Davet Size Ulaştı Mı?

Yıl, âhir zaman olan 2000’li yıllar... İnsanlar o kadar hızlı yaşıyor, hâdiseler öyle süratli akıyor ki; birçok zaman komşu komşunun yüzünü görmeden, âile efrâdı sofra başına toplanıp hasbihâl edemeden geçiyor günler, aylar... Hânelerde iletişim ve muhabbet; gönüllerde kanaat, vefâ ve diğergâmlık yok denilecek kadar azaldı. Öfke ve şiddet ise, çocuklar dâhil bütün bir toplumu esir aldı. İnsanlar teknolojinin zirvesindeki mutsuzluk ve tatminsizlikten dolayı boşluk ve yalnızlığa düştüler, derin bir arayışa girdiler.

İşte böyle bir hengâmede insanlığın yardımına evvelâ minarelerden günde beş defa yapılan dâvetler yetişti. Hayatın hızını günde beş defa yapılan kutlu dâvetle ınkıtâya uğratıp o çağrıya icâbet etmek; cemaatin içinde bir fert olarak Rabbin önünde kıyâma durmak, rükû ve secdelerde huzur bulup duâ ile yakınlaşmak, büyük bir huzurun ilk adımıydı.

Ancak her şeyin daha iyisi var. Allâh’a daha çok yaklaşmak isteyen insan, namazını eksiksiz kılabilmek için çalışırken bir taraftan hayatını da düzene koymuş olur. İşte gününü bu şekilde planlayan kimseler, “daha iyi” ve daha güzel”in peşinde koşmaya başlayınca, “En Sevgili” olması gereken Rablerine ulaşmak için vesîleler arar. Bu vesilelerden ikisi, en çok sevdiğini sık sık anmak (zikir) ve onunla tenhâlarda, gözlerden uzak bir yer ve zamanda buluşmak, yani teheccüd vakitlerini değerlendirmektir.

 

Zikir

Geçen her günü, bir önceki günden daha kazançlı etmek, akan ömür sermayesinin her ânını doldurmak için evvelâ Rabbimizden gelen İlâhî Kelâmı öğrenmek/okumak gerekir. Tıpkı kendi posta kutumuza gelmiş özel bir mektup gibi, her satırını îtinâyla okuyup dikkatle bellemeliyiz. Okuyup öğrendikçe daha iyi anlayacağız ki; bu dîni yaşamak, hem çok kolay, hem çok huzur verici...

Bize sonsuz cömertlikle ikramlarda bulunan Rabbimizi tanıdıkça, sevgi ve muhabbetimiz ziyadeleşecek... Yaratıcımıza daha yakın olmak ve O’nun rızâsını daha çok kazanmak için ibadet ve tâatlerimizi artırıp iletişim ve ünsiyetimizi yalnızca cami ve namazlara bırakmayacağız. Rabbimizi her dâim tesbih eden diğer canlılar gibi, hayatın her ânımızda O’nu zikretmek, anmak, hatırlamak ve O’nunla birlikte olmak isteyeceğiz. Âyet-i kerîmede buyurulduğu gibi:

“Onlar, ayakta iken, otururken, yanları üzerine yatarken Allâh’ı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler…” (Âl-i İmrân, 191) emri üzerine, halk içinde Hak ile birlikte olmak hâline gelecek biricik gâyemiz...

Nitekim seven kişi, sevdiğini her dâim hatırda tutar, zikreder, onunla birlikte olmak ister. Allâh’ı zikir, Allâh’ı sevmenin en büyük alâmetidir. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu vesîleyle; “Zikreden kimseyle zikretmeyen kimse, diri ile ölü kimse gibidir.” buyurmuştur. (Buhârî, Deavât, 66)

Yine bir başka gün Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ashâbına şöyle bir soru sormuştu:

“Dikkat edin! Amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en değerlisini, altın ve gümüş dağıtmaktan daha hayırlı ve derecelerinizi daha çok yükselten, düşmanla karşılaşıp sizin onların boyunlarını; onların da sizin boyunlarınızı vurmanızdan daha hayırlı bir şeyi size haber vereyim mi?”

Ashâb-ı kirâm:

“-Evet”, deyince Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“-Her zaman ve her yerde Allâh’ı zikretmektir.” buyurmuştu. (İbn-i Mâce, Edeb, 27; Tirmizî, Deavât, 6)

 

Teheccüd

Hayrın kapıları pek çoktur. Yerdeki taşı kaldırmaktan selâm vermeye; zikirden namaza kadar hepsi derece derece sâlih amellerdir. Nitekim “Mü’min, sonu Cennet oluncaya kadar işlemiş olduğu hayra doymaz.” (Fethu’l-Kebîr, I, 490)

Bu vesileyle farz namazları nafile namazlarla, farz oruçları nâfile oruç, ilim ve taatlerle artırmak, insanoğlunun en büyük kazancı olmuştur. Tıpkı hayır ve hasenâtta tatlı bir yarışa başlayan ashâb-ı kirâm gibi…

İbadetlerin en faziletlisi, günde beş defa edâ edilen farz namazlar olduğu gibi, nâfile ibadetlerin en faziletlisi de hiç şüphesiz teheccüd, yani gece namazıdır. Nitekim teheccüd namazının fazilet ve müjdeleri hakkında birçok hadîs-i şerîf beyan edilmiştir:

“Ramazan’dan sonra en faziletli oruç, Allâh’ın ayı olan Muharrem’de tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra en faziletli namaz da gece namazıdır.” (Müslim, Sıyâm, 202)

“Ey insanlar! Birbirinize selâm veriniz, yemek yediriniz, insanlar uyurken geceleyin namaz kılınız. Böyle yaparsanız selâmetle Cennet’e girersiniz.” (Tirmizî, Kıyâmet, 42)

“Size geceleyin kalkmayı tavsiye ederim. Çünkü o, sizden önce yaşayan sâlihlerin âdetidir; Rabbinize yakınlık (vesilesi)dir; günahlardan koruyucudur; kötülüklere kefârettir, bedenden hastalığı kovucudur.” (Tirmizî, Deavât, 112)

“Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği namaz, Dâvûd -aleyhisselâm-’ın namazı, Allah Teâlâ’nın en çok beğendiği oruç da yine Dâvûd -aleyhisselâm-’ın orucudur. Dâvûd -aleyhisselâm- gecenin ilk yarısında uyur, üçte birinde namaz kılardı. Gecenin altıda birinde yine uyurdu. Bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” (Buhârî, Teheccüd, 7)

“Kişi, gece uyanıp hanımını da uyandırır ve iki rekât namaz kılarlarsa; Allâh’ı çok zikreden erkeklerden ve çok zikreden hanımlardan yazılırlar.” (Tirmizî, Îman, 19)

Hazret-i Âişe Annemiz şöyle anlatıyor:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gece namazını hiç terk etmezdi. Öyle ki, hastalanacak veya ağırlık hissedecek olsa, oturarak kılardı.” (Ebû Dâvûd, Salât, 307)

Bu hadîs-i şerîfleri sayfalarca uzatmak mümkündür. Nitekim her sevilen, sevildiğinin ve önem verildiğinin ispatını ister. Bu sebeple “îman”dan sonra kuldan, îman ve muhabbet iddiasını isbat edecek “sâlih amel” beklenir, istenir. Sevgi çaba ister, gayret ister, bedel ister. Unutulmamalıdır ki; Allah Teâlâ gecenin üçte biri geçince, yakın semâya inerek (rahmetiyle tecellî ederek) şöyle nidâ eder:

“Melik Benim, mülkün sahibi Benim; kim Bana duâ edecek? Benden isteği olan yok mu?!” (Buharî, Tevhid, 35)

Bu dâveti duyup icâbet edenlerden olmak dilek ve duâlarımızla…

 

 

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle