Dosta Selâm

Sanadır seslenişim ey Dost! Yüreğime uzattığın ele her zamankinden daha çok muhtacım. Sahip olduğum her şeyi bana bahşeden tebessümüne ve bir seher vakti kulağıma ulaşan lâhutî sesine!

Senindir bu gönül, ey Dost! Mâlâyânî ile dolu yılların vîrâneye çevirdiği servetim, mânâ buldu ev sahipliğinle…

Sevgi nedir? Aşk, muhabbet?! Ben bilmezdim bu büyük mefhumların mânâsını… Seni tanıyınca lügatsiz anladım, târifsiz bir ifadenin içinde büyük ummanı…

Ben bilmezdim karşılıksız sevmeleri; ben bilmezdim, bir çift gözde koca bir deryanın seyrini… Seni tanımadan önce!

Allah için sevmek ne demek? Anlayamadım uzun bir süre… Nasıl olurdu ki, Allah için sevmek? Gönül emir almaz, gönül söz dinlemez, emir cümlelerini sevmez, bir kalıba girmez! Hattâ öyle zaman gelir ki, gönül sever, akıl sevmez; bütün uzuvlarla haykırırsın gönlüne, küsersin yeri gelince, ama o yine de akıllara zarar, bir ömrü ziyan eden muhabbetinden vazgeçmez!

Şimdi gel de anlat, başına buyruk gönle, Allah için sevmeyi… Anlatamadım gönlüme, Seni tanımadan önce!

Seni ilk gördüğüm ânı düşününce; Akabe mevkiinde Fahr-i Âlem -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i uzaktan görüp hayran olan, sonra O’nun davetine teslim olan 6 kişi geliyor zihnime… Uzaktan ilk gördüğümde soluğumun kesilişi, yaklaştıkça gönlümün şenlenişi, kaybettiğim hazinemin yeniden dirilişi… Elhamdülillah!

Bana aynalara baktığımda farklı bir sûret gösterecek, geçmişime bakınca yeni bir mîlât olacak bir ateş bahşettin, ey Dost!.. En çok neyi severim bilir misin bu dostluk hikâyesinde? Söze ihtiyaç duymayan gönlüne, gönlümle ulaşabilmemi… Hani diyor ya Eşrefoğlu Rûmî:

“-Deprenmeden dil dudak, sözü işiten gelsin!” diye…

İşte ey Dost! Sen bana kelimesiz konuşmayı, karşılıksız sevmeyi, görmeden hissetmeyi öğrettin hece hece…

Kulluğun, ümmet-i Muhammed olmanın şerefini ilk Senden duydum belki de… Veya yıllardır duyduğum bu cümleler mânâ kazandı, gönül ikliminden gelen nefesinin bereketiyle…

Âhh Dost! Nasıl öğrettiysen Allah için sevmeyi mânâ ikliminde, öğret ne olur Allah için buğzetmeyi de… O’na lâyık olmayan bütün muhabbetleri bertaraf etmeyi gönlümden, sahipsiz kalmış emânetine sahip çıkmayı yeniden…

İşle beni nakış nakış, vuslata yakışan desenlerle… Bestele hece hece, vuslata basamak nağmelerle… Bir fer kat gözlerime, âmâ olmasın ilâhî azametin kudret tecellîlerine…

Bir yürek bahşet, ey Dost! Buluştursun o yüreğin muhabbeti, bekâ âleminde, Efendiler Efendisi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in havzının neşvesinde…

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle