Rutin, monoton, sıradan hayatlar da; aktif, yoğun, özel hayatlar da hep aynı sele kapılmış, hızla dökülüyor avuçlarımızdan... Acı da, sevinç de hep aynı hızla dokunup uzaklaşıyor kalbimize.
Sen, kalbimin enîsi! Dur ve bekle! Rabbinin
فَأَيْنَ تَذْهَبُونَ
“Nereye gidiyorsunuz?”1 çağrısını duy ve dur! Nereye gidiyorsun?
Bu ırmak, hangi denize dökülüyor, bu çağlayanın yüksekliği ne? Hiç hesapsız, sorgusuz, suâlsiz kime, neye bu teslimiyet, nasıl?
Ağaç gövdelerini bir makineye veriyorlar, bir taraftan kereste çıkıyor, bir taraftan talaş... Keresteler çok işe yarıyor, talaşı yakıt olarak kullanıyorlar.
Nereye gidiyorsun?
Ölüm, herkes için bir miyar. Kabre ne olarak gireceksin? Cehennem çukuruna lokma mı olacaksın, cennet bahçesine misafir mi?
Otobanda hızla akan trafik gibi topluca gidiyoruz. İlerideki kaza mahallinden haberimiz yok. Hızımızı kesmezsek, zincirleme kazada telef olacak mallarımız da, canlarımız da. Hakikati bilmeyen yok, oysa: “Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir.”2
Günlerini, aylarını bir strateji oyununa sebil edenler, daha iyi anlar bu âyeti… Dünya hayatı “geri alınabilir işlemler” yaptığını ummakla geçiyor. Eğe yalayan kedi gibi… Kendi kanıyla doyuyor, zavallı yanımız.
Sen dur, ey kalbimin enîsi3!
يَا أَيُّهَا الْإِنْسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ
“Ey insan!.. Kerîm olan Rabbine karşı seni aldatan nedir?”4, suâline cevap ver.
Hazret-i Ömer, bir keresinde bu âyet okunduğunda:
“-Ahmaklıktır, yâ Rasûlallâh!” demiş hiddetle... Emevîler; öğreticiler, terziler ve mevâlî için:
“-Ahmaklıktan bir cüz taşırlar.” dermiş.
Son ikisinin ahmaklığını bilmiyorum, ama öğreticilerinki için bir tahminim var: “Siz ey îmâna ermiş olanlar!.. Niçin bir türlü söylüyor, başka türlü yapıyorsunuz?”5 âyeti…
“-Kime sorsam…” dedi dost, “Bu ilmi niçin öğreniyorsun, öğrenmek istiyorsun?”
Herkes:
“-Öğreneyim, hizmet edeyim, insanlara faydalı olayım.” diyor, kimse demiyor ki:
“-Öğreneyim, kendimi yetiştireyim, olgunlaşayım!..”
Oysa Hazret-i Ali, ne buyuruyor:
“-Bir sözü duyduğun zaman onu anla ve uygula; dinleyip nakletme… Çünkü ilmi rivâyet edenler, nakledenler çoktur; onunla amel edenler çok azdır...” (Nehcu’l-Belâğa)
Bir hazinenin üstünde, aç oturan insana benziyoruz. Hepimiz, bildiğimizin öğreticisi olduğumuz için... Hazret-i Ali’nin tespitince; duyup anlatan çok, duyup uygulayan çok az!
Hudâyâ (Ey Rabbimiz)!.. Bize açlığımızı duyur ve bizi doyur.
Dipnotlar:
1 Tekvir Sûresi, 26. ayet.
2 Muhammed Sûresi, 36. ayet.
3 enîs: dost
4 İnfitar Sûresi, 6. ayet, başka bir meâl şekliyle: “Ey insan! Nedir seni lütuf sahibi Rabbinden uzaklaştıran?”
5 Saff Sûresi, 2. ayet.
YORUMLAR