Cuma Sûresi’nin 9-10. âyet-i kerimelerinde şöyle buyrulur:
“Ey îman edenler! Cuma günü namaza çağrıldığı (ezân okunduğu) zaman, hemen Allâh’ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette, bu, sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınca, artık yeryüzüne dağılın ve Allâh’ın lütfundan isteyin. Allâh’ı çok zikredin; umurlu ki, kurtuluşa erersiniz.”
Bu âyet-i kerîmeleri okuduğum ilk günden beri, Cuma’ya hürmet etmenin Allâh’a hürmet etmek olduğu düşüncesi kuşattı beni… Demek ki, ezan okunduğu zaman alışverişin ve hayatın durması gerekiyor. Topyekun Allâh’ın zikrine ve namaza koşulması gerekiyor.
Sonra döndüm, kendi hayatımıza baktım. Ezan okunduğunda kapanmayan dükkânlara, erkeklerin namaza giderken dükkânın açık kalması için kadınları yerine bırakmasına ve o vakti bekliyormuş gibi kadınların dükkân dükkân gezip alışveriş yapmasına…
Kur’ân ikliminde gezerken, buna benzer bir hâdiseyle karşılaştım. Cenâb-ı Hak, İsrailoğulları’na cumartesi günü avlanmayı yasak etmiş. Kur’ân-ı Kerim’in ifadesiyle “Ashâb-ı Sebt” yani Cumartesi ashâbı… Bu, Mısır ile Medyen arasında yaşayan, yetmiş bin kişi civarında bir kavimdi. Cumartesi günü ibadetin dışındaki işler bunlara haram kılınmıştı. Tıpkı Cuma Sûresi’nde Cuma vakti alışverişin yasak edildiği gibi... Ayrıca av avlanmamak üzere Davut -aleyhisselâm-’a söz vermişlerdi. Ancak daha sonra şeytan vesvese verdi bunlara ve:
“-Siz avlanmaktan değil yemekten men edildiniz.” dedi.
Hikmet-i ilâhî, Cumartesi günleri balıklar çoğalır, diğer günler ise azalırdı. Medyen halkı, bu konuda üçe ayrıldı.
Bir kısmı Cuma gününden ağları attılar, pazar günü de bu ağları topladılar. Görünüşte cumartesi günü avlanmadılar ve Allâh’ı kandırdıklarını zannettiler.
Diğer bir kısmı, onların bu yaptığı çözümün (!) doğru olmadığını kabul ettiği hâlde, onlara karşı bir şey demedi, göz yumdu. Son grup da insanları bu gittikleri yolun yanlış olduğu noktasında uyardı.
Yapılanlara sessiz kalmayı seçenler, aynı zamanda halka nasihat eden kimseleri de susturmaya çalışıyorlardı:
“-Helâk olacak kavme niçin vaaz edip duruyorsunuz? Kendinizi yoruyorsunuz; emeğinize yazık...” dediler.
İyiliği emredip kötülüğü yasaklamaya çalışanlar ise, onlara:
“-Biz Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda mes’ul olmamak ve onların işlediği suçtan hesaba çekilmemek için ikaz ediyoruz.” cevabını verdiler.
Tefsirlerin naklettiğine göre, daha sonra bu cumartesi yasağını delmeye çalışanlar, Cenâb-ı Hak’tan bir ceza olmak üzere maymuna dönüştürüldü. Üç gün bu sûrette gezdiler ve sonra öldüler. Onların hâline sessiz kalıp kendi hayatını devam ettirenler de aynı âkıbete dûçâr oldular. Bu kavim içinde kurtulan kimseler, sadece “emr-i bil mâruf ve nehy-i anil münker” yapan üçüncü gruptu.
O hâlde Allâh’ın yasaklarını delmek için, kendisince birtakım yollar arayan kimseler de cezaya müstehak olmaktadırlar; onlara müdahale etmeyip kendi kabuğuna çekilenler de…
Kur’ân, bir tarih kitabı değildir; eskilere indirilmiş veya sadece onların hayatlarını “hikâye olsun” diye anlatan bir kitap da değildir. Bugünün Müslümanları olarak bizim de bu kıssadan çıkaracağımız dersler var. Cuma ibâdeti farz… Erkeklerin buna riâyet etmesi lâzım… Ama alışverişi tamamen bitirmek, aynı zamanda hanımların da vazifesi… Ne olur yani, yarım saat önce veya yarım saat sonra yapsak alışverişimizi…
Rabbimiz, rızkı verenlerin en hayırlısı… Bize de helâlinden rızıklar ihsan eylesin.
Rabbim, hepimize Kur’ân-ı Kerîm kıssalarından hisse alıp, günümüze taşıma gayreti versin.
YORUMLAR