İnsan yetiştirmede hoşgörüden sonra dikkat edilecek ikinci husus, “sabır”dır.
Konumuzla ilgili olarak sabır, birisinin yaptığı olumsuzluklar karşısında sinirlenmeden ondaki eksik, kusur ve hataları sevgi ile kabul edebilme hâlidir. Diğer bir ifade ile sabır, insanın yaptıkları taşkınlıklar karşısında hislerimizle hareket etmeyip, akıl, zekâ ve mantığımızı kullanabilme gücüdür.
İnsanın aklını, zekâ ve ruh dünyasını derinden etkilediği için sabretmek zordur. Sabır, insanın hem kendi duygularıyla, hem edindiği alışkanlıklarıyla, hem de mevcut çevre baskısıyla baş etmesini gerektirir. Çünkü insan biraz aceleci, bencil, kolaya kaçan, baskıcı ve devamlı kendine yontan bir hâlet-i rûhiye (psikoloji) içindedir. Onun istekleri hemen, istediği şekilde olmadığı zaman çok çabuk hayal kırıklığına uğrar. Ulaşmak isteyip ulaşamadığı hedefler veya uzak kalmak istediği hâlde yakalandığı korkular, onda sabırsızlığı körükler.
Bu yüzden eğitimci ve anne-babaların, insanın bu kolay kolay değişmez özelliklerini bilerek, bilhassa eğitim sahasında sabır imbiğinden geçmeleri gerekmektedir. Vakti gelmemiş meyve ham, olgunlaşmamış bir üzüm koruktur. Böyle ham meyveler yenmeye kalkışıldığında insanın ağzına ekşilik verir. İnsan terbiyesi de böyledir. Kemale ermeyen, yani olgunlaşmayan insanlar da muhataplarında hoş olmayan bir tesir bırakır.
Bir gerçeği de unutmamalıdır ki, insan en geç olgunlaşan meyvedir. Bir elmayı, armutu, üzümü vs. olgunlaşması için üç-beş ay beklemek yeterken, bir insanın kemâle ermesi, bazen bir ömür alır. Hatta bazen yaşça alabildiğine yaşlı olduğu hâlde akıl ve ruhça hiç olgunlaşmamış nice kişiyle karşılaşabiliriz.
İşte bütün bu gerçeklerden hareket ederek diyebiliriz ki:
Bilinçli anne-babalar; çocukların eğitimi konusunda özellikle yaş, kabiliyet ve seviyesine uygun davranmalı, aşırı beklenti içine girmemeli, problem çözme ve uygulama metotları geliştirmeli, ödül ve cezayı doğru, gerektiği kadar ve yerinde kullanmalı, eğitim sırasında aşırı öfke belirtileri göstermemeli, tutarlı davranışlar sergilemelidir.
* * *
Sabır, için ciddî bir eğitim şarttır. Büyükler, olgunluk ve ilerleme bekledikleri gençlerin davranışlarına tahammül etmeyi ve sabretmeyi öğrenmelidirler. Çünkü kendileri öğrenmediği müddetçe, sabretmeyi, başkalarına da öğretemezler.
Her istediğine hemen ulaşan, tâbiri câizse, bir dediği iki edilmeyen çocuk ve gençler, hayatın her kademesinde alışkanlıklarını devam ettirmek isterler. Halbuki hayat, o kadar kolay ve tekdüze değildir. İnişi-çıkışı olduğu gibi sürprizleri de çoktur. Bazen istediği bir hedefe ulaşmak için pek çok engel aşmalı, rûhen pek çok olumsuzluğa direnç göstermelidir.
Bu yüzden çocuklar, bazen istediklerinin gerçekleşmeyeceğini bilmesi, bazen isteklerinin zamana bağlı olarak gerçekleşeceğini kabullenmesi; sabrı öğrenmesi açısından oldukça önemlidir.
Sabrı yeterince öğrenen bir genç, hâlinden devamlı şikâyetçi olmaktan kurtulacak ve elindekiyle yetinmeyi bilecektir. Böylece kanaatkâr ve tevekkül ehli olacaktır. Yalnız bu hususta bir şeye daha dikkat etmelidir. Yaptığımız eğitim genci pısırıklaştırmamalıdır. Aşırı derecede kendi kabuğuna çekilen, başına gelen her olumsuzluğa karşı boyun eğen, hiçbir şekilde karşı koyamayan bir genç de sabrı yanlış öğrenmiş demektir.
Başkalarının haklarına saygı göstermeyi öğrenmek, kişiyi, kendi sınır ve haklarını korumaktan alıkoymamalıdır. Yanlış bir eğitim ve yakışıksız örneklerle büyümüş olan gençler ise, hakkını savunmak için fizîkî güç kullanmaya kalkabilir. Bazıları da sabretmesi gereken durumlara karşı lüzumsuz ağlama, aşırı öfkelenme, saldırganlık ve suça eğilim göstererek duygularını ifade etmeye kalkabilmektedir.
* * *
Kısaca, sabırlı insan, mutlu insandır. İstemeyi, çalışmayı, başarmayı ve râzı olmayı bilir, saygılıdır. Kendisinin dışındaki insanlara değer verir. Almaktan çok, vermenin değerini öğrenmiştir. Dünya ve âhiret mutluluğunun sabırdan geçtiğini, sabrın sözde değil, davranışta ortaya çıktığını bilir.
YORUMLAR