“…Duâ ve mâneviyâtın insan sağlığı üzerindeki tesirini araştıran yaklaşık 1200 araştırmanın sonuçlarının özetlendiği, «Handbook of Religion and Health»[1] adlı kitapta özetle şunlara yer verilmiştir:
«Bütün çalışmalar dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığını göstermektedir. İbadetine düşkün ve düzenli olarak duâ eden insanlar, daha seyrek hasta olmakta; dindar olmayan hastalar, dindar olanlara göre üç katı daha uzun süre hastanede yatmaktadır. Herhangi bir dînî aktiviteye katılmayan kalp hastalarının ameliyat sonrası ölüm riski, dindar hastalara kıyasla 14 kat fazladır.
Düzenli olarak ibadet eden yaşlılarda, inme riski diğerlerinin yarısı kadar, dindar insanların kalp hastalığı ve kanserden ölme ihtimali, yüzde 40 daha az bulunmuştur. Dindarlar daha seyrek olarak depresyon yaşamakta, depresyona girince de daha çabuk düzelmektedir. Güne duâ etmekle başlamak, tansiyonun düşmesine yardımcı olmaktadır.
Bilim adamları, yaşları 25-45 arasında değişen ve kendilerini dindar kabul edip çok duâ eden 155 kişinin 24 saati aşkın zaman diliminde ölçülen tansiyon değerlerinin düşük olduğunu tespit etmiştir.»”
Harvardlı bilim adamı Dr. Herbert Benson, son 30 yılını duânın insan fizyolojisi üzerindeki tesirlerine adamış, bütün duâların stresi gideren, bedeni sakinleştiren ve iyileşmeyi hızlandıran etkisi olduğuna dikkat çekmiştir.
İnsanların duâ hâlindeyken yaşadıkları değişiklikleri beyin MR çekimleriyle izleyen Benson, duâ esnasında beyinde kompleks bir aktivitenin gerçekleştiğini tespit etmiştir. Harvardlı doktor, akıl ve beden arasındaki ilişkiyi uzun yıllar incelemiş:
“-İnanmanın, hastalıkların yüzde 60-90’ında iyileştirici tesiri vardır. Duâ etmek, iyi insan olmak yolculuğunda başvurulabilecek en ucuz ve en etkili ilaçtır. Duâ, bağışıklık sistemini güçlendirmekte, kan basıncını dengelemekte, kalp atışını düzenlemekte, stres yönetimini kolaylaştırıp depresyonu engellemektedir. Duâ etmek, sadece hastalıkları önlemekle kalmamakta, iyileşmeyi de kolaylaştırmaktadır. Duâ edenler daha hoşgörülü ve iyimser insanlardır.” demiştir.
Cornell Üniversitesi kalp cerrahlarından Dr. Mehmet Öz:
“-Kalp krizi geçirmiş stent takılacak 750 kişi üzerinde araştırma yaptık. Duâ edenlerin hızla iyileştiğini gözlemledik. Ben de duâ etmelerini tavsiye ediyorum.” demektedir.
* * *
Ocak 2020’de tanımlanan ve Mart ayında ülkemize de sıçrayan Covid-19 ya da “yeni corona virüs hastalığı” ile alâkalı henüz ilaç veya aşı tedavisi bulunamamıştır. Bu konuda çalışmalar devam etmekte iken, vücudumuzda pek çok sistemi tesir altına alarak sarsan bu hastalığa dair hemen hemen bütün uzmanların ortak olarak söylediği bir şey vardır:
“-İnsan bilmediği şey karşısında acze düşer; bu yüzden endişeleri artar, korkar. Bozulan iç huzuru, savunma sistemini zaafa uğratır. Belirgin bir tedavisi olmayan bu hastalıkta da bilinmezlerle mücadele edildiği için, oluşan panik havasında kişinin iç huzuru bozulmakta ve bağışıklık sistemi sağlıklı faaliyet yürütememektedir. Hâlbuki virüslerle vücudun savaşında en önemli güç, bağışıklık sistemidir. Bu sebeple endişelenmeyin, sakin olun, iç dengenizi bozmayacak aktiviteler yapın. Güzelce dinlenin, düzenli beslenin, uykunuzu alın, bol sıvı tüketin. Yani bağışıklık sistemini güçlü tutmak üzere tedbirler alın!”
İşte duâ ile; “bizlerin de virüslerin de var edicisi, her şeyin sahibi ve bileni, hastalıkların şifâ vericisi” olan En Yüce Kudret’e sığınarak, hem bağışıklık sistemimizle alâkalı en güçlü takviyeyi yapmış, hem de bünyemizdeki hastalıkları tedavi eden sistemi harekete geçirmiş olacağız.
Zira yapılan pek çok çalışma, duânın hem bize, hem başka varlıklara, hem de gıyâbında duâ ettiğimiz kişilere tesir ettiğini, hastalıkları iyileştirdiğini, kişinin bağışıklık sisteminde ciddî bir takviyeye sebep olduğunu ortaya koymuştur.
Rabbimize sığınmanın vermiş olduğu tevekkül hissi ile panik havası dağılacak ve her ne olursa olsun neticeye râzı olma duygusu, rûhumuzu sükûnetle saracaktır. Böylece bir şekilde hastalığa yakalanmış olanların da, onların iyileşmesi için ellerinden geleni yapan hekimlerin de işleri kolaylaşmış olacaktır.
* * *
Hülâsa, sınırlı sayfalarda yazmakla bitiremeyeceğimiz daha pek çok araştırma, duâ ile iyileşme süreci arasındaki bağlantıyı incelemek maksadıyla yürütülmüş ve duânın hastalıkların tedavi sürecini hızlandırdığını göstermiştir.
İnsan, bedeni ve rûhu ile kompleks bir varlıktır ve hem kâinatla hem onu çepeçevre kuşatan kudretle bağlantısı bulunmaktadır. Bu yazımızda zikrettiğimiz makaleler bunu ortaya koymaktadır. Sözün tesirini göstermesi bakımından su kristalleri üzerine yapılan on binlerce deney de bu mânâda ayrıca değerlidir. Müspet söz, fıtratın özü olup onun tarafından tasvip görür, insanlık haysiyetini muhafaza ettirir. Yüce bir kudrete sığınmak, iç huzurunu temin eder, kişinin moralini yükselterek depresyonu azaltır, onu buhrandan kurtarır. İnanmak, bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastalıklarla mücadeleyi kolaylaştırarak iyileşmeyi hızlandırır.
Her şeyi yoktan var edenin; sanat harikası olarak halk ettiği insan, bu dünyaya ebedî kalmak üzere gönderilmemiştir. Zamanla ihtiyarlayacak, bedeni yıpranacak ve kimi zaman da nasibine düşen hastalıklardan payını alacaktır. Modern çağ olarak tavsif edilen zamanımızda ilerleyen teknoloji ve artan bilgi, insanı “iyileştirmekten çok hasta etmeye yaramış” görünmektedir.
İnançsızlığın çıkmaz sokaklarında kaybolan, fıtrata yabancı telkinlerin istilâsında rûhunu ölüme terk eden, dermanını şifa maskesi giymiş zehirli metotlarda arayan asrın yorgun insanlarına; kâinâtı yoktan var eden şefkatli Rabbimiz çıkış yolunu göstermekte ve sözün en güzeli olan kelâm tecellîsi Kur’ân-ı Kerîm ve onun fiilî bir tefsiri olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile; âb-ı hayat sunmaktadır.
14 asır öncesindeki beşeriyet inkılâbının en mühim müessiri; insanlara unutmuş oldukları en müthiş hakikatin; yüce Rabbimizin gönderdiği Raûf ve Rahîm elçisi tarafından, sözün en belagatlısı ve en tesirlisi ile hatırlatılması olmuştur. Ezel bezminde verilen ahde vefâ ile inşâ edilen bu toplumda ölü kalpler dirilmiş ve tarihe bir saâdet asrı hediye edilmiştir.
Rûhen hasta olan insanların buldukları şifâ; bedenlerini de tesir altına alarak yaşanan faziletli hayat, âdeta hastalıkları kendilerine yaklaştırmamıştır. Öyle ki civardan gelen hekimler, münevver şehir Medîne’de yaşayan bu güzîde insanları muayene etmek adına aylarca burada kalmasına rağmen iş yapamamış ve memleketlerine geri dönmek mecburiyetinde kalmışlardır.
Kullarının ihtiyaçlarını onlardan çok daha iyi bilen, sonsuz ilim ve kudret sahibi olan Allah; Furkan Sûresi’nin 77. âyet-i kerîmesinde:
“(Rasûlüm!) De ki: «Sizin kulluk, duâ ve yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?!» (Ne kıymetiniz var?!)” buyurmak sûretiyle bizi duâ ve kulluk ile özümüze üflenen sır ile buluşmaya ve aslî kıymetimize kavuşmaya davet etmektedir.
Bu çağrıya mukâbele ederek, yüce Rabbimizin istediği kulluk muhtevâsında yaşanan hayat sayesinde dirilen kalpler ve güçlü rûhânî yapı; maddî-mânevî hastalıklarla mücadeleyi kolaylaştıracaktır.
Dertlerimizin devâsı, gönüllerimizin şifâsı, gözlerimizin nûru ve ziyâsı, dünyada saâdet ve huzurumuzun, âhirette ebedî selametimizin irşâdı olan âyet-i kerîmelerden ikisini daha zikrederek yazımızı nihayetlendirelim. Merhameti sonsuz olan yüce Rabbimizden bize dünyada ve âhirette iyilik, sürûr, af ve âfiyet vermesini niyaz edelim. En büyük hadsizliğin “O’nun insanlığa öğrettiği ilmi, O’nsuz icrâ etmeye kalkmak!” olduğunu da hiçbir zaman unutmayalım:
“…De ki: «O (Kur’ân), inananlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifâdır...»” (Fussilet, 44)
“Biz, Kur’ân’dan öyle bir şey indiriyoruz ki o, mü’minler için şifâ ve rahmettir…” (el-İsrâ, 82)
[1] Din ve Sağlık El Kitabı: Mâneviyat ve dînin fizikî ve zihnî sağlık ile ilişkisi hakkında ilmî bir kitaptır. Harold G. Koenig, Michael E. McCullough ve David B. Larson tarafından yazılmıştır.
YORUMLAR