(Rabbimiz, taşımayacağımız bir yükle bizi imtihan etme!.. min.)
Murat bey, bir lisede öğretmenlik yapıyor ve kıt kanaat geçiniyordu. Buna rağmen hem kendisi, hem de âilesi bulunduğu hâlden memnundular. Ama Murat bey, kendisini ticarete daha meyilli görünce, ticarete atılmaya karar verdi. Allâh da önünü açtı ve kısa zamanda oldukça iyi duruma geldiler. Önce altına son model araba, derken karşılıklı iki daire aldı ve içini en güzel şekilde ince ince yaptırdı. En güzel eşyalarla döşetti. Bu kadar kısa zamanda zenginleşmesi, çevresindeki bazı insanların kıskançlığına sebep olmuştu. Nasıl olur da bir insan, bu kadar müddet içerisinde böyle zengin olabilirdi?
“–Hoca bir ânda bu kadar malı nereden buldu. Herhâlde bizim bilmediğimiz işler karıştırıyor!..” diye hakkında dedikodular başladı. Ama Murat bey, helâlinden kazandığı için alnı açıktı, kulağına gelen bu sözlere de hiç itibar etmiyordu.
* * *
Birgün, Murat beyler âilecek, çok sevdikleri, sâlih bir insan olan tesisatçı Osman beylere yemeğe gitmişlerdi. Osman bey çok iyi bir insandı. Bu iyilik, evine de sirâyet etmişti. Osman beyin evine giren herkes, bu evde huzur ve saadet hissettiğini söyler, orada biraz daha fazla kalmak için çareler arardı. Evin hemen hemen her duvarında nefis hatlarla yazılı âyet ve hadisler, adetâ başka âlemlere götürüyordu onları…
Murat beylerle birlikte yenen akşam yemeğinden sonra, mevzu açılmış ve Osman bey, anlatmaya doyamadığı o İki Cihan Serveri Efendimiz’den bahsetmeye başlamıştı. Osman bey, bir taraftan coşku içinde O’nu anlatıyor, bir taraftan da gözlerinden inci gibi gözyaşları döküyordu. Kendisi sanki Medîne sokaklarında geziyor, dinleyenlerin hepsi de o havayı teneffüs ediyorlardı.
* * *
Murat beyler, Osman bey ve âilesinin ısrarına dayanamayıp o gece orada yatıya kaldılar. Sabah ezanı vakti Osman beyin sesiyle uyandılar. Osman bey evin içinde ezan okuyor ve çocuklarını ezan okuyarak, okşayıp koklayarak uyandırıyor, kucaklayarak abdeste götürüyordu. Aman Yâ Rabbi, ne güzel bir islamî terbiye metodu idi. Namazlarını kılan yavrularını da yanaklarına bir bûse kondurup onları sevgiyle ödüllendiriyordu.
* * *
Osman bey, kabir ziyâretini çok sever ve sık sık da kabirleri ziyaret ederdi. O gün de Murat beyi ve genç çırağını yanına alarak kabir ziyaretine götürdü. Osman bey, kabristana varınca, eliyle orayı göstererek:
“-İşte burası, bizim asıl mekânımız!” dedi. Kendisiyle kabristanlığa gelmiş olan ve daha yeni nişanlanan çırağına dönerek:
“–Evladım, asıl hazırlık burası için yapılmalıdır, ölüm gecemiz bir düğün gecesi olsun.” dedi. O ise:
“–İnşaallâh usta.” demekle yetindi. Ustasını hem çok seviyor ve hem de onun yanında âhiret hazırlığı yapmanın hazzını yaşıyordu. Bir müddet ölümün sessiz nasihatini dinlediler.
Oradan ayrılırken Osman bey, Murat bey’e dönerek:
“–Ölümün yaklaştığını hissediyorum sanki. Rabbim beni çağırıyor. Allâh beni bu dünyada öyle yaksın ki, âhirete cezam kalmasın diye duâ ediyorum!” dedi. Murat bey ise:
“–Daha yaşayacak güzel günlerimiz olacak, haydi böyle konuşma.” diyerek oradan ayrıldılar.
* * *
Osman bey, akşam olunca evine döndü ve hanımını yanına çağırdı. Hanımı mutfaktaki işini bırakıp, odaya gelince gözlerine inanamadı. Kendisinin düğünden kalan tek hatırası ve çok kıymet verdiği gelinliği, odanın ortasında paramparça kesilmiş bir haldeydi. Osman bey, hanımına dönerek:
“–Ben ölürsem, nasıl geçinirsiniz; dört çocukla ne yer, ne içersiniz. Bu yüzden dikişi öğrenmelisin. Bunu iki gün içinde eskisi gibi güzelce dikersen, beni çok mutlu edeceksin.” dedi.
Hanımı, ertesi gün gözyaşları içinde söke dike gelinliği tamir etti. Akşam da kocasına gösterdi. Osman bey hanımını takdir ederek, bu sefer de önceden kestiği gömleğini ortaya koydu ve:
“–Şimdi de bunu dikeceksin!” dedi.
Hanımı bu işe hem çok şaşırmış, hem de işin nereye varacağını düşünerek merakla kendisine verilen vazifeleri tamamlamaya çalışıyordu. Hemen hemen her gün kesilen kıyafetleri dike dike dikişi öğrendi. Bir yandan olanlara kızıyor, bir yandan da dikişi öğrendiği için seviniyordu.
* * *
Murat bey, kışlık olan dairesine kat kaloriferi döşetmişti. Üç tonluk deposu da mutfakta bulunuyordu. Bir müddet sonra, kaloriferde meydana gelen bir arıza sebebiyle yakın dostu Osman beye telefon açtı. O da:
“–Hemen çırağı alıp geliyorum.” dedi. Murat bey de:
“–Âileni de getir, onlar da bizde otururlar.” dedi. Osman bey, çırağına seslenerek:
“–Haydi Hasan, takımları topla! Murat abilerin evinde kalorifer arıza yapmış bir bakalım.” dedi. Çocukları da evden alarak, hep beraber Murat beylerin evine gittiler.
Osman beyin âilesi, karşı daireye geçti. Çırağı da kalorifer arızası için diğer dairede tamirata başladı. Murat bey, dükkandaki işleri için Osman beyden müsaade isteyerek:
“–Sen çocuklarla biraz ilgilen, benim işim var. Onu halledip geliyorum.” diye dükkana gitti. Hanımlar evde kahve hazırlamakla meşgulken, Murad beyin küçük kızını karşı daireye, zeytin almak için gönderdiler. Küçük kız, çırağın yanına gelerek:
“–Abi, sen ne kadar da uzun boylusun.” dedi. O:
“–Evet, ben senin gibiyken annemin sözünü çok dinledim. Allâh da duâlarımı kabul edip boyumu uzattı.” diye cevap verdi. Küçük kız:
“–Peki Allâh’a duâ edince, duâlarımızı kabul eder mi?” deyince. O da:
“–Allâh biz kullarını sever, duâlarımızı da kabul eder. Onun için duâlarımıza dikkat etmemiz ve Cenâb-ı Hak’dan hep hayır istememiz gerekir!..” dedi.
Küçük kız, karşı dairede bulunan annelerinin yanına geçince; çırak Hasan da kaynak makinesini açıp çalışmaya başladı. Bu sırada farkında olmadan kaynağı, kaloriferin gaz deposuna değirince depo bir ânda infilâk etti. Yüzü ve elbiseleri yanmaya başladı. Karşı dairedekiler, bir takım sesler duydular ve bir anlam veremediler. Sonradan öğrendiklerine göre infilâk eden deponun çıkardığı ses, şehrin öbür ucundan duyulduğu hâlde, Allâh’In lutfuyla karşı daireden heme hemen hiç duyulmamıştı.
Çırak can havliyle bulunduğu daireden fırlamış ve diğer daireye yönelmişti. Bastığı yerden âdetâ ateş fışkırıyordu. Kapıyı ısrarla çalıyor ve bir yandan da feryatlar atıyordu. Kapıyı Osman bey açtı ve ne olduğunu anlayamadan o da alevlerden nasibini aldı. Bir yandan çırağının üzerindeki alevleri söndürmeye çalışıyor, diğer yandan ise kendi üzerindeki yanan elbiseleri çıkartıyordu.
Bu bağrışma ve feryatların arasında kadınlar ve çocuklar da toplandılar. Tam musluklara yönelmişlerdi ki, sular akmıyordu. Pencerelere koşuyorlar, fakat demirli olduğu için çıkamıyorlardı. En son Osman bey, buzdolaba elini uzattı; ancak buzdolabının da kulpu eridi.
Nihayet gelen itfaiye erleri, ancak çocuklarla kadınları kurtarabilmişlerdi.
* * *
Uzun boylu çırağın kömürleşmiş cesedi, bebek gibi küçülmüştü. Osman usta da “dünyada güzellik, âhirette de güzellik istemek” yerine “dünyada bütün günahlarının cezasını çekmek” için duâ etmişti ve bedelini de çok ağır ödedi.
Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulur:
“….İnsanlardan öyleleri var ki: «Ey Rabbimiz!Bize dünyada ver!» derler. Böyle kimselerin âhiretten hiç nasibi yoktur. Onlardan bir kısmı da: «Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, âhirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!» derler. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasib vardır. (Şüphesiz) Allah’ın hesabı çok süratlidir.” (Bakara sûresi, 200-202. âyetler)
* * *
Murat beyin daireleri de dâhil olmak üzere, apartmanda beş kat yandı. Evleri yanan komşular, Murat beye tazminât davası açtılar. Halbuki onlar, bir zamanlar bu zengin komşularını methede ede bitiremezlerdi. Mal-mülk sıfırlanınca dostluklarla birlikte komşuluklar da sıfırlanmıştı.
* * *
Osman beyin sâliha hanımı ise, Murat bey ve âilesinin özürlerine karşı:
“–Bu sizin suçunuz değil, Allâh’ın takdiri!..” deyip, onlara gerçek dostluğu ve Allâh’ın takdirine karşı sabır ve teslimiyeti gösterdi.
Dul kadın, dört çocukla ortada kalmasına rağmen, eşinin kazandırdığı terzilik hüneri sayesinde kimseye muhtaç olmadan ihtiyaçlarını ile karşılamaktaydı. Zamanla şehrinin sayılı terzileri arasına girmeyi de başardı.
Murat bey ise tekrar helâlinden kazanıp eski servetini kısa zamanda elde etti. Ama çevresindeki insanların gerçek yüzünün büyük imtihanda nasıl ortaya çıktığını görmüş oldu. Kader arkadaşı, samîmî dostu Osman beyin çocuklarının büyütülmesi ve okutulmasında da elinden gelen yardımı göstererek, üzerindeki vefâ borcunu ödemeye çalıştı. Bu ihlâslı teşebbüslerin neticesinde Osman beyin iki çocuğu hâfız oldu.
Hayat, binbir yüzü ve her ân bambaşka sürprizleriyle devam ediyor. Kendine hisse alıp, hayatına çekidüzen verenlere ne mutlu. Unutmayalım, duâmız dünyada da güzellij, âhirette de…
YORUMLAR