Ter u taze bir bahçe gibidir ihsân makamı, Allâh’ın sıfatlarının tam bir tecellî mekânı kılar insanı…[1] Temiz ayna böyle olur çünkü. Bahara ermiş bir bahçe, nasıl canlı ve iç acıcı bir güzellik içinde, ferah ve coşkulu ise, Hakk’ın yakınlığı da öyledir. Hiçbir yükü ve zorluğu olmayan bir bahar havasıdır âdeta... Üstelik o bahçenin dışında can yoktur, ölüdür öbür bahçeler, ağaçlar... Beden gıdasından başka gıdası olmayan, dünyadan başka yaseminlik bilmeyen hey!..
Her an Allah ile olmanın “güzellik”le bir alâkası var, “ihsan” çünkü bu… İhsanın baharında güller saçan, yani bakınca bağ kılan, gülümseyince çiçek açtıran, nergislere döndürenler var. Yüzlerinin renginden dünyayı safran çiçekleriyle doldurabilecek olanlar var. Harman yerindeki bir taneden ibaretler, ama gökyüzü gibi sîneleri...[2]
O bahçenin kapısı bu dünyadan değil, gönülden açılır. Gönülden o bahçeye bir kapı yoksa, o “nefahtü”[3] garibi can, bedenin içinde çöküp kalır. Canı ayağa kaldırmanın, gönlü bulmanın, gönülden o bahçeye bir kapı açmanın yolu, nefsin hamâkatinden kurtulmaktır. O zaman bir mücevhere döner gönül. Yemyeşil olur kapısı açılan gönül bahçesi, bahar rüzgârı eser çünkü gönle. “İnsanın her bir zerresi bir güvercin olabilir.” diyor Hünkâr, “aşk kanadı ile...”
Bir yudum muhabbet ile bir cennet kurulurmuş insanın sînesinde, güzellikler arz-ı endâm eder, kevserler akarmış. Suyun da ateşe döndüğünü orada görürmüş insan… O bir yudum muhabbet-i ilâhî, kalbe dolunca gözyaşları yalım yalım yanarmış. Saflar yaran arslana eş olmak için arslan kesilmek gerekirmiş. Saçlarından sümbül, yüzünden gül derilen hey! Yüz parçaya bölünmüş gönlünün her bir parçası bir bülbüle dönüşmüş; sana bakıp anlıyor insan; yol uzun, can yaya, ama gönülde Hazret-i Ali’nin atı olma istîdâdı var.[4]
“Elif”i, “be”yi öğrenir gibi tekrar edeyim şimdi:
-Canın da gıdası var, sadece teni beslemek olmaz.
-Bahar da var; hep kış, hep soğuk yemek niye?
-Dostlar, yakınlar geçip gidebilir, Yâr gönüldedir.
-Gamların, dertlerin elinde kıvranmak yerine biraz yükselip tam olarak görmek, yani seyretmek lezzeti alınabilir.
-Sebepler kimisi için kafes, kimisi için kanat...
“Oturup Cenâb-ı Mustafâ’nın yediğinden yiyelim.” diyor Hüdâvendigâr, “«Beni Rabbim yedirir içirir!»[5] buyurdu ya hani, o sofradan yiyelim.”
“Neşe göğüne merdiven bulsun herkes!” diyor yine, “Kimsenin beli bükülmesin, gam yüküyle…”[6]
Ama hangi neşe? İhsansız neşe, rüzgârın önünde çer çöp!..[7] Gökler dururken evdeki kafese uçan kuş, hocası olmayan öğrenci… Mermerden heykeller yontar öylesi neşe!.. Tahtadan kılıçlarla savaşa girişir sonra... Nerede balıkların neşesi, içi-dışı deniz?.. Dünya baştan başa diken olsa, ihsan bahçesi bütünüyle gül bahçesi. Dünya bütünüyle sebeplere mahkûm, ihsan sahipleri ise sebeplere mutî, ama onlardan âzâde. Herkesin bir kederi var, ihsan sahiplerinin canları ise, dâimâ neşeli, dâimâ güleç…
Nerede sönmüş bir mum varsa, ihsan ile tutuşturalım onu… Nûrla dolu çünkü O’nun mülkü... Herkes gider, yalnızlık kalır. Ama ihsan varsa, yâr ile gizli bir birliktelik var.
Hastalık olsa, ihsan başucundadır. Gönül atı, bir atlayışta varılacak yere varır; yol bozuk olsa ne gam?
İhsan sahibi olunca, şu dünyanın otu, eti lezzetli gelmez insana, “…ve sekâhum Rabbuhum/…Onlara Rableri içirir!” (el-İnsan, 21) nîmetinden tadınca, damak zevki değişir.[8]
[1] 666. gazel.
[2] 660. gazel.
[3] “Ben üfledim!” mânâsında, Allâh’ın insana ruh üflemesine işaret ediyor. Bu husustaki âyet-i kerîmeler için bkz: el-Enbiyâ, 46; el-Hicr, 29; Sâd, 72.
[4] 684. gazel.
[5] Buhârî, Savm, 48.
[6] 664. gazel.
[7] 675. gazel.
[8] 662. gazel.
YORUMLAR