Babalarımız…
Yüreğimizdeki güçlü adam, sırtımızı dayadığımız serin çınar… Üzüntülerimiz karşısında gözyaşlarını içine akıtan, bazen sevgisini göstermeyi ar edinen babalarımız…
Ama bir baba var ki… En güzel, en sevgili baba… Hüznünü, sevincini, muhabbetini hiç gizlemeyen, evlatlarını çok seven, evlatlarının da en çok sevdiği eşsiz baba…
Kıyâmete kadar gelen babalara “Üsve-i Hasene” (en güzel örnek)!..
Evet, babalar; bu sayımız size özel! Haydi, en güzelden, en özelden öğrenelim babalığı…
Babasının Süsü
Kıymetli eş, vefâkâr dost Hazret-i Hatice, ilk kızı doğduğunda sevgili Peygamberimiz, doğum müjdesini alır almaz sevgili hanımının yanına girdi. Hazret-i Hatice üzgündü, çünkü O’na bir erkek evlat vermek istiyordu. Ancak kız çocuğu olmuştu. Câhiliyye bakışlarının O’nu incitmesinden korkuyordu. Peygamberimiz minik yavruyu sevinç ve huzurla kucağına aldı, bağrına bastı. Öptü, kokladı. Annesini tebrik etti ve:
“–Kızımın adı Zeynep olsun.” dedi.
Herkes şaşkındı. Zeynep ha, yani babasının süsü…
Câhiliye devrinde kız çocuklarının kaderini değiştirecek ilk adımdı bu…
Bundan böyle kızlar artık utanç değil, babalarının süsü olacaktı.
O, çocuklarına hep en güzel isimleri koydu ve:
“Çocuğun babası üzerindeki haklarından biri, rûhâniyetli bir isim koyması ve güzel bir edep vermesidir.” (Beyhakî, Şuâbu’l-Îmân, VI, 401-402) buyurarak güzel isimler koyulmasını da tavsiye etti.
Kim Kız Çocuğunu Güzelce Yetiştirirse…
Daha sonra Allah Rasûlü şöyle buyuracaktı:
“Her kim üç kız çocuğunu himâye edip, büyütüp evlendirirse, sonra da onlara lütuf ve iyilikte devâm ederse o kimse cennetliktir.” (Ebû Dâvûd, Edeb 121; İbn-i Hanbel, III, 97)
Yine o Rahmet Peygamberi:
“Her kim iki kız çocuğunu yetişkinlik çağına dek yetiştirip himâye ederse kıyâmet günü o kimseyle yan yana olacağız.” buyurdu ve parmaklarını bitiştirdi. (Müslim, Birr, 149; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr, 13)
“Her kim kız çocuklarını yetiştirme yüzünden bir sıkıntıya uğrar da onlara iyi bakarsa, bu çocuklar, onu cehennem ateşinden koruyan bir siper olur.” (Buhârî, Zekât 10, Edeb 18; Müslim, Birr, 147; Ayrıca bkz. Tirmizî, Birr, 13)
Kim Çocuklarını Terbiye Ederse
Peygamber Efendimiz çocukların terbiyesine çok ehemmiyet vermiş, ashâbını da bu hususta pek çok hadîs-i şerîfi ile eğitmiştir:
“Çocuklarınıza ikrâm edin ve terbiyelerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
“Bir baba, evlâdına güzel edepten daha kıymetli bir şey hediye edemez.” (Tirmizî, Birr, 33/1952)
“Kişinin, çocuğunu (bir kerecik) te’dip etmesi (edeplendirmesi ve uslandırması), kendi hakkında, bir sâ’ miktarında (yiyecek) tasadduk etmesinden daha hayırlıdır.” (Tirmizî, Birr, 33)
“Kişinin öldükten sonra geride bıraktığı şeylerin en hayırlısı, kendisine duâ eden sâlih bir evlât, sevabı kendisine ulaşan sadaka-i câriye, kendisinden sonra halkın amel ettiği bir ilimdir.” (Müslim, Vasiyyet, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)
Çocuklara Kızılmasından Hoşlanmazdı
Bir defasında Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, üzerine küçük abdestini yapan torununu:
“–Sen nasıl Rasûlullâh’ın üzerine küçük abdest yaparsın?” diye pataklamaya kalkan Ümmü Fadl’a:
“−Oğlumun canını yaktın. Allah sana rahmet etsin!” buyurarak çocukların bu tür sıkıntılı hâllerine tahammül etmek gerektiğini ifade buyurmuştur. (İbn-i Mâce)
Çocuklara Karşı Çok Merhametliydi
Varlık Nûru, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir çocuk ağlaması duyduğunda namazı kısa keserdi. Bir defasında evinde namaz esnâsındayken çocuk ağlayınca namazını kısa tutmuş ve ev halkına:
“–Onların ağlamalarının beni üzdüğünü bilmiyor musunuz?” buyurmuştu.
On yaşından itibaren on yılını Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hizmetinde geçiren Enes -radıyallâhu anh- anlatır:
“Rasûlullâh’a tam on sene hizmet ettim. Bana bir defa bile; «Öf!» demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı; «Niye böyle yaptın?» diye azarlamadığı gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle; «Şöyle yapsan olmaz mıydı?» da demedi.” (Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82)
Çocukları Arasında da Adâletliydi
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, Hazret-i Fâtıma’nın evinde kaldığı bir gün, torunları olan Hasan ve Hüseyin Efendilerimiz su istediler. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, önce Hazret-i Hasan’a su verdi. Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ-, Efendimiz’in Hasan’ı daha çok sevdiği hükmüne vardı. Peygamber Efendimiz onun bu düşüncesini düzelttiler:
“–Hayır! Suyu ilk defa Hasan istediği için ona verdim.” buyurdular ve sonra da şöyle ilâve ettiler:
“–Bağış ve ihsanlarınızda çocuklarınıza müsâvî (eşit) muâmelede bulunun. Eğer ben birini üstün tutacak olsaydım, kızları üstün tutardım.” (İbn-i Hanbel, I, 101; İbn-i Hacer, el-Metâlibu’l-Âliye, IV, 69; Heysemî, IV, 153)
Onlara Bakacak Birisi Var mı?
Bir sahâbî, Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a gelerek:
“–Hicret ve cihâd etmek üzere Sana bey’at ediyorum. Bunların sevâbını Allah’tan dilerim.” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Anne ve babandan hayatta olan var mı?” diye sordu. O zât:
“–Evet, her ikisi de hayatta.” dedi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–Allah’tan sevap kazanmak istiyorsun değil mi?” diye sordu. Sahâbî:
“–Evet.” deyince Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“–(O hâlde) ana ve babanın yanına dön. Onlara iyi bak!” buyurdu. (Buhârî, Cihâd 138, Edeb 3; Müslim, Birr 6)
Ashâb-ı kirâmdan başka bir zât da, Yemen’den hicret ederek Medîne-i Münevvere’ye Efendimiz’in huzûruna gelmiş ve cihâda katılmak üzere ondan izin istemişti. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:
“–Yemen’de kimsen var mı?”
“–Anam-babam var, yâ Rasûlallâh!”
“–Onlar sana izin verdiler mi?”
“–Hayır, vermediler.”
“–Haydi Yemen’e git; onlardan izin iste! İzin verirlerse gel, cihâd et! Vermezlerse, anneni-babanı memnun etmeye çalış!” (Ebû Dâvûd, Cihâd, 31/2530)
{
Hepiniz Çobansınız
Peygamber Efendimiz, bir hadîs-i şerîflerinde insanların mes’ûliyetlerini şöyle beyân buyurmuşlardır:
“Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüklerinizden sorumlusunuz… Erkek, âilesinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur. Kadın, kocasının evinin çobanıdır ve sürüsünden sorumludur.” (Buhârî, Vesâyâ, 9; Müslim, İmâre, 20)
Âyet-i kerîmede buyrulur:
“Ey îmân edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…” (et-Tahrîm, 6)
Allah Rasûlü bu âyet-i kerîme hakkında şöyle bir açıklamada bulunmuştur:
“Onları, Allâh’ın sizi nehyettiği şeylerden uzaklaştırır ve emrettiği şeylere de teşvik edersiniz. İşte bu, onları cehennemden muhâfaza etmektir.” (Âlûsî, XXVIII, 156)
Çocuklarına Sevgisini Gösterirdi
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çocuklara dâima derin bir muhabbet gösterir; onları öper, okşar; mübârek parmaklarını tarak yaparak onların saçlarını düzeltirdi. Çocuklara muhabbet göstermeyenlerden hoşlanmaz; onları kabalık ve katılıkla vasıflandırırdı.
Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın rivâyet ettiğine göre, bir defasında Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, torunlarını severken ziyâretine İslâm’ın merhamet, şefkat, nezâket ve inceliğinden uzak bir bedevî geldi. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in çocukları fazlasıyla sevmesine hayret ederek:
“–Yâ Rasûlallâh! Siz çocuklarınızı öper (sever) misiniz? Biz çocuklarımızı öpüp okşamayız.” dedi.
(Allâh’ın evlât nîmetine karşı bedevînin duygusuz ve duyarsızlığı, Allah Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’i müteessir etti.) Bedevîye:
“–Allah senin gönlünden merhamet ve şefkati çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim!..” buyurdu. (Buhârî, Edeb, 22)
Hadîs-i şerîf gereğince bir Müslüman gönlü, Allâh’ın emânetleri karşısında muhabbet, şefkat ve merhametle dolu olmalı, şefkat ve muhabbeti nasıl ve nereye yönelteceğinin idrâki içinde yaşamalıdır.
Çocuklarını İbâdete Teşvik Ederdi
“Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden bütün günahları ve mânevî kirleri gidermek istiyor.” (el-Ahzâb, 33) âyet-i kerîmesi gelince, sevgili Peygamberimiz her sabah namazı vakti kızı Hazret-i Fâtıma’nın kapısına gitti. Tam altı ay sürdü bu gidişler. Çoğu zaman da sabah namazından sonra uğradığı bilinir Fâtıma’ya... Çocuklu bir annenin geceyi uykusuz geçirip uyanamama ihtimali için kızını gözetmeyi ihmal etmedi. Allah Rasûlü, kızına;
“Şâyet Rabbinin emrini yerine getirmekte gevşek davranırsa, bir peygamber olan babasının bile kıyamette ona yardımcı olamayacağını” haber veriyordu. (İbnü’l- Esir, Üsdü’l-Gâbe, 7175)
Hazret-i Fâtıma, namaza kalkıyordu. Ancak Allâh’ın Rasûlü, kendi âilesi ve çocukları üzerindeki ihtimamıyla biz ümmetine örnek oluyordu.
Yavrularının Arasını Islah Ediyordu
Ashâb-ı kiramdan Sehl bin Sa’d, Hazret-i Ali ile muhterem zevcesi Hazret-i Fâtıma arasında geçen bir hâdiseyi şöyle anlatır:
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bir gün kızı Fâtıma’nın evine uğramıştı. Hazret-i Ali’yi evde bulamadı. Bunun üzerine Fâtıma’ya:
“–Amcamın oğlu nerede?” diye sordu.
Hazret-i Fâtıma:
“–Aramızda bir şey oldu da darıldık. Bu sebeple dışarı çıktı ve kaylûleyi (gündüz uykusunu) benim yanımda uyumadı.” dedi.
Rasûlullâh birisine, Hazret-i Ali’yi bulmasını istedi. O adam bir ara kayboldu, sonra dönüp geldi ve:
“–Yâ Rasûlallâh, o mescitte uyuyor.” dedi.
Allah Rasûlü mescide gitti. Baktı ki, Hazret-i Ali yanı üzerine yatmış, ridâsı bir yandan sıyrılmış, vücûdu toprağa bulanmış hâldeydi. Peygamber Efendimiz:
“–Ey Ebû Türâb (Toprağın babası)! Ey Ebû Türâb, kalk!..” diye tozu-toprağı Hazret-i Ali’nin bedeninden silkelemeye başladı.
Daha sonra birlikte Hazret-i Ali’nin evine gittiler. Hazret-i Peygamber’in birkaç saat sonra bu evden neşeyle çıktığı görüldü. Ashâb-ı kiramdan birisi sebebini sorunca, Peygamber Efendimiz:
“–Nasıl sevinçli olmayayım; en yakınlarımı barıştırdım!” buyurdular.
Bu hâdise Peygamber Efendimiz’in muhterem kızı ile muhterem damadı arasını düzeltme neticesinde ne kadar sevindiğini gösteriyor. Böylece O Allâh’ın Habîbi, dargın iki müslümanın arasını düzeltmiş, bir âile büyüğü ve reisi olmak itibariyle de evlatları arasında sevgi ve saygının yerleşmesine rehberlik etmiştir. Onun arabuluculuğu ve yardımcı olması sebebiyle bu örnek âilede uzun yıllar boyunca huzur ve sükûnet eksik olmamıştır.
YORUMLAR