Oğlum Ömer Faruk’a…
Sevgi, saygı ve duâyla…
Çünkü namazda tertemizdir erkek... Bütün uzuvlarıyla beraber, fikrini ve niyetini de yıkar, abdest suları... Arınmışlığına misk kokusu eşlik ettiği için, en çok namazda huzur saçar.
Namazda örtülüdür erkek. Sadece bedenini değil, gözlerini ve gönlünü de kapatır, her türlü mâsivaya... Bakışları ya ayaklarının, ya seccâdenin başucunda… Gözlerini başka her şeyden alıp, Hakk’a çevirdiği anlardadır. Hem, bir heybet gelir üzerine. Siz, belki de onun her yanını gördüğünüzü, her sırrını çözdüğünüzü sanırsınız. Oysa, aysberg gibi, sadece dokuzda biridir görünen… Gerisi sır, gerisi gizem… Öyle bir yere dönmüştür ki yönünü, o taraflarda, tüm erkeklerin en güzeli olan Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-…
Kırk yıl önce içilmiş taptaze bir fincan kahvenin kokusuna mı benzetsek, yoksa sadece, bir ananın çok uzun yıllar önce kaynatıp getirdiği bir tas tarhanaya mı bilmiyorum; ama sebat ve sabırla günde en az beş vakit Kâbe’ye yöneldiğinde vefânın ve sadâkatin sembolüdür. Bu iki vasfı taşıdığı sürece güzeldir erkek.
Namazda olmak, buluşma yerinde vakitlice hazır olmaktır. Prensipli, titiz ve güvenilir olmaktır. Saniye sektirmeden vazifesini yapmaktır. Vakitlice seccadesinin başında hazır bulunduğu her an, tekrar tekrar, biraz daha kıymetlenir erkek… “Belâ” sözünün eri olur, namazını aksatmayan adam... Niyeti Yâr ile kavuşmak olduğunda, sevdâsı da, sızısı da, arzusu da bir başka renge bürünür. Başka hiçbir şey için değil, Sevgili’nin rızâsını kazanmak umuduyla namaza her niyetlenişinde, biraz daha olgunlaşır ve nûrlanır erkek.
Erkek, namazda güzeldir.
Çünkü namazda ikrâr eder aczini... O yiğit beden, başını hafifçe sağa eğip, küçüklüğünü idrak ve îtiraf etmekle kalmaz da, hiçliğin içinde sanki yok olur gider. Seccade başında yok olması demek bir erkeğin, her secdede, yeni bir can bulması demektir. Takdir edilmeyi, yüceltilmeyi pek seven fıtratı, namazla erer, asıl takdire şâyan olanın, Hak olduğu şuuruna… Namazla yokluğa her erişinde, bir daha doğar erkek. Öyle ki, o gürleyen şimşek gider de yerine, gözlerinden yaş damlayan mahzun bir bulut gelir… Namazda sessizce ağlaması bir erkeğin, Allâh’ım, ne kadar da güzeldir! Hattâ, bütün yiğitliğine rağmen, Rabbinin mutlak kudreti karşısında, çaresizlik ve acz içinde, hüngür hüngür, sarsılarak ağladığında da ne kadar güzel!..
En az onun kadar güzeli, dimdik bir kıyamdır ki, eğer hayatının bütününe yayılmışsa bu duruş, ne âlâ! Emânetine sahip çıkarken, haksızlık karşısında susmayıp cesâretle hakkı haykırırken, kötülükleri men ve iyilikleri emrederken güzeldir erkek... Namazı bilmeyen, kıyâmın hakikatini nereden bilsin? Korkup bir köşeye sindiğinde değil, kıyâmı bildiğinde erdir erkek!.. Edepsizlik ve densizlik karşısında ödlek bir tavırla kenarlara büzüşmeyen, susmayan ve davranan adamdır adam!
Dilinde âyetler dolandıkça sohbeti koyulaşır Yâr ile… O en güzele hasretle dolduğu ve diğer güzellere, helâl dairesi dışında “yüz ve cesaret” vermediği zaman güzeldir erkek.
Hele söyleyin, kim görmüş bir dağın eğildiğini? Oysa işte, bir erkeğin rükûsu, bir dağın, Yaratan’ı karşısında eğilmesine değil de, neye benzer? Koca bir dağdır erkek. Heybettir, nâmdır, şandır! Ve namazda hâline hâl, dalına dal eklenen, koca bir çınardır!
Alnını secdeye koymuş, orada huzur ve sekînete ermiş, hakikî aşkın acısıyla saçlarına ak düşmüş, kusurunu ve günahını bilip tevbeye azmetmiş bir erkek; burnundan kıl aldırmazken, göğsündeki ve yüzündeki kılları aldıran acayip huylu kadınsı adamlarla nasıl kıyaslanabilir ki? O, gözlerinden sakalına inmekte olan her bir damla ile biraz daha kemâle erer. Başı yerde, secdedeyken, durmadan yükselen bir ay gibi, ısıtan ve aydınlatan bir güneş gibidir.
Babadır, kardeştir, ağabeydir, yârdır erkek… Rızık peşindeyken, cephedeyken, hizmetteyken, evindeyken; ama ille, seherde kıldığı namazın ardından, son oturuşunu yaparken güzeldir. O oturuş ki, dinlenmelerin içinin bile tefekkür, şükür ve duâyla dolu olduğunun göstergesidir. Her namaz, bir halvettir. Her seher, bir vuslat.. Halvet içre hasretle dolduğunda ve ham meyve iken değil, olduğunda güzeldir erkek!
Yerince celâl, yerince cemâl sunduğunda, ellerini göğe açıp gönülden yalvardığında… Utanılacak yerde arsız olmadığı, fitneye kanmadığı, asil ve yürekli; cesur ve sürekli olduğunda güzel…
Sağına, soluna, bütün muhataplarına tebessüm ve tevâzû içinde selâm verdiğinde; ardı, önü, bugünü ve dünü için rahmet ve teselliye dönüştüğünde adamdır. Sezon, âhir zaman sezonu olduğundan mıdır nedir, sayılıdır, nâdirdir ve mumla aranandır!
Erkek, namazda güzeldir.
Zira namazda teslim, yani Müslümandır! Gizlisi saklısı kalmaz ya hani huzurda, o vakit, yüzü utangaç bir kız gibi kızarır da “Estağfirullâh” der. İşte o anlarda; pasından, çamurundan, kirinden temizlendiği o zamanlarda güzeldir erkek. Hayır! Kuaförlerde saç-sakal kazıttığında, grant tuvalet giyinip caka sattığında, yatlar, katlar aldığında değil; nîmetin kaynağına yönelip, şükürle ve hakkıyla şükredememenin verdiği fikirle, Allah için cömertçe paylaştığında güzeldir.
Kimselere dökemediği sırlarını ve sıkıntılarını Rabbine arz ettiği, O’nunla dertleştiği ve derdini o kavî omuzlarına yakışır bir şekilde, sebatla taşıdığı zaman erdir erkek! Zoru gördüğünde kaçmaz, mahremini ortalığa saçmazsa kıymetlidir. Şefkatle dolduğu, haddini bildiği, Züleyhâlar karşısında serin ve iffetli kaldığı vakit adamdır.
Masasına konan rüşvete yan gözle bile bakmadan, alnının teri, bedeninin feri ile kazandığı; çalmadığı, çırpmadığı ve neslini, tek bir haram lokmanın bile zararından korumayı başardığı zaman güzeldir erkek.
Akıllı bir akla, derin bir duyguya sahip olduğu zaman has; sadece yerlerde değil, fezâda da dolaştığı zaman havastır. Bu sözümle elbette aya çıkmaktan, Mars’a gitmekten bahsetmiyorum. Arş’tır bahsim. Arş’ın Sahibi’ne yaklaşmaktır. Ona buna değil, Allâh’a kul olduğunda ve sadece heybetiyle bile edepsizi durdurduğu, edepsizliği son buldurduğunda adamdır erkek! Hayır!.. Boy ile posla değil, inançladır heybet!.. Yok!.. Kol ile kasla değil, îmanladır kuvvet!.. Soy ile sopla değil, nâmusunu korumakla asâlet!..
Bir yandan çocuktur; saftır, durudur, duyguludur erkek. Çünkü işte, anasının bebesi, torununun dedesi, mürşidinin bendesidir. İnanmayan baksın bir kere daha! Dolunayın hâlesi, şehirlerin kalesi, gariplerin kimsesi, lâl olmuşların sesidir. “Yâ Allah” dediğinde, merhamet ettiğinde, kaşını çattığında, gözleri güldüğünde güzeldir. Vakarının içini hüzün süslediği, tek bir bakışıyla sürur yüklediği vakit güzeldir. Zaten, yoktur ki onun hayırla dolmayan bir zamanı… Uykusunda bile, çobanı olduğu kimselerin derdiyle sayıkladığı, mükellef sofralardan bir tas çorba ile doyup kalktığı, nehir olup kurak topraklara aktığı zaman güzeldir erkek! Kapıdan içeri girdiğinde germediği, en yakınlarını bile her fırsatta alçaltıp yermediği, aklı fesatlığa ve hîleye ermediği zaman güzeldir.
* * *
O hâlde çocuk, şu diyeceklerimi iyi dinle:
Bazen bir hevesten ibarettir, gelir geçer. Canının her çektiğini sevdâ sanma. Bir erkekte en acınası şey, göbektir. Zira o çoğu zaman oburluk, tembellik ve hastalık demektir. Az ye, çocuk. Az ye ki, hikmet ve azamet yol bulsun sana.
Sana alınan oyuncaklar neyine yetmiyor? Bak ne güzel, bebeklerin, araban, evin var. Git onlarla oyna da hakkın olmayana göz koyma. Her kim ki seni korumak maksadıyla kendinden bile sakınır, peşine düş. Her kim de haddini aşıp gömleğine el sürer, kaç! Gelip geçen bir hayal gibi, ha var, ha yok olur kimileri hayatında... Her dilediğini alamaz, her istediğini yapamazsın, burası dünya!.. Gerçi bütün çocuklar gibi, sen de sadece cennetin muhatabısın; ama işte, yok öyle iki dünyada cennet, unutma...
İnanmışsan eğer, kural belli: Harama uzanma!.. Bu kural, bazen zorlayacaktır nefsini. Sen rolünü yine de bir mü’mine yaraşırcasına, aşkla ve şevkle oyna. Gariptir, bazen sınamak için, en aç zamanında koyarlar önüne haram lokmayı… O zaman farz et ki, seninle bir oyun oynuyorlar. Farz et ki, samîmiyetini ölçüyorlar. Bir imtihandasın farz et. Kazanmak için uğraşmaktan geri durma! Eğer sen, Allâh’ın rızâsına nâil olma kaygısından uzaksan, oturur da arsızca midene indirirsin. Hâlbuki sen, Rabbinin muhabbetine tâlip biriysen, acından ölecek bile olsan, yemezsin, yiyemezsin. İyi bil ki, haram ile şifâ olmaz. Haramdan hayır umulmaz. O hâlde elinden ve dilinden geçtim, gözceğizinin ucuyla bile dokunma.
Senin huzurun evindedir, çocuk! Aklını alacak olan fitneye yüz verme. Gücün yettiğince uzaklaş ondan. Aldanma şeker gibi tatlı bir his vermesine. Allâh’a sığın, hata yapmaktan. Bazen bal kılıklı zehir; bazen su kılıflı ateştir karşında duran... Duymadın mı nice zaman önce, o tuzaklar adına uyarmış güzellerden birisi:
“-Gözün her ne şeye erişirse, ondan hicâbı kaldır, Hakk’a bak. Biz fitneyiz, seni aldatırız.” demiş.
Hele de gözünün perdelere takılıp kaldığını, Hakk’a bakacak kıvama gelmediğini hissediyorsan, o zaman daha da teyakkuz hâlinde ol ki, zayıfsın demektir. Yine de yiğitsin. Yiğitliğin onda dokuzu kaçmaktır diyen, ne anlatmak istemiş, bilir misin? Düşün çocuk! Haramlardan kaçışındır, seni yiğit yapan. Zevkinin esiri, ihtirâsının kurbanı olup da harama tenezzül edersen, hiç erlik kalır mı serde?!
O güzel gözlerine temiz bakışlar yaraşır senin! Ellerine, ayaklarına hayırda olmak yaraşır. O hâlde zorlama. Uçurum kenarlarında ısrarla dolanma. Sıcacık yuvandan çıkıp, hüsrâna uğratacak bir girdabın içine atlama. Olacakla öleceğe çare yok derler; ama sen yine de elinden geldiğince akıllı ol çocuk!
Başına secde, dalyan gibi boyuna, asîl bir duruş yaraşır! Kuvvetini, aşkını, Hakk’a sunmak yaraşır!.. Bakışın ayak ucunda, îmân kalenin burcunda, alnı ak gitmek yaraşır sana!..
Erkek namazda güzeldir, çocuk! Namazdaki huşû, bütün hayatına yayıldığında… O hâlde sen namazı, günde beş vakitle sınırlı bir ritüel sanma… İcap ettiği her vakit, ezânı beklemeden de, dur kıyâma! Hayır!.. Sadece namaz için değil, her an kuşan zırhını. Hadi, şimdi git, tazecik bir abdest al da, Allah için, şu fakîri de duânda unutma…
YORUMLAR