Sorumluluk sahibi ebeveynler, çocuklarının terbiyesi hususuna îtinâ gösterirler ve terbiyede îtidalli olurlar. Çocuklarını ne aşırı şımartırlar, ne de ürkütürler. Gereğinden fazla da korkutmazlar. Zira fazla korku, çocuğun ana-babasına olan sevgisini azaltır. Oysa ki, çocuğa ölçülü olmak kaydıyla, sevgi ve şefkat gösterilmesi şarttır. Sevgi ve alâka, çocuğun mânevî gıdasıdır. Belirli yaşlarda âilesinden ve bilhassa annesinden gerektiği gibi şefkat, merhamet ve muhabbet görmeyen çocukların, ilerleyen yaşlarda bu ihtiyaçları bir türlü kapanmaz bir yara hâlini alır.
Ancak gereğinden fazla ilgi gören çocuklar da maalesef dengeyi kaybedebilirler. Bu da onların ileride şımarıklığa ve herkesten aynı sevgi ve takdiri beklemesine yol açar. Bu ise, hayatın gerçeklerine terstir. O yüzden başlı başına bir “denge dîni” olan İslâm’ın eğitim ve öğretimde gözettiği prensiplere de riâyet şarttır.
Çocuğun ilk muâllimi, onu hayata ilk hazırlayacak mektep, anne ve babadır. Çünkü çocuklar, öncelikle anne-babaya, sonra da cemiyete verilmiş Allâh’ın birer emanetidir. Ebeveyn ve cemiyet; çocuğu, fıtratına uygun bir şekilde büyütmek, yetiştirmek ve istikbâle hazırlamaktan sorumludur.
En büyük istikbal ise, ebedî hayattır. Bu sebeple hayat kitâbı olan Kur’ân-ı Kerîm’de:
“Ey îman edenler! Kendinizi ve âilenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz...” (et-Tahrîm, 6) buyrulmaktadır.
O hâlde mü’min olmak, Allâh’ın emaneti olan âile ve çocuklara sahip çıkmaktan geçer. Mü’min hem kendisini, hem de sorumluluğu altındaki herkesi kötü âkıbetten korumak için elinden geleni yapan kimsedir.
Mü’min fertlerden kurulmuş “mü’min âile”; İslâm toplumunun da temeli ve tohumudur. Bu tohum ne kadar sağlıklı ve temel ne kadar sağlam ise, İslâm cemiyeti de o kadar sağlıklı ve sağlamdır. Bu temel ne kadar çürük, çarpık ve yıkılmaya meyyâl ise, o temelin üzerinde yükselen toplum da o kadar zayıf ve hastalıklıdır. Bu sebeple fertlerin sağlamlığı âileyi güçlendirir, âilenin yapısı da toplumun geleceği hakkında bize kesin bilgiler verir.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, ana-babanın bu konudaki sorumluluklarını dile getirirken şöyle buyurmaktadır:
“Bir baba, evlâdına güzel edepten daha faziletli bir şey hediye edemez.” (Tirmizî, Birr, 33/1952)
“Çocuklarınıza ikram edin ve terbiyelerini güzel yapın.” (İbn-i Mâce, Edeb, 3)
* * *
Dindar ve müslüman âilelerde çocuklarını mesut yaşatma ve ebedî saâdete hazırlama temâyülü doğuştan mevcuttur. Elbette ki hiçbir ebeveyn, evlâdının bu dünyada sıkıntı çekmesine râzı olmaz. Hattâ onların mutlu olmaları için kendi rahat ve huzurlarından seve seve fedakârlıkta bulunurlar. Ancak unutulmamalıdır ki, neticede bu dünya fânîdir. Buradaki hastalık, belâ, musibet ve fakirlik gibi sıkıntılar da geçicidir. Asıl hayat, âhiret hayatıdır. Oradaki mahrumiyet ve sıkıntılar ise ebedîdir. O yüzden anne ve babalar, evlatlarını daha çok öbür dünyanın fakiri olmaması için çalışmalıdırlar. (Devam edecek)
YORUMLAR