Edeb Ve Hayâ

Edeb, Hak yolcusunun en kıymetli azığıdır. Edeb, haddini bilmektir. Aczinin, kulluğunun, eksik ve hatalarının farkında olmaktır. Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurur:

“Gözünü aç da Allâh’ın kelâmına baştan başa bir bak! Âyet âyet bütün Kur’ân edeb tâliminden ibârettir!”

Edebe riâyet etmeyen mesâfe alamaz, Hak dostu olamaz. Çünkü Allâh’a yaklaşmanın yolu edebe riâyet etmekten geçer.

Merhum Mahmud Sâmi Ramazanoğlu Efendi, edeb hususunda da canlı bir misaldi. Oturuşu, kalkışı, sohbeti, yemek yeme tarzı, sükûtu hep edeb üzere idi. Sohbetlerinde sık sık şu mısrâları okurlardı:

“Edeb bir tâc imiş nûr-i Hüdâdan

Giy ol tâcı, emîn ol her belâdan”

Kul, edebe riâyet ettikçe Allah Teâlâ, onun ahlâkını güzelleştirir, makamını yüceltir, insanlar arasındaki kadr u kıymetini arttırır. Ona mânevî ihsan ve ikramları ziyadeleşir. Kul, edeb sayesinde istikametin îcaplarına daha çok riâyet eder. Diğer insanlara karşı merhamet ve şefkatle muâmelede bulunur, kalp kırmamaya, incitmemeye çalışır. Herkesle geçimli olur. Tevâzû ve mahfiyet sebebiyle insanların gönülleri de ona akar.

Edeb sahibi, edebi sayesinde günah çukurlarına düşmekten kurtulur. Günah işlenen mahallerden uzak durur. Böylece kötü çevre ve arkadaşlardan da kurtulmuş olur. Hâli, edeb ve hayâ üzerine olduğu için Allah Teâlâ da onun istemeden işlediği günahları setreder, yani örter.

Edeb ve hayâ sahibi, başkalarının kusurlarını da örter. Başka kimselerin kusur ve eksiklerini araştırmaz, kendisini mâsivâdan, Allah dışı meşguliyetlerden kurtarır. Bu da Allâh’ı zikretme imkânı verir. Kul, Allâh’ı zikrettikçe Allâh’ın katındaki mertebesi yükselir ve nihayet kalbi, daimî zikir hâline bürünür ki, tasavvufta maksud olan da budur, yani kulun her ân Allah ile beraber olduğu şuurunda bulunması…

Merhum Mûsâ Topbaş Efendi, şöyle buyururlardı:

“Ey derviş, bu dünyayı bir hayal perdesi olarak gör! O kadar zikre düş ki, tevhid gâlip gelsin. Aradan sen de çık, sadece Hak kalsın. Altın ve gümüşün zenginliği kaybolur, gider lâkin edeb zenginliği bâkî kalır.”

İlim öğrenmeden önce de edeb öğrenmelidir. Aksi hâlde o ilim, insanı kibre ve haddini aşmaya götürebilir, Allah korusun.

Edeb, edeb ehli kimselerle birlikte durarak, onların hâllerinden yaşayarak öğrenilir. Sâlih ve sâdık insanlarla beraber bulunurak, hemhâl olarak edebimizi canlı tutabiliriz.

Gücümüz yettiğince hayırlar işlemeli, tevbe kapısı kapanmadan tevbe etmeliyiz. Mü’min kardeşlerimizin sıkıntılı anlarını fırsat bilmeli, onların gönüllerini ve duâlarını almaya çalışmalıyız.

Rabbimiz, hayatımızı ihlâs, istikâmet, edeb ve hayâ üzerine geçirmemizi cümlemize nasip etsin. Âmin.

PAYLAŞ:                

Zahide Topcu

Zahide Topcu

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle