DÜNYALIK DEDİĞİN NE Kİ?
Dünya adlı kazanda pişip de kul ol, diye,
Adı dünyalık olan ne varsa, hep sermâye.
Sermaye, ticârî bir girişimin gerçekleştirilmesi ve yürütülmesi için gerekli para ve paraya çevrilebilecek olan mal varlığı demektir. Biz müslümanlar, âhirete inanırız ve bu sebeple, sermaye kavramına böyle tek taraflı ve kaba bir dünyalıkmış gibi bakamayız.
Elimizde, kolumuzda, cebimizde, evimizde, hâlimizde ve kalbimizde her ne varsa, aslında âhiretliktir. Onunla kimileri Cennet’i, kimileri Cehennem’i satın almakta, verilen istîdat ve imkânları kendi tercihine uygun olarak kullanırken, inceden inceye herkes, imtihan olmaktadır. Aslen nefes ve ömür, en kıymetli sermayedir ve her müslüman, bu mevzuya işte böyle şümûllü bakmak mecbûriyetindedir.
Sermaye, ateş gibidir. Kimini pişirip olgunlaştırır, kimini yakıp bitirir. Sermaye su gibidir. Kimini temizler, ferahlatır; kimini boğup şişirir. Balın kararında yenince “tatlı”, lüzumundan fazla yenince “yakıcı” olması gibi; mal, ilim, sıhhat gibi sermayeler de duruma göre, şerefi yok edici ya da çoğaltıcı olabilir.
Asırlardır dönüp duran dünyanın, içinde milyarlarca insanı öğütmüş bir değirmen olduğunu düşünürsek, içinde şimdi de bizleri evirip çevirmekte ve şüphesiz, aslî yerimize aktarmak için yalnızca vaktimizin dolmasını beklemekte olduğunu çok net görebiliriz. Ha tabi, herkes temizlenerek, olgunlaşarak, yani Cennet’e lâyık kıvama gelerek gitmez. Birçok insan, bahaneler öne sürer ve fırsatları, ilâhî rızâya uygun değerlendirmez.
Dedelerimiz, kendilerine verilmiş sermayeyi muhtelif yatırımlar için kullanıp âhirete intikal ettiler; giderken kefenlerine büründüler ve amelleri dışında hiçbir şey götürmediler. Bizim başımıza da neticede kesin olarak aynı şeyin geleceğini sürekli aklımızda tutmak, yani hem tarihten ders almayı başarıp hem de yaşayarak yazmakta olduğumuz kendi tarihimizi, Allâh’ın râzı olacağı şekilde güzelleştirerek torunlarımızın dönüp şerefle bakacağı hâle getirmek, vazîfemiz!..
Vefat edip gidenler, genleri ve vasiyetnâmeleri yoluyla vârislerine maddî ve mânevî mîraslar bıraktılar. Şimdi dikkat edelim, o mîraslardan bazıları olan zekâ, kâbiliyet, şahsiyet, mal, mülk, para gibi unsurların, aslında onlara, gittikleri yerdeki, yani âhiretteki refah ve huzurlarını hazırlamaları için verilmiş birer emânet olduğunu, “Dünyalık” adı verilen her bir şeyin ucunun ukbâya (âhirete) bağlı bulunduğunu hep birlikte görelim.
Ev, insanların dünyadaki en temel ihtiyaçlarından biridir. Çoğu kimse bir ev alabilmek için ömür boyunca çalışmak zorunda kalır. Ev, helâl parayla edinilmişse, içinde tefekkürle, edeple ve şükürle oturuluyorsa Cennet’e; haram parayla edinilmişse, şikâyetle, gafletle, nankörlükle ve isyanla oturuluyorsa Cehennem’e götüren bir sebeptir. Halıyı, pencereyi, tabakla çanağı yenilemek ve temizlemek derdiyle hayat süren bir kimseyle, yalnızca zâhirini değil, evinin mânevî havasını da tazelemek ve temizlemek için emek veren kimse bir midir? İnsanın yaşarken, yani ölüme doğru yürürken en çok kullandığı mekân evdir ve aslında o dünyalık değil, âhiretliktir.
Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“Temizlik îmandan gelir.” (Müslim, Tahâret 1) buyurmuşken, temizlik faaliyeti, nasıl bir dünya işi olabilir? İbadetini huzurla yapabilmek, insânî değerleri muhafaza edebilmek, îmânın gereği olmak üzere yapılan temizlik, insanı Cennet yolunda ferahlatıp sevindirir. Kalbini, dilini, gözünü, kulağını, hayalini, bedenini, kıyafetlerini, evini, çevresini, yemek kâsesini ve para kesesini temiz tutmak, îmânın en önemli alâmetlerinden olduğu için, insanın bu husustaki icraati, âhiretteki durumunu belirleyen çok önemli bir göstergedir ve bu sebeple aslen temizlik, dünyalık değil, âhiretlik bir fiildir.
Uyku, fıtrî bir ihtiyaçtır; lâkin uyuması gereken vakitlerde boş işlerle zaman geçiren, uyanık olması gereken vakitlerde yatıp duran dengesiz ve tembel birinin uykusuyla; doğru vakitlerde, ibadete, ilme, hizmete kuvvet bulmak nâmına dinlenmek için yatıp uyuyan, çalışkan ve şuurlu birinin uykusu bir midir? Bu iki farklı uyku, tercih edenlerin âhiretteki mekânlarının neresi olacağına dâir fikir veren, mühim iki işarettir. Uyumak fiili, icrâ ediliş şekliyle, Cennet’e de Cehennem’e de yol olabilir. E şimdi kim, uyku dünyalıktır, diyebilir?
Yemek-içmek, her insan için vazgeçilemez bir ihtiyaç kalemidir. Lâkin oburca ve bencilce yutulan lokma ile kanaatle ve şuurla çiğnenen lokma bir midir? Şüpheli ve haram yiyeceklerle donatılmış israf sofraları Cehennem’e; temiz ve helâl yiyeceklerle kurulmuş kanaat sofraları ise, Cennet’e sevk edicidir. O zaman sofra kurmak, dünyada îfâ edilen, ukbâlık bir faaliyettir.
Nâmahremden korunarak muhafazalı bir şekilde seyahat edebilmek için alınmış, hayra ve hizmete adanmış bir araba, dünyâlık değildir. Diğer yandan, ona-buna hava atmak, gösteriş ve nam yapmak için alınmış, az insan taşımasına, az iş görmesine mukâbil çok pahalı olan ve fazla benzin yakan bir araba da dünyalık değildir. İlki Cennet’e, ikincisi ise en kestirme yoldan çetin bir hesâba doğru götürmekte olan birer vâsıtadır.
Elbise, Allâh’ın emri olan tesettürü sağladığı, tevâzû ve vakar ile taşındığı sürece Cennet’e götüren bir sebeptir. Fakat israfa ve kibre hizmet ettiği sürece, Cehennem’e yaklaştıran bir unsura dönüşüverir. O hâlde, elbise de dünyalık değil, âhiretliktir.
Şimdi bunu, adı dünyalığa çıkmış olan her şeye uyarlayalım: Tarak, cüzdan, ayakkabı, okul, perde, kâğıt, kalem, bilgisayar, altın, gümüş, para, iş, oluş, duruş… Evet, bunlar dünyada gereklidir; fakat âhiret yurdumuzu hazırlamamız içindir. Gezmek şükre, okumak fikre, yazmak tebliğe, alıp satmak helâlinden geçime, şakalaşmak kardeşliğin pekişmesine, dertleşmek bir mahzunun sevinmesine, yarışmak hayrın çoğalmasına ve böylece Allâh’ın rızâsına yol oluyorsa, nasıl sıradan bir dünya işi olarak görülebilir?
Zâhire takılarak mânâyı ıskalayanlar, mânevî zekâsı düşük olduğu için, aklı yalnızca maddeye çalışanlar, birçok ihlâslı insanı paracı, çıkarcı, dünyacı olmakla ithâm ederler. Oysa altını, “Hayy!” diye dövmek, çorabı her bir ilmeğinde, “Estağfirullah!” çekerek örmek mümkündür.
Hâsılı, gerek îmanlı ve ihlâslı insanlar için, gerekse maddeyi put edinmiş gâfiller için, dünya sermayesi, hep âhiretteki vaziyetin belirleyicisi olan birer sebeptir. Aynı ayaklarla uçuruma doğru koşup yardan yuvarlanarak paramparça olmak da bir gül bahçesine doğru yürüyüp huzura ermek de mümkün olduğu gibi, aynı sermaye ile Cehennem’e girip acı acı yanmak da Cennet’i kazanıp ebedî saâdete kavuşmak da mümkün ve muhtemeldir.
Biri çıkıp da:
“-Ayak, insanı ancak uçuruma götürür!” derse, bu, iradeyi ayağa yükleyen saçma bir iddiâ olur. İşte bunun gibi, birinin de çıkıp:
“-Ev dünyalıktır, araba dünyalıktır, para dünyalıktır!” demesi öylece hatadır.
Ey Yüce Rabbimiz! Verdiğin irâde ve seçme hakkını en doğru şekilde kullanmayı, ömür sermayemizi emirlerine uygun olarak değerlendirip Cennet’ini ve cemâlini kazandıracak birer vesîle kılmayı hepimize nasîb eyle. Âmîn!
Neslihan Nur TÜRK
YORUMLAR