Dünyaya gelmeden, hayatına son verilen yavrulara ithâfen…
Güzel bebeğim;
Annenin karnında ne güzel de hareket ediyorsun, diğer yavrulardan hiçbir farkın yok. Minik ellerin kıpır kıpır, hareketlerin ne kadar da canlı... Herkes mutlu, herkes umutlu, senin üzerine bir çok güzel temennîler var:
“-Çok hareketli, erkek olursa herhalde futbolcu olacak!..”
“-Bana benzer inşâallah!..”
“-Yok! Hayır! Benim kızım doktor olacak, Allâh’ın izniyle birçok kişiye şifâ dağıtacak.”
“-Hayırlı evlat olsun!..”
* * *
Birçok temennîler var değil mi?
Bebeğim; ama kimsenin, ne kadar sağlıklı olacağın noktasında hiçbir yorumu yok. Çünkü engellilik, her zaman falan hanımların, filan hanımların başına gelir. Hiçbir zaman bizlerin başına gelmez, gelemez.
İlk başta her şey rüya gibi, her şey çok güzel!.. Ama sonra birileri ilerleyen günlerde devreye giriyor; bu doğmamış yavruyu hayattan koparmak için, anne-babayı ve bütün âileyi iknâya çalışıyor. Âile panik hâlinde… Ve anne, karnında var olduğunu düşündüğü bir yaratıktan (!) kurtulmak istiyor. Bu mesele ortaya çıkmadan önce her şey yolunda, her şey ne de güzeldi. Peki ne değişti de büyü bozuldu? Ne oldu da minik ellerden, kıpır kıpır bir yürekten, kurulan hayallerden ve üzerine sinmiş cennet kokusundan vazgeçildi?
* * *
Hadsizliğimi bağışlayacağını ve cevaplarında boğazına bir şeylerin düğümleneceğini, belki de nice günler gözlerinden gizlice yaşların süzüleceğini bilerek, hissederek soruyorum:
“-Ne değişti anneciğim? Benden neden vazgeçtin? Karnının üzerinden beni okşarken okşamaz oldun, severken sevmez; hatta gülerken ağlar oldun, ben sana ne yaptım anne? Yoksa sevgin bana değil miydi? Lütfen beni sev, sen üzülünce nedenini bilmediğim bir hüzün kaplıyor tüm benliğimi ve lütfen unutma, sana bağlıyım ve senin çektiğin tüm acıları, tüm stresleri en az, ben de senin kadar çekiyorum. Ne olur beni sev, anne!.. Beni sev. Evet! Galiba ben, beklediğin, hayalini kurduğun evlât olamayacağım. Belki biraz az duyacağım, az göreceğim, az anlayacağım ve az hareket edeceğim. Ama söz, seni diğer bebeklerin annesini sevdiği kadar seveceğim!.. Bana kıyma anne, beni öldürme!.. Bak anne, şunu da unutma; eğer yüzümü görmüş olsaydın, hem sen kıyamazdın bana, hem de kanunlar izin vermezdi bu kararı almana... Sadece birkaç ay erken öğrendin «engelli» olabileceğimi… Öğrenmeseydin anne, yine benden vazgeçer miydin? Yine beni istemez miydin?
Öncelikle anne, şunu bilmeni isterim: Benim canımda özür yok anne!.. Diğer çocuklar annelerini ne kadar severlerse, ben de seni o kadar çok seveceğim anne, sana söz veriyorum. Bana kıyma, bir kez daha düşün ve «büyük ihtimalle engelli» deseler de, engellilik riskim yüksek olsa bile, hâlâ, sağlıklı doğma şansımın olduğunu unutma, anne!.. Böyle birçok örnek olduğunu unutma!.. Sana «anne» demek istiyorum. Yaşıtlarımdan biraz geç öğrensem de; görmek, hissetmek, anlamak, kokunu duymak ve yaşamak benim de hakkım. Sen, beni gözden çıkartsan da, ben seni seviyorum anneciğim, ben seni seviyorum…”
YORUMLAR