Herkesin “işleri erteleme sebepleri” birbirinden farklıdır. Ancak herkesin işleri ertelemesi, iş üzerindeki irâdesini neredeyse aynı oranda zayıflatır. Ve zaman açısından ciddî kayıplara sebep olur.
İşlerini kusursuz yapmak isteyenler, mükemmel ânı ya da mükemmel olmayı bekleyerek erteler. Bu kişiler, bütün detayları ve sonraki adımları hesapladıkları için bir türlü işe başlayamazlar.
İnsanları seven, espriler yapan, sosyal kişilerin kafası çok dağınık olabildiği gibi, çoğu zaman da programsızdırlar, bu yüzden çoğu işlerini ertelemek zorunda kalırlar.
Bir de kafalarına koyduklarını yapan, güçlü, otoriter ve lider yapıda insanlar vardır. Onlar için de bir işi ertelememeleri için, o işin çok önemli olması gerekir. Yani liderler de kendileri için önemsiz olan işleri ertelerken önemli olan işleri hemen yaparlar.
Erteleme gibi önemli bir konu hakkında herkesin kendi şahsî sebebini bularak ya kendi ya da bir uzman yardımıyla o problem için çözümler üretmesi önemlidir. Bir de genel, herkesin uygulayabileceği çözümler vardır, hep beraber onlara göz atalım.
Başarılı insanların hayatlarında belli bir program ve düzenin var olduğunu biliriz. Ancak bilmediğimiz bir şey vardır: Onların da zaman zaman bazı şeyleri erteleyerek son âna bıraktıkları… Onları başarısız insanlardan ayıran, kurban psikolojisine girmeden, erteleseler de durumu kurtarmalarıdır.
Evet, birçok şeyi, belki de çok önemli şeyleri ertelemiş olabiliriz, ama bu durum hemen işe koyulmamız için engel değildir. “Zararın neresinden dönülse kârdır!” demiş atalarımız… Bu, hem çok doğru, hem de faydalı bir ifadedir. Çünkü geç kaldığımız şeyler için üzülmek ve geç kalınan şey için pişmanlık duymak, bizim var olan enerjimizi de tüketir.
Bu sebeple erteleme huyundan vazgeçmenin altın kuralı, “Hemen Yap!” kuralıdır.
Yapamadıklarımıza odaklanmak, yapacaklarımızın ve bizim düşmanımızdır. Bazıları bunu, “durum değerlendirmesi” olarak düşünebilir. Sağlıklı durum değerlendirmesi, belli bir süre belirlenerek, kâğıt üzerinde yazılarak ya da bir bilenle istişâre edilerek olur. Saatlerce zihnimizin içinde gezen “yapamadıklarımız listesi” ve “üzüntüsü” sadece kendimize ve saatlerimize eziyettir.
Başlangıçta söylediğim gibi, ertelemek, tabiî bir davranıştır, öncelikle bunu kabul edelim. Kabul ettiğimiz bir şeyi değiştirmek çok daha kolaydır.
29 Ekim 1787’de Mozart, Prag’da Estates Tiyatrosu’nda sahneye çıkmak için sağlam adımlar atmıştır. Şu anda oldukça meşhur olan bestesini ilk defa seyirciye sunacaktır. Heyecanlıdır. Seyirci de oldukça heyecanlıdır. Ancak onlardan daha heyecanlı olan bir grup insan vardır; orkestra… Çünkü bestenin notaları yeni yazılmıştır, henüz önlerine konulmuştur. Hattâ mürekkebi bile kurumamıştır. Daha önce hiç prova yapmamışlardır. Yani Mozart gibi, daha yaşarken efsane olmuş isimler bile, zaman zaman prova kadar çok önemli bir işi ertelemişlerdir. Ancak Mozart, provayı erteledim diye konseri yapmaktan vazgeçmemiştir.
Bu misali, erteleme özelliğini kişiliğinizin bir parçası kabul edip:
“-Ben zaten hep böyleyim, zamanımı yönetemiyorum, hiçbir şey de başaramam!” diyerek diğer işleri de yapmaktan vazgeçmeyin diye anlattım.
Ertelemek, irâdeye ve zaman yönetimine ciddî mânâda zararlar verse de temelinde duygusal bir problemdir.
Kolaylaşması için, hemen harekete geçin! Bekleyen her işin, bekledikçe ağırlığı ve zorluğu artar. Meselâ marketten gelen malzemelerin dolaba yerleşmesi… Eve girdiği anda yerleştiğinde daha kolaydır. Ancak akşama kadar beklediğinde ya da bir gün beklediğinde çok daha zorlaşır. Çünkü iş gücünün üzerine, beklemenin ağır enerjisi yüklenmiştir. Beyniniz de arka planda o işi, defalarca “Yapacağım!” dedikçe, yapmış gibi prova eder. Yani siz o işin başına geçtiğinizde beyniniz onu daha önce her düşündüğünüzde enerji harcamıştır. Artık işin başına geçtiğinizde basit bir iş de olsa, tamamlamakta güçlük çekersiniz.
Çok sevdiğim bir söz var; “Her iş, vaktine esirdir!”
Bunu birçok mânâda yorumlamak mümkün olsa da burada “erteleme” bahsinde değerlendirmek istiyorum. Her işin, her nasîbin hayatımıza bir giriş ve gerçekleşme zamanı vardır. Vakti kaçırdığımızda, işi -tabiri câizse- “bayatlatmış” oluruz. Belki günlerce, hattâ senelerce elimizde ve ömrümüzde sürünür gider. Sevgilerde de böyledir. Sevince vaktinde yaşamak ve sevdiğini zamanında dile getirmek gerekir.
Kur’ân’da dört yerde Rabbimiz, gezegenlerin yörüngesinde işleyişinden bahsederken:
“Her biri belli bir vakte kadar akıp gider.” buyurur.[1]
Bizler de tamamen kâinatla uyumlu ve eş hareket eden varlıklarız. İşlerimizin akıcı kıvamında ve kolaylıkla devam etmesi için belli bir süremiz vardır. Bu genelde başlama niyetinin ve düşüncesinin geldiği andır. Niyetle birlikte Allâh’ın yardımı da gelir.
Erteleme özelliğinden vazgeçirecek bir diğer şey de sadece ilk aşamayı düşünmektir. Çoğumuz, yapacağımız işin son ânına kadar detayları düşünerek işin içinden nasıl çıkacağımızı bilemeyiz ve korkarak vazgeçeriz. Oysa temizlik yapmak istiyorsak kalkıp kitapları yerleştirmeliyiz.
Nereden başlayacağımızı soruyorsak eğer: Başlamak ya da durmak yok; sadece yapmak var!
[1] Bkz. er-Râ’d, 2; Lokmân, 29; Fâtır, 13; ez-Zümer, 5.
YORUMLAR