Genel olarak, Peygamber Efendimizin mübârek âilesine “Ehl-i Beyt” denir. Bu âilenin içine, başta hanımları olmak üzere, bütün çocukları, kadın-erkek bütün torunları, Müslüman olup kendisine tâbî olan amcaları, onların çocukları, torunları ve diğer akrabaları olan Hâşim ve Muttaliboğulları girer.
Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sağlığında pek çok kereler, ashâbını, Ehl-i Beyt’i hakkında ikazda bulunmuşlar ve onları bir “emânet” olarak görmelerini tembihlemişlerdir. Bu husustaki birkaç hadîs-i şerîfe misal verecek olursak, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Ehl-i Beyt, Nuh’un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur. Ondan geri kalan boğulur.” (Ahmed bin Hanbel, el-Müsned, 3/157; Hâkim, Müstedrek, 3/151)
“Hasan ve Hüseyin -radıyallâhu anhümâ- cennet ehlinin gençlerinin iki seyyididirler.” (Tirmizî, Menâkıb, 31; Taberânî, Mu’cemu’l-Kebîr, no: 2598)
“Hazret-i Fâtıma -radıyallâhu anhâ- cennetteki kadınların seyyidesidir.” (Buhârî, Fedâilü’l-Ashâb, 29; Menâkıb, 25)
Bir gün Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- minberde bulunduğu sırada torunu Hazret-i Hasan’ı işaret ederek:
“-Bu oğlum seyyiddir. Umulur ki, Allah onun vasıtasıyla iki Müslüman fırkanın barışmasını sağlar.” buyurmuştur. (Buhârî, Sulh, 9; Fedâilu’l-Ashâb, 22; Tirmizî, Menâkıb, 31)
Bu hadîs-i şerîflerde zikredilen seyyid kelimesi, “efendi, bey, ileri gelen, reis” mânâlarına gelir. Gerçekten Hazret-i Fâtıma da, Hazret-i Hasan ve Hazret-i Hüseyin Efendilerimiz de ahlak, fazilet ve takvalarıyla bu seyyidliği en güzel bir şekilde yaşamış ve hepimize örnek olmuşlardır.
Peygamber Efendimiz, Kur’ân-ı Kerim ile birlikte Ehl-i Beyt’ini emânet olarak bıraktığını ifade buyurmuş ve onlara karşı muhabbet ve hürmeti emretmiştir. (Bkz: Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 4)
Onlara hayırlı işlerde yardımcı olmak, onların yanında yer almak da yine nebevî emirlerdendir:
“Sizin en hayırlınız, benden sonra Ehl-i Beyt’ime karşı en hayırlı olanınızdır.” (Hâkim, el-Müstedrek, 3/311)
“Kıyamet gününde benim kendisine şefaat etmemi isteyen bir kimse, Ehl-i Beyt’imle alâkasını kesmesin ve onları sevindirsin.” (Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 9/258)
Abdullah ibni Ömer -radıyallâhu anhümâ-’dan rivâyet edildiğine göre, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in son sözü şu idi:
“Ehl-i Beyt’ime sahip çıkınız.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 16, 37)
Ehl-i Beyt’i sevmenin îmanla irtibâtı noktasında da şu hadîs-i şerîf nakledilmiştir:
“Ehl-i Beyt’imi sevmeyenin kalbine îman girmez.” (Tirmizî, Menâkıb, 29)
Sevmenin mukabili olan kızmak, buğzetmek ve kin tutmak hususunda da:
“Allâh’a yemin ederim ki, bana ve Ehl-i Beyt’ime buğzeden ve bizi kızdıran kimse, muhakkak cehenneme girer.” (Hâkim, el-Müstedrek, 3/150; İbn-i Hibbân, es-Sahih, no: 6978)
Allâh’ım!.. Bizi, Seni seven, Senin sevdiğin Habibi’ni seven, Habibi’nin sevdiklerini seven kullarından eyle! Bizi, Senin ve Habibi’nin muhabbet ve rızâsından uzak düşen bedbaht kullarından eyleme. Âmin.
YORUMLAR