edilmektedir. Modern(!) dünya esaretine makam ve mevkiini malzeme yapan güruh ise hırs, kibir ve çalım satmayla bu çılgınlığa ortak olmaktadır.

Paranın esaretiyle vicdanlar rafa kaldırılmış, hırslar ortalığa saçılmıştır. Dünya savaş alanına dönmüş, mâsum yürekler dağlanmıştır. Nereden, nasıl geldiği hassasiyetinin gösterilmediği, sözüm ona “kazanç” diye reklam edilen faiz, toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş, kanıksatılmış, ateşten esaret zinciri boyunlara vurulmuş durumdadır.

Telefonlar, tabletler, televizyonlar günümüzün görüntülü esaret araçlarıdır. İletişim çağında bu araçlarla nesillerin zihinleri bulandırılmakta, karakterleri alt-üst edilmekte, toplum değerleri hiçe sayılmaktadır. Sinema ve dizi platformları, yarışmalar, bilgisayar oyunları, sosyal ağlar, sanal âlem ünlülerinin(!) takibi derken esaretin boyutu idrâk sınırlarını zorlamaktadır. Yaş grubu ayırt etmeksizin milyonlarca gönüllü esir peyda olmuştur. Özgürlük çığırtkanlığı yapılırken, iş günümüz esaret konularına gelince çeneler kenetlenmekte, sesler çıkmamaktadır.

“Hayatın tadını çıkar(!)” nidâları atılırken, “Hayatın tadını çıkarmak, esaretle mi olur?” sorusu havada asılı kalmaktadır. Bağımlılık yapan madde çeşitliliği artmış, kullanım yaşı oldukça düşmüştür. Gencecik bedenlerin madde esaretinden nemalanan vicdansızlar karşısında, anne ve babalar yoğun mücadeleler vermektedir.

Şeytanın ağına düşmüş, kin ve hasedini azık olarak sırtlanmış esirler; mâsumların hayatını alt üst etmede yarışmaktadır. Esir olduğu kibrinin yansıması olan, gıybetten uzak durup kirli ağız kapısını kapatamadıkça, kalpler kurtlanmaya yüz tutmaktadır.

Ey rûh-i sultânîyi nefsine esir etmiş, esfel-i sâfilîn olmaya ramak kalan insan!

Zihnî, bedenî, rûhî esarete râm olmuş insan!

Kendini güçlü zanneden, zayıflığın tam da içinde olan insan!

Kendini uyanık sanan, ama gaflete gark olmuş insan!

Haydi şimdi cesaret gösterip dehşetengiz esaretten sıyrılıp âzatlığa/hürlüğe uyan!

PAYLAŞ:                

Dr. Ayça Toksöz

Dr. Ayça Toksöz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle