En çok sorulan soruların başında gelir, nasıl bir eş seçileceği… Tam da bu konuları konuşmak üzere davet edildiğim bir seminerde, vâize bir hanımın yaptığı açıklamalar çok değerliydi.
Vâize hanım anlatmaya başladı:
“-Değerli hocalarımızdan bu konuda bizler şunu öğrendik: Peygamberimiz, bu hususta «Çöplük içerisinde yetişen gülden sakının» buyurmuşlar. (Deylemî, I, 464)
Eskiden, hayvanlarla iç içe yaşanan hayatlarda, evlerin arka tarafı ahır ve kümes şeklinde, yani hayvanların barındığı bir yer olarak kullanılırmış. Özellikle bu gübrelik alanda biten çiçekler olurmuş. Narin ve çok gösterişli… Ancak Peygamber Efendimiz’den nakledilen bu hadîs-i şerifte, işte bu gibi gösterişli çiçeklerden uzak durulması tavsiye edilmektedir. Çiçek, her ne kadar gösterişli ve değerli bir görünüm arz etse de çevresine dikkat ederek bu çiçekten sakınmak gerekir.”
* * *
İlk kez duyduğum ve güvenilirliği ile ilgili hiçbir bilgimin olmadığı bu örnek, zihnimde epey düşünceyi de beraberinde getirdi. Bu, gerçek hayattan bir kesit mi, yoksa eş-dost seçerken dikkat edilecek bir mecâzî ifade miydi?
Kendi tecrübe ve bilgilerimle, ikinci seçeneğin pek çok örneğini gördüğümü ifade edebilirim. Eş seçerken sadece seçilen eşin güzelliğine değil, onun büyüyüp yetiştiği ortama, âilesine, âile içi davranış şekillerinde de bakılmalı ve buna göre seçim yapılmalıdır. Elbette bu seçimde tek kriter, aslâ çevre olmamalıdır. “Dîni, soyu, güzelliği, zenginliği içerisinde sizler eşlerinizin bilhassa dinine bakarak seçim yapın.” buyurur, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-… (Bkz: Buhârî, Nikâh, 123; Müslim, Radâ, 53)
Neden din? Çünkü din, insanda sınıf, millet, asâlet, zâhirî güzellik farkını ortadan kaldırır. Bu özelliklerin hemen hepsi, geçicidir ve insan gayreti ile oluşmaz. İnsan ise, din ve ahlâkı, iradesiyle seçer.“Acem’in Arab’a üstünlüğü yoktur.” der dînimiz... Asıl üstünlüğü takvâda, yani Allâh’ı sevip O’nun emirlerini harfiyyen yaşamaya çalışmakta görür. Dünyevî rütbelerin yerine takvâyı getirir.
Zengini, aynı safta fakirle yan yana huzuruna çağırır Rabbimiz… Zengine zekâtı emrederek fakirle arasındaki uçurumu kapatır. Zenginliği bir övünme sebebi kılmaz. Yüz ve beden güzelliği yerine iç güzelliğini vurgular.
Eş seçiminde, dindarlığı ölçü alarak seçimler yapabilmek, insana çok yönlü kazandırır. Dindar insan, hakikatte hem asil, hem güzel ve hem de zengindir. Çünkü insanların değer verdiği kuru bir asâlet, çoğunlukla geçicidir. Nice asil soydan gelen insan vardır ki, soyuna yakışmayan hareketler yapabilmektedir. Nice zengin vardır ki, bir gecede iflas edip servetini tüketebilmektedir. Nice gençlik ve güzellik vardır ki, zamanla pörsüyüp yok olmaktadır. Eskiler; “Zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter; güzelliğine güvenme, bir sivilce yeter!” demişlerdir.
Hâlbuki dindarlık, samimî bir şekilde yaşandığında insanın bütün davranışlarını süsler, güzelleştirir. Sabır ve kanaat zaman içinde maddî zenginliğe de vesîle olur. Güzellik ise, gönül güzelliğidir. Nice yüzü güzel vardır ki, bu güzellik başına belâ açmıştır. Nice güzel vardır ki, sözü acı, gönlü ekşi olduğu için kıymeti yoktur.
* * *
Psikolojide en güzel öğrenme metodunun “model alarak öğrenme” olduğu anlatılır. Meselâ evlâdına sık sık, “Yalan söylemek kötü bir şeydir.” diyen bir anne, çocukların şâhit olduğu bir hâdiseyi başkasına farklı bir şekilde anlatınca kendi tavsiyesine ters bir tavır içine girmiş olur. Çocuk, annesinin öğüdü ile başkasına söylediği sözleri, kendi aklında tartar. Bu çelişkiye bir anlam veremez. Eğer annesi, bu misalde olduğu gibi, başkasına söylediği yalan ile ilgili; “Evde olan her şey hemen herkese söylenmez!” şeklinde bir mazeret ileri sürerse, çocuk, kendi kendine şöyle bir düşünce geliştirir:
“-Demek ki, her şeyi doğru söylemeye gerek yok. Yalan, yere, zamana ve farklı kişilere göre söylenebilir.”
Şimdi bu tavsiye ve yaşanan hayat, nasıl bir eğitime dönüşmüştür? İşte biz de önce kendi iç dünyamızda, sonra da çevremizde “tutarlı” olmalıyız. İnandığımız değerleri yaşayarak göstermeli ve içi-dışı bir eşler bulup sağlam evlilikler kurmaya çalışmalıyız. Böylece bizi model alacak yeni nesilleri de doğru bir şekilde yetiştirebiliriz.
* * *
Çocuklar, yetişkinleri taklit eder, model alırlar. Farkında olarak ve olmayarak “onlar gibi” olmaya çalışırlar. Meselâ ergenlikte, en çok kızdığımız annemiz gibi oluruz. Hattâ ilerleyen yıllarda evlâtlarımızla kurduğumuz diyaloglarda, yemek yedirme tarzımızda bile zaman zaman kendi anne-babamıza benzer davranışlarımız olur. İşte bunun sebebi de fark etmeden kodladığımız ve öğrendiğimiz davranışlarımızdır.
“Pislikte yetişen gül” ne kadar muhteşem görünse de yetişme şartları, çevresi ve burada “kodladığı” davranış modelleri itibariyle sağlıklı bir eş adayı değildir. Geçmişinde zorlu bir hayat olan, geleceğinde de bunun zorluklarını bir şekilde yaşayacaktır. Araştırmalar, şiddet gören bir çocuğun “şiddet uygulayıcısı” olduğunu açıkça göstermektedir. Anne babanın sürekli tartıştığı bir ortamda büyüyen çocuk, yetişkinliğinde, eşiyle münâsebetlerinde ya da çocuklarıyla kurduğu diyalogda kavga ortamını hissettirmektedir.
Elbette gül örneği, çok yönlü tartışmaları da beraberinde getirecek vasıftadır. İyilik, fazilet ve güzel ahlak; insanların gayret ve irâdesini gerektirir. Kötü âile ortamından gelip örnek davranışlarıyla toplum içerisinde yer edinmek, elbette mümkündür. Ancak daha fazla emek gerekmektedir.
İnsan, görüp öğrendiği davranış modellerini, hayatın akışı içinde bazen bilerek bazen de fark etmeden devreye sokacaktır. Çocukluktan itibaren zihne nakşedilen her kare, günü geldiğinde bir şekilde ortaya çıkabilir. İşte bu yüzden çocukluktan itibaren iyi çevrelerde yetişmiş insanları arayıp bulmaya ve eş olarak seçmeye çalışmalıdır.
Eş seçiminde ahlâkî ölçüler, îmânî tavır ve öncelikler çok önemlidir. İnsan sosyal bir varlıktır, model alarak çok şeyi öğrenir ve zamanı gelince kendisi de tecrübe etmek ister. Bu yüzden gençlerin, aile münâsebetine, akrabalarına, okuluna, medeniyet ve kültürüne, davranış tarzlarına da bakmak gerekmektedir.
Evleneceğimiz kişinin kimi örnek aldığını, nasıl bir hayat istediğini ve istediği bu hayat noktasında ne kadar samimî olduğunu sorgulamalıyız. Uzun sürmesi dilenen bu yolculuğun, geçici heveslere kapılmadan, bir gül ömrü kadar kısa olmaması için, yetiştiği toprak ve gübresini de önemsemek gerekir. Evlenene kadar gözümüzü dört açmalıyız ki, evlendikten sonra ikisini kapatabilelim. (Devam edecek)
YORUMLAR