Çocuklar için kitap yazma düşüncesi nasıl oluştu?
Çocuğun hafızası, yeni alınmış bir defter gibidir. Ona ne yazarsak kalır. Meselâ bir gün torunum dedi ki:
“-Dede, ben Allâh’ı görmüyorum, Allah nerede?”
Ben de ona dedim ki:
“-Senin elini, ayağını, gözlerini kim yaptı? Organlarını sana kim verdi?”
Dedi ki:
“-Allah…”
“-Aferin benim sevgili torunum, her şeyi yaratan Allah’tır. Allâh’ı görmüyoruz, ama Allâh’ın yaptıklarını görüyoruz. Senin oturduğun sandalyeyi yapan ustayı görmüyoruz. Fakat inanıyoruz ki, bu sandalyeyi yapan bir usta var. Demek ki, yaratılanlar, Yaratan’ı anlatır.”
Bu şekilde torunumla sohbet ettim. Tabiî çocuk, cevaplardan memnun kaldı. Çocukların sorusu çoktur. Her şeyi öğrenmek ister. Çocuk kitapları, onlar için hem eğlence, hem bilgi… Bu düşünceyle çocuklar için kitap yazmaya başladım. Tabiî, Allah nasip etti.
Gıdalar yiyoruz, amma beslendiğimizin farkında değiliz. Kitaplar da böyledir. Kitabı okuruz, o kitap bizim beynimizi ve kalbimizi besler, farkında değiliz. Bu, çocuk için de geçerli... Her kitapta bir defa “Allah” kelimesi geçse yeter. Çocuk o kelimeyi duysun, görsün yeter.
En son Beyazıt Kitap Fuarı’nda imza günüm oldu. Ramazan ayı içinde... Çocuk kitaplarına olan ilgi çok fazlaydı. Demek ki beğeniyorlar. Bu sebepten çocuklar ve gençler için kitaplar yazmaya devam edeceğiz.
Çocuklarımız öncelikle nasıl kitaplar okumalı?
Öncelikle şunu belirteyim: Ben kitap olmayan bir evde doğdum. Annem, babam ümmîydi, yani okuma-yazma bilmezdi. Bir gün öğretmen:
“-Yön nedir, öğrenin, gelin!..” dedi.
Eve gelip, amcama sordum:
“-Yön sorusunu sordu öğretmen, yön nedir?” Amcam dedi ki:
“-Sen yanlış anlamışsındır, «gön»dür o. Gön, sığırın derisidir.” dedi.
Böyle bir âilede yetiştim. 18 yaşıma geldiğimde babama, anneme ve Erzincan’a baktım. Kendi kendime:
“-Sen, sen olma, değiş!. Başka şeyler de yapabilirsin!..” dedim.
Sonrasında kendi kendime İngilizce ve Arapça çalıştım. Hasan Âli Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde yayınladığı klasiklerden büyük bölümünü genç yaşlarda okumuşumdur. Kendime baktığımda 1940’lı yıllardan farklı bir Ömer olmuştum...
Bir gün babam, “Mevlid” diye bir kitap almış, getirdi. Köydeyiz; cevizin altında...
“-Oku!..” dedi babam. “Allah adın zikredelim evvelâ...” diye başladım okumaya… Babam bilgili bir adam değildi. Bağımız bahçemiz vardı, onlarla meşgul olurdu. Fakat kendi durumuna göre, kitap okutmaya çalıştı bana.
Bana soruyorlar:
“-Çocuklarımıza kitapları nasıl okutabiliriz?”
Evvelâ şunu bilmek lâzım, ebeveyn televizyon seyrederken, çocuk kitap okumaz! Ben çocuklarıma “Kitap okuyun!” dediğimi hatırlamıyorum. Benim döktüğüm kitapları onlar topladı, böylece kitaplarla iç içe büyüdüler.
Meselâ bir âile düşünelim: Ebeveyn çeşitli kitaplar, mecmuâlar alır, okur. İster istemez onları kenara, köşeye bırakırlar. Çocuk bu kitapları alır, resimlerine bakar, sayfalarını karıştırır, belki de yırtar. Böylece çocuk, kitapla, dergiyle meşgul olur. İşte böylesine bir çocuk, mutlaka okuyacağı bir şeyler bulur!.. Nasıl ki insan, arzu ettiği şeyi yerse, o daha faydalıdır. Zorla yediği şey pek faydalı olmaz. İnsan öyle bir yaratıktır ki, Allah, onun ihtiyaçlarını ona istetir. Meselâ susuz kalan su ister, aç kalan yiyecek ister. Çocuğun da isteyeceği bazı resimli veya yazılı yayınlar olabilir. Anne-baba buna dikkat etmelidir. Neden hoşlanıyorsa o yönde gidilmelidir.
Bir anne diyor ki:
“-Çocuk yemek yemiyor!”
Çocuğun seveceği yemeği pişirince yer. Yemekle kitap aynı şeydir. Çocuğunuz hangi kitabı beğenirse, onu alın. Amerika’da çocuk oyuncağı satan dükkânlarda, çocuk kitapları da satılıyor. Çocuklar, meraklıdır. Soru sorarlar. Çocuğun soruları tespit edilip, o sorulara cevap verecek kitaplar alınabilir. Meselâ oğlum, ilkokul üçe gidiyordu. Ona resimli bir ansiklopedi almıştım. Oğlum severek okumuştu. Çocuğun kitabı sevmesi için, kitabın renkli ve resimli olması lâzım... Hikâye, masal ve kıssaları çocuklar rahatlıkla okur. Çocuk ne istiyorsa onu okusun ki, okumaya alışsın. Her kitap okuyucusunu bulur. Çocuk da olsa… Bu noktada anne-baba seçimi çocuğuna bırakmalı. Çocuğun da seçme hakkı vardır. Meselâ annesiyle çocuk bir kitapçıya gider. Çocuk, “Seksen Günde Devr-i Âlem”i almak istiyorsa, onu almalı. Yalnızca dînî kitap okuması yönünde çocuğa baskı yapmamak lâzım…
Çocuk kitaplarındaki artışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şükre değer… Çok şükür ki, Allah çocuk kitaplarını okutturuyor. İnsan yaşadıkça bilinçlenir.
Bir röportajınızda yazar olmak isteyen gençlerimize tavsiyeleriniz sorulduğunda; “Durmadan yazsınlar ve lisan öğrensinler.” diyorsunuz. Bu ifâdeyi biraz açabilir misiniz?
Yazar olmak isteyenler, lisan öğrensinler ki, kültürleri artsın, görüşleri genişlesin. Mesela ben Amerika’da “Wonderful Books” (Harika Kitaplar) diye bir kitap gördüm. Neymiş, dedim bu kitabın harikalığı? Aldım okudum, anladım ki, bu kitap Allâh’ı anlatıyor. Oradan aldığım bilgilerle “Her şey Allâh’ı Anlatıyor” serisini yazdım. İnanıyorum ki, çok da faydalı oldu. Şimdi çok pişmanım, Arapçayı iyi seviyede öğrenseydim, ufkum daha da açılırdı.
Başarıya ulaşmanın yolu nerden geçer?
Bir işi çok iyi bilen, doğru ve çalışkan olan başarılı olur.
“Yüksel ki yerin bu yer değildir
Dünyaya gelmek hüner değildir.”
Allâh’ın yarattığı her şey mükemmeldir. İslâmiyet de mükemmeldir. İslâmiyet’i öğrenip yayan da mükemmel olur. Başarının yolu, mükemmellikten geçer.
Bugün öğrenci olsaydınız neler yapardınız?
İyi derecede lisan öğrenirdim.
Bugünkü gençliğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Adamına göre değişir… Meselâ akasya çok çiçek açar, meyve vermez. Meyve veren ağaçlar da hem çiçek açar, hem meyve verir. Gençler fidana benzer. Meyve verirlerse ne âlâ. Meyve vermeyen ağacı keser yakarlar.
“Sana senden gelir her işte “dâd” lâzımsa
Zaferden ümidin kes, gayriden imdad lâzımsa”
Son olarak bir yazar, bir baba, bir dede olarak çocuklara neler tavsiye edersiniz?
Daha ortaokul sıralarındayken arkadaşlarımdan bazıları, delikanlı olduklarını ispat için sigara içmeye başladılar. Askerî okulu bitirdim, memleketime gittim. Arkadaşlarım, mezuniyetimi kutlamak için bir bağda sofra kurmuşlar, beni de dâvet ettiler. Gittim... Çay bardaklarına rakı doldurmuşlar. Peynir-ekmek gibi yiyecekler de var.
“-Ben içmem!” dedim. Onlardan biri tepeme dikildi:
“-İçmezsen eğer, bu şişeyi başından aşağıya boşaltacağım!” dedi.
“-Boşalt…” dedim.
Israrlar, tehditler birbirini takip etti.
“-Biz seni arkadaşımız biliyoruz. Mezuniyetini tebrik için böyle hazırlık yaptık. Sen şimdi hepimizi mahcup ettin, olmaz böyle şey!..” dediler. Özür dileyerek yanlarından ayrıldım.
“-Yarın ben iyi insan olacağım diyen, bugün kötü adamdır.”
Niye bugün değil de yarın?
“-Yarın iyi olacağım!” diyoruz; bu emri veren benim! Hayatımızı Kur’ân ölçüsünde yaşamaya bugünden başlayacağız. Çünkü ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Her saniye bizi ölüme götürüyor…
Çocuk olsun, genç olsun, her müslüman şöyle diyecek:
“-Mâdemki ben Müslüman’ım, öyleyse İslâmiyet’i öğrenmeliyim ve yaşamalıyım!..” Hayatımızın gâyesi bu olacak.
Her genç, “Ben ne olacağım?” demelidir. Ve bir hedef tayin etmelidir. Bu, çok lüzumlu... Futbol oyununda “gol” kelimesinin mânâsı, hedeftir. Yani o oyunda hedef olduğu için oyuncular koşuyor. Hedef olmasa hiçbiri koşmaz. İşte insanın da hayatında hedefler olmalıdır. Meselâ gençlik yıllarımda, “Ben, sefil perişan olmayacağım!” diye kendi kendime konuşurdum. Bu sebeple gençler kahveye giderken ben derse gittim. Amacım oraya gidenlerden farklı olmaktı. Kendi kendime İngilizce, Osmanlıca öğrendim. Kitaplar okudum, anlamaya çalıştım. Çünkü benim bir hedefim vardı.
Gençlere tavsiyem, gelecekteki hayatlarını daha iyi şartlarda yaşamak istiyorlarsa bugünden hazırlansınlar. Önce eğitim veya sanat üzerinde durmalı ki, ekonomik bir sıkıntı yaşamasınlar. Ayrıca ilim ve irfan için eğitim almalı...
Bir de hiç olmazsa haftada bir gün derse gitsinler, âlimleri ziyaret etsinler…
YORUMLAR