Gıybet, bir müslümanın diğer bir müslüman kardeşinin arkasından konuşarak, duyduğunda üzüleceği veya utanacağı bir kusurundan bahsetmesidir. Allah Teâlâ, mü’min kullarının birbiri aleyhine konuşmasını yasaklamış ve bunu, dînî açıdan ağır bir suç olarak haber vermiştir. Çünkü her gıybette hakkında konuşulan mü’minin şerefi zedelenmekte, kul hakkı doğmakta ve toplum hayatında kardeşlik bağları, sulh, sükûn ve hüsn-i niyet ağır bir şekilde zarar görmektedir. Gıybet, bir kişi hakkında var olmayan bir özelliği değil, var olan, ama sahibinin hoşlanmadığı bir özelliği dile dolamaktır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir gün:
“–Gıybet nedir, bilir misiniz?”diye sormuştu. Ashâb-ı kirâm:
“–Allah ve Rasûlü daha iyi bilir.” dediler. Hazret-i Peygamber:
“–Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şeyle anmandır.” buyurdu.
“–Söylenen ayıp, eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?” diye soruldu.
“–Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet ettin; yoksa, o zaman ona iftirâ ettin demektir.” buyurdu. (Müslim, Birr, 70; Ebû Dâvûd, Edeb, 40/4874)
Maalesef mü’minlerin büyük bir kısmı, bilhassa hanımlar, konuşmalarında farkında olarak veya olmayarak gıybete düşmektedirler. Peygamberimiz, ashâbını ve hanımlarını dilin bu âfeti hakkında pek çok kere ikaz etmiştir.
Gıybet, çok hassas ve geniş bir konudur. Bir kardeşimizin fizikî yapısı, ahlâkı, malı, çocukları, akrabası, eşyası, oturması, kalkması, konuşması, alışkanlıkları vs. hususları onun hoşlanmayacağı şekilde sözlü veya yazılı olarak dile getirmek, rumuzla veya kaş-göz, el-kol hareketleriyle anlatmak, taklidini yapmak ve hattâ îmâda bile bulunmak, hep gıybet dâiresine giren davranışlardır. Yâni müslümanın herhangi bir noksanını bir başkasına nakleden her söz ve hareket gıybettir.
Gıybette bozgunculuk maksadı bulunması şart değildir. Maksatsız ve boş yere yapılan konuşma ve hareketler dahî gıybet günâhına batmak için kâfîdir.
Gıybet, dilde zehirli bir hançerdir. Bu hançer kalplerdeki muhabbet, şefkat, merhamet ve kardeşlik hislerini öldürür. İnsanları birbirine düşman eder. Nitekim Fudayl bin Iyâd:
“Gıybetin girdiği yerden kardeşlik çıkar gider.” demiştir.
Rabbimiz de gıybet yapmayı, “ölü eti yemeye benzetmiş” ve şöyle buyurmuştur:
“Ey îmân edenler! (…) Biriniz, diğerinizi gıybet etmesin (arkasından çekiştirmesin). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O hâlde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeleri çok kabul edendir; çok merhametlidir.” (el-Hucurât, 12)
Müslümanın, canı ve malı gibi nâmusu ve haysiyeti de muhteremdir, onlara da dokunulamaz. Gıybetini yaparak bir müslümanın haysiyetini zedelemek de, onun canına, malına ve nâmusa el uzatmak gibi büyük bir cinâyettir. Allah Teâlâ, gıybet etmeyi yasakladığı gibi onu dinlemeyi de yasaklamıştır. Çünkü gıybeti, müdahale etmeden, sükût ile dinlemek de ona iştirâk etmeyi ifâde eder. Âyet-i kerîmede:
“Onlar boş ve faydasız söz işittikleri zaman ondan yüz çevirirler...” (el-Kasas, 55; el-Mü’minûn, 3) buyrularak mü’minlerin güzel ahlâkına dikkat çekilmiştir.
Ey Rabbimiz, bizi, yalan, gıybet, iftira gibi dilin her türlü âfetinden muhafaza eyle. Bizi, huzuruna kul hakkı ile gelip sonra da bunları öderken “âhiret müflisi” hâline gelen kullarından eyleme. Âmin.
YORUMLAR