Doyumsuz Bir Türbe Ziyareti

Hazret-i Mevlâna’yı ziyaret eder misiniz? Konyalısınız, Konya’da yaşıyorsunuz, ne sıklıkla o “yeşil türbeyi” ziyaret ediyorsunuz. Her yıl milyonlarca turistin akın ettiği bu “aşk mekanı” sizi, bugüne kadar kaç kez çekti merak ediyorum?

Gitmelisiniz dostlar, yüreğinizle dolaşmalısınız!..

Daha önceleri bir gül bahçesi olan o kapıdan girerken dünyayı arkada bırakmalı, bambaşka bir dünyaya adım attığınızın bilincinde olmalısınız! 

Hatta abdestli olmalı, bedeninizi de gönlünüz kadar hazırlamalısınız bu geziye!

Aşk, “temizliktir” dostlar!

Aşk; bedeni, ruhu, aklı, vicdanı ve beyni temizlerin ötelere ağabilmesinin adıdır!

Şayet gönül dünyamız aşk ile doluysa, ağaç bile dile gelir, nakış nakış aşkınızı anlatan ses olur bakanlara!

***

Ve... Hazret-i Mevlânâ’nın huzuruna varırsınız! Artık cezbenin merkezindesinizdir!

Hazret-i Mevlânâ’nın sandukası ve ayağa kalkmış olarak temsil edilen “babasının sandukası”, sizin o güne dek fark etmediğiniz bir şeyi gözlerinizin önüne serer bütün çıplaklığıyla!

700 yıldır, dünyaya nâm salan bu ilâhî aşkın kahramanı, muhteşem bir âilenin ürünüdür!

“Ben Allâh’ın kulu, Hazret-i Muhammed -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in kölesiyim.” diyen Hazret-i Mevlânâ’nın çocukluğu gelir aklınıza.

Damdan dama atlayan çocukların “oyunumuza sen de katıl” çağrısına, “Damdan dama köpekler de atlar, beceriyorsanız gelin de göklere ağalım.” diyen çocuktur o! 

“Kölesiyim!..” dediği Peygamberinin muhabbet ve rûhâniyet ikliminde gibi, son derece olgun bir çocukluk çağı geçirmiştir!

Seven sevdiğine benzer dostlar!

Duâ edersiniz yaşlı gözlerle, kendinizi “ufacık” hissetmektesinizdir artık, bu “büyük” ve bu “kocaman” gönüller karşısında!

Sonunda…

Bu aşk sarayının en muhteşem bölümüne, iki cihan serverinin o gül Nebî’nin “Sakal-ı Şerifi”nin sergilendiği bölüme gelirsiniz. Her biri buram buram sanat ve el emeği kokan halı-kilim, el yazması Kur’an-ı Kerim ve dîvânların sergilendiği salonun tam ortasında, bir cam vitrin içindeki sedef işlemeli kutu, gönlünüzü tutuşturur ve câzibesine çeker! Pervaneye dönersiniz!..

Hac ve umre yapanların hissettikleri bir gerçek, Konya’nın Medine’ye çok benzediğidir. Özellikle Konya’nın mânevî havasının Medîne’yi hatırlatması, Konya sevdâlısı gönüllerin Konya sevgisini daha da artırmakta, onlar Medîne özlemini, Mevlânâ türbesinin taa Alaaddin tepesinden görülebilen yeşil kubbesine bakarak, biraz olsun dindirebilmektedirler!

Her ikisinin de “yeşil kubbesi”, aşkı anlatır, âşık gönüllere! 

Ve “Sakal-ı Şerif”in önüne yaklaşır, bir anda Ravza-i Mutahhara’daki gül kokusunun genzinizi doldurduğunu hissedersiniz. 

O’nun vücûdundan bir parçanın, bir kılın bile O’nu anlattığının bilinciyle; O’na bu derece yakın olmanın ürpertisi ile, kendinizi sahabeler arasında, O’nun dizi dibinde imiş gibi hissedersiniz...

Bu “yakınlığın” mutluluğu ile iki büklüm olur, meleklerin salât ve selâmına eşlik edersiniz dilinizden, gönlünüzden dökülen salavât-ı şerifelerle! Ardından o mekânda bağrınızı tutuşturan Peygamber muhabbeti ile gönül diliniz başlar, Rasûlullâh’ın aşkını ifâdeye:

 Yâ Rasûlallâh! Sensiz “garip”, sensiz öksüz, sensiz yalnız bir dünyada, âhir zamanda yaşıyorum. 

Seni seviyor, sünnetine sıkıca sarılıyor, senin; “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurarak ve bizleri işaret ederek, “Onlar benim kardeşlerimdir” müjdelerine sığınıyor ve sana lâyık olmaya çalışıyorum, efendim!

Ama biliyorum ki, “Seni seviyorum” demek isbat gerektirir! 

“Seven sevdiğine benzer” derler. 

Sen, “Bana ne kadar benzedin?” diye sorarsanız efendim;

“Yangınlarla dolu yüreğimi gösteririm efendim! Hadîs-i şeriflerinizi öğrenmeye çalışıyor, öğrendiğimi hayatıma yansıtmaya gayret sar ediyorum efendim!

Biliyorum efendim!

“Sizi sevmek” yürek ister, aşk volkanı hâline gelmiş bir yürek!.. 

İçinde taşıdığı sevgiyi kor ateşler hâlinde başka yüreklere aktarabilecek bir gönül ister.

Affetmeyi bilen, seven ve hiç kimseyi incitmeyen bir gönül ister.

“Seni sevmek” iki günü birbirine eşit olmayan bir hayat ister.

“Seni sevmek” demek, size ümmet olmaya “yakışmak” ister. 

Bunları terennüm edince kendi kendinize, inlersiniz ve ney’e eşlik ettiğinizi, gönlünüzün mızrabından dökülen nağmelerin “duâya” dönüşüp, göz pınarlarınızdan billur taneler hâline gelip gönül dünyanızı yıkamakta olduğunu görürsünüz!

Yıkanmış, arınmış, durulmuş çıkarsınız, bu şehrinizin göbeğindeki aşk mekanından!

Gezmelisiniz, “yüreğinizle” gezmeli, ve ölümü “düğün” görenlerin dünyasını tanımalısınız!

O zaman siz de benim gibi tiryakisi olacaksınız, bu mânevî havanın ve her içinizin sıkıldığı her an, kendinizi bu muhteşem aşk mekânına atacak, ruhunuzu dinlendirecek ve yepyeni bir şevkle işinizin başına döneceksiniz! 

Emin olun!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle