İngilizce “obese” kelimesinden gelen “obezite” (şişmanlık); vücutta depolanan yağ miktarının, vücudun fizikî yapısına uymayacak şekilde fazla olması neticesinde oluşan, genetik ve çevre kaynaklı, karmaşık, ciddî, kronik ve tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır.
İnsanın günlük ihtiyacından fazla miktarda aldığı kalori, “trigliserit” adı verilen maddeler şeklinde yağ hücrelerinde birikir. Obezite ve kilo fazlalığı, aynı durumları ifade etmez. Kilo fazlalığı, ideal vücut ağırlığının üzerinde olmak, obezite ise, yağ dokusunun gereksiz yere fazla olmasıdır. Obezitenin değerlendirilmesinde kullanılan VKİ (Vücut Kitle İndeksi = vücut ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle elde edilen değerdir.); hâmile olanlarda, çocuklarda, çok adaleli olanlarda doğru sonuç vermeyeceğinden; kullanılmamalıdır.
Çocuklukta Obezite
Şişmanlık; çocukluk çağında hatalı ve dengesiz beslenmenin sonucu ortaya çıkan problemlerin başında gelir. Erişkinlerde görülen obezitenin % 30’unun başlangıcı, çocukluk çağına, hattâ süt çocukluğuna dayandığı için, şişmanlık günümüzde önemli bir sağlık problemini oluşturmaktadır. Obezitenin doğurduğu ciddi neticelerin önlenmesi açısından, tedbirinin de çocukluk çağında alınması, büyük önem arz etmektedir.
Vücutta yağ dokusunun fizyolojik olarak en fazla olduğu dönem, süt çocukluğu dönemidir. Çocuklukta obezite, hayatın ilk bir yılında, özellikle ilk 6 ayda fazla görülmekte, ancak çocuk yürümeye başlayınca bu durum genellikle gerilemektedir.
5-6 yaşında ve ergenlikte ise, obezite oranlarında artış görülmektedir. Ergenlik döneminde kız çocuklarında ağırlık artışı ortaya çıkarken, erkek çocuklarında ise yağ dokusunda azalma olur. Obezite kız çocuklarında, erkeklere göre daha sıktır. Obez çocukların vücudundaki yağ hücrelerinin sayısı, normal çocuklara göre 3 kat fazladır. Obez çocukların % 30’u, obez ergenlerin % 80’i erişkin yaşa geldiğinde obez kalmaktadır.
Çocukluk Obezitesinin Sebepleri
Genetik faktörler, sağlıksız beslenme ve fizikî aktivite azlığı dışında pek çok hormonal hastalık, çocuk obezitesinde sebep olabilir. Bu yüzden kilo fazlalığı ve şişmanlık problemi olan çocuklarda obezitenin sebepleri dikkatle araştırılmalıdır. Ancak çocukluk obezitesinde yanlış beslenme biçimi ve hareketsizlik daha fazla rol oynamaktadır.
-Hâmile annelerin normalden çok fazla yemeleri, aşırı kilo almalarına ve kilolu bebeklerin doğmasına sebep olmaktadır. Bebeğe verilmesi gereken en ideal gıda, anne sütü olmasına rağmen, emzirme yerine mama ile beslemenin tercih edilmesi, biberonda arta kalan mamanın zorla bitirtilmeye uğraşılması, ek gıdaya zamanından önce başlanması, süt çocuklarında şişmanlığa yol açan yanlış uygulamalardır.
Bebeğe ilk 6 ay, sadece anne sütü verilmelidir. Anne sütünün obeziteye mâni olan bir tesiri bulunmaktadır. Bebeğin; her ağladığında biberonla veya memeyle susturulması, ferdin ileriki hayatında stres altında kaldığında, “yiyerek” bu durumundan kurtulmaya çalışmasına sebep olmakta ve obeziteye yol açmaktadır.
-Genetik yapı da obezitede önemli rol oynamaktadır. Anne ve babası obez olan çocukların % 80’i, anne ve babadan birisi obez olan çocukların % 40’ı, annesi de babası da obez olmayan çocukların % 14’ü ileriki hayatlarında obez olmaktadır.
-Obeziteye tesir eden en önemli faktör, hızlı ve fazla yeme davranışıdır. Yeme alışkanlığı, çocuklukta âileden elde edilir. Çocuk âileye, çevresine, akranlarına bakarak yiyecek tercihlerini şekillendirir. Âilenin yemek çeşitleri, yeme şekli, öğün sayısı, günlük aktivitesi, sosyo-ekonomik seviyesi, eğitim düzeyi, âile tipi, âilenin obez olması vb. çocukluk obezitesini etkilemektedir.
-Okul çağına gelindiğinde; arkadaşlarının yeme davranışları, okul kantininde ve yemekhânesinde sunulan yiyecekler, okulun fizikî aktivite programı, bu dönemdeki obeziteye tesir etmektedir. Bu sebeple okul kantinleri ve yemekhâneleri dikkatle ve titizlikle takip edilmeli, sık sık teftişten geçirilmelidir. Bununla alâkalı olarak; okul kantinlerinde obeziteye sebep olabilecek yüksek enerjili, kolalı, gazlı, aromalı içecekler ile, cips ve kızartmaların satışı Temmuz 2011 tarihinden itibaren yasaklanmıştır. (bkz. http://www.meb.gov.tr/duyurular/duyurular2011/basinmus/okulkantinlerigidasatisi.pdf)
Çocuklarda obezite, bütün dünyada giderek artmaktadır. Bu artış, son 10 yılda sanayi bölgelerinde daha bâriz olmuştur. Özellikle şehir çocuklarında önemli bir sağlık problemi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Akdeniz Üniversitesi Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı’nca yapılan son bir araştırmaya göre, ilköğretimde öğrenim gören çocukların % 25’inin obez, % 28’inin fazla kilolu olduğu ortaya çıkmıştır. Son 3 yılda obez çocuk sayısı, 2 kat artış göstermiştir. Bunun sebebi, toplumumuzda değişen hayat ve yemek tarzıdır. Bunda televizyon ve internet reklâmlarının ve filmlerin rolü büyük olmuştur. İşlenmiş ve çok miktarda katkı maddesi içeren yiyeceklerin tüketimi giderek artmaktadır. Anneler; reklâmların tesiriyle çocuklara “büyüme etkili-bol vitaminli” şeklinde sunulan ürünleri yedirmekte, reklâmlardan ve market raflarının albenisinden etkilenen çocuklar; yüksek kalorili, çok şekerli, yağlı, kızartmalı abur-cubur tarzı yiyecekleri (cipsler, gazlı, kolalı, kafeinli içecekler… vs.) fazlaca tüketmektedirler. Katkı maddesi ihtiva eden yiyecekler; zekâ geriliği, obezite, dikkat dağınıklığı, hiperaktivite gibi problemlere sebep olmaktadır. Zararsız denilen katkı maddeleri, vücutta zamanla birikerek zararlı hâle gelmektedir.
Obezite, savunma sisteminin zâfiyetine ve toksik (zehirli) madde oluşumuna yol açarak kansere zemin hazırlamaktadır. WHO (Dünya Sağlık Örgütü), gelecek 10 yılda kanser hastalıklarında % 60 artış olacağını, bunun sebebinin ise, beslenme tarzı olduğunu açıklamaktadır.
Hazır ve katkılı gıdalar, yüksek kalorili, yağdan zengin, posadan fakir besinler (fast food), hızlı yeme ve az çiğneme alışkanlıkları, yatmadan önce yemek, çok sık ya da çok seyrek yemek, ayakta yemek; obeziteye yol açan hatalı beslenme tarzlarıdır. Televizyon ve internet başında geçirilen sürenin 7’den 70’e giderek artması; fizikî aktivitenin giderek azalmasına, ekran başında bol kalorili ve besleyici olmayan gıdaların tüketilmesine sebep olarak obeziteyi artırmaktadır. Çocukların % 66’sı günde en az 72 dakikasını internet başında geçirmektedir. Bu çocuklarda obezite, toplumdan uzaklaşma, davranış bozuklukları, uykusuzluk, dikkat dağınıklığı gibi problemler görülmektedir. Günde 2-4 saat televizyon izleyen çocuklar, 1 saat ve altında izleyenlerden daha şişman olmaktadır.
Çocuklar, seyrettiği bu filmler ile kendi kültürüne yabancılaşıp, Batı tarzı beslenmeye (fast-food tarzı, ayakta yeme, büyük porsiyonlar, dev bardaklarla içilen kolalar vs.) ve Batı tarzı hayata özendirilmektedir. Eğlence, yemek ve alışverişi aynı anda sunan AVM’lerin giderek artması; çocuklarımıza, gençlerimize “ye-iç-giyin-eğlen” anlayışını empoze etmektedir. ABD’de obezite oranı, % 40, bizde % 28’dir. Yani biz de giderek obez bir toplum olma yolunda sür’atle ilerlemekteyiz. Bu tehlikeli gidişe bir an önce “Dur!” demeliyiz.
Obezite, hangi hastalıklara zemin hazırlar?
Çocuklukta obezite, psiko-sosyal problemler, uyku bozuklukları, omurga bozuklukları, idrar kaçırma, kanda yağların yükselmesi, karaciğerde ve iç organların çevresinde yağlanma, kan şeker dengesinde bozulmaya…
İleriki yaşlarda ise;
-Kalp-damar hastalıkları (Obezlerde kalp damar hastalıklarından ölüm, 4 kat daha fazla görülmektedir),
-Yüksek tansiyon (Hipertansiyon riski, obezlerde 3 kat daha fazladır.)
-Kanda yağların yükselmesi, damar sertliği, felç (inme), şeker hastalığı, gut hastalığı, eklemlerde kireçlenme, topuk dikeni, yemek borusu iltihabı, mide yırtığı, safra kesesi taşları, karaciğerde yağlanma, cilt yırtılmaları, ciltte aşırı yağlanma, uykuda nefes alamama, âdet düzensizlikleri, kısırlık, iktidarsızlık…
-Bazı kanser türleri (meme, rahim, safra kesesi, kalın bağırsak, prostat),
-Erken ölümler, psikolojik durumda kötüleşme, depresyon… vesâireye sebep olmaktadır.
Çocuk Obezitesinin Tedavisi:
Çocukluk obezitesi; ciddî ve tedbir alınması gereken, tedavisi zor, ama mecbûrî bir hastalıktır. Kilo kaybı ile yukarıda saydığımız kronik hastalıkların ortaya çıkışını önlemek mümkündür. Tedavide âile eğitimi şarttır. Doktor, çocuk hemşiresi, diyetisyen, psikolog, fizyoterapist, çocuğun annesi (bilhassa çocuğun beslenme ve bakımını üstlenen kişiler) tedavi ekibinde yer almalıdır. Obez çocukların beslenmesi düzenlenmeli, fizik aktiviteleri artırılmalıdır.
Obez çocukların beslenmelerinde, çok miktarda şeker; şekerli, yağlı, katkılı, hazır gıdalar yer almaktadır. Bu durumun düzenlenmesi gerekmektedir;
-Gazlı, kolalı, kafeinli içecekler, hazır meyve suları yerine; ayran, süt, taze sıkılmış meyve suyu ve su içilmeli,
-Ara öğünlerde abur-cubur yenilmemeli,
-Hamburger, pizza, tost, sosisli sandviç gibi fast-food tarzı gıdalar diyetten çıkarılmalı,
-Hazır gıdalar ve sera ürünleri yerine tabiî ve mevsiminde yetişen sebze-meyveler tüketilmeli,
-Reçel, bal, yağ, ekmek, makarna, pilav, börek, mantı, hamurlu tatlılar, yağda kızarmış yiyecekler, çikolata, gofret, dondurma, şeker, pasta, kek sınırlanmalı,
-Baklagiller gibi posalı gıdalar diyete konulmalıdır.
-Yeme-içme biçimi düzeltilmelidir;
-Hızlı yenilmemelidir; doyma merkezi yemeye başladıktan 15-20 dakika sonra uyarılır. Hızlı yenilince, bu merkez uyarılmadan fazla kalori alınmış olur.
-Ayakta yenilmemeli, yiyecekler iyice çiğnenmelidir. Bu yeme süresini uzatır, hazmı kolaylaştırır ve sıhhat bakımından daha uygundur.
-Çok sık yenilmemelidir.
-Yatmadan önce yenilmemelidir.
-Büyüme çağındaki çocuklara çok kısıtlı diyet verilmesi uygun değildir. Diyetin protein, yağ ve karbonhidratı dengeli olmalıdır. (Çocukların beslenmesinin nasıl olması gerektiğini, daha önceki yazılarımızda anlatmıştık.)
-Çocukların fizikî aktivitesi düzenlenmelidir. Fizikî aktivite, sadece enerji tüketimini artırmaz. Aynı zamanda insülin duyarlılığını artırarak şeker hastalığının; iyi kolesterolü (HDL) artırarak kalp-damar hastalıklarının gelişimini önler. Diyetle verilen kilo kaybı, egzersizden fazladır; ancak egzersiz, kilo kaybının uzun süreli olmasına yardımcı olmaktadır.
-Çocuklar; televizyon başında 2 saatten fazla zaman geçirmemeli, yemek yerken televizyon seyretmemeli, asansör yerine merdiven kullanmalı, kendi işlerini (giyinme, çantasını-eşyalarını toplama vs.) kendileri yapmalı; yürüyüş, basket, yüzme gibi düzenli sportif faâliyetlere veya egzersizlere yönlendirilmelidir. İlâç ve cerrahî usullerin, çocukluk obezitesinin tedavisinde yeri yoktur.
Netice olarak, tedavide ideal olan yavaş kilo verme olduğu için sabırlı davranılmalıdır. Büyüme çağındaki çocukta kilo verişi çok fazla olmayabilir, boy uzaması ile vücut oranları normale gelir. Tedavide cesaretlendirme çok önemlidir. Sık kontrollerle çocuğun diyet tedavisine uyması özendirilmelidir.
Ne acıdır ki, açlıktan ölen insanların yaşadığı dünyanın başka bir yanında insanlar tokluktan ölümle burun buruna gelmekte ve aşırı yemenin yol açtığı hastalıkların tedavisi için milyonlarca dolar harcanmaktadır.
Uluslararası Obezite ile Mücadele Kuruluşu (IOTF); obezitenin, dünyada ilk sıradaki ölüm sebeplerinden biri hâline gelmeye başladığını; dünyada 1.7 milyar insanın fazla kilolu olduğunu belirtmektedir. Bu rakam, dünyadaki açların sayısından daha fazladır, zira; Birleşmiş Milletler’in (BM) iki örgütünün, Gıda ve Tarım Örgütü’yle (FAO) Dünya Gıda Programı (WFP), 16 Ekim Dünya Gıda Günü için hazırladıkları rapora göre, dünyada 1 milyar 20 milyon aç insan yaşamaktadır.
Ülkemizdeki durum da hiç iç açıcı gözükmemektedir. Türkiye’de obez sayısının 20 milyona yaklaştığını, nüfusun yüzde 66’sının obezite tehdidi altında olduğunu belirten Türkiye Obezite Araştırma Derneği’nden yapılan açıklamada, bir kişinin obezite tedavi masrafının en az 800 dolar, 70 milyonun üzerinde aşırı obez olan ABD’de de ise obezite için yapılan toplam harcamanın 100 milyar doları aştığı bildirilmektedir.
Nice çocuklar, yemeye lokma bulamayıp açlıktan ölürken, kimi çocuklarda da obezite, giderek artan ve gelecekteki nesilleri tehdit eden bir tablo olarak karşımıza çıkmaktadır.
Erişkinlerde görülen obezitenin % 30’unun temeli, çocukluk çağında atıldığından; bu konudaki tedbirlerin de çocukluk döneminde alınması gerekmektedir. Bunun için öncelikle, yavrularımızı Batı tarzı beslenmeden kurtarıp; “sünnet-i seniyye” üzere yeme davranışıyla ve kendi kültürümüzün mutfağı ile buluşturmamız, büyükten küçüğe “yemek için yaşamayı değil, yaşamak için yemeyi” prensip hâline getirmemiz şarttır.
YORUMLAR