“Örğemne gçlüüğü çkeen çcouklaırn yaşdaığ druum olbukca karmaşkıtır.”
Öğrenme güçlüğü, kişilerin en çok eğitim hayatını olumsuz etkileyen, belirli alanlarda öğrenmesini zorlaştıran, kişinin genel zekâ düzeyi ile ilgisi olmayan bir problemdir. Öğrenme güçlüğü olan kişiler için keyifle birkaç sayfa kitap okumak, herhangi bir telefon numarasını kaydetmek, bir kitabın köşesine kısa bir not düşmek, oldukça zor ve karışık olabilir. Zekâ düzeyi çok yüksek olan insanlar dahî bu problemi yaşayabilirler. Basit bir şeyi hâfızalarına yerleştirmek, çok uzun zaman ve uğraş gerektirebilir.
“Öğrenme Güçlüğü” ya da diğer adıyla “Özgül Öğrenme Bozukluğu”, öğretim çağındaki öğrenciler açısından ciddî bir stres kaynağıdır. Bu çocuklar için özellikle okul hayatı ve akademik başarı düzeyi, ruhî olarak tam bir kaygı alanı oluşturur. Öğrenci ne kadar uğraşsa da, uzman desteği almadan yaşadığı problemin altından tek başına kalkamaz.
Öğrenme güçlüğü, genellikle belirli bir ya da birkaç alanda birlikte görülen özel bir durumdur. İlköğretime başlayan öğrencinin yaşıtlarından yavaş ve zor öğrenmesi, teşhis için ilk belirleyici unsurlardan birisidir. Öğrenme bozukluğu olan çocuk; okuma, yazma, aritmetik alanlarından birinde, ikisinde ya da üçünde de problem yaşayabilir. Bu alanlarda, eğitimden istifade düzeyi yaşıtlarından geride seyreder.
Okuma güçlüğü çeken öğrencilerin okumayı sökmesi çoğu zaman gecikmeli olur, okuduğu satırı takip edemez. Normal şartlarda bir fert bu satırları okurken, sizin şu anda yaptığınız gibi, fazladan çaba sarf etmeden kelimeleri soldan sağa doğru tarayarak takip edebilir, fakat okuma alanında öğrenme güçlüğü (disleksi) çeken birisi için kelimelerin birbirini takip etmesi bu kadar kolay değildir. Bu yüzden okumaya devam ederken alt ya da üst satıra atlayabilirler. Okurken var olan bir heceyi yutabilir, harfi atlayabilir ya da harfleri birbirleriyle karıştırabilirler. Tavşan’ı tavan; kapı’yı kadı; dost’u post olarak okuyabilirler. Bu yüzden okuma güçlüğü çekenlerin okuma seansları başlı başına bir işkenceye, okuduklarını anlamaları ise tam bir kâbusa dönebilir.
Bazı çocuklar ise, okumayı rahatlıkla sökmelerine rağmen, tahtada gördüğü ödevi defterine doğru bir şekilde kopyalayamaz; 69. sayfadaki ödevi yerine 96. sayfanın ödevi ile mücadele edebilir. Yazma ile ilgili öğrenme güçlüğü (disgrafi), yazı yazan kişinin okunaksız el yazısı ile birlikte yazıdaki hataları ile belirgin hâle gelir. Yazma güçlüğü olanlar, genellikle yazarken başladığı satıra devam etmekte zorlanır; yazıyı aşağı ya da yukarı kaydırır, kelimelerin arasına boşluk vermeyi unutur. Ç, ş, i, ü, ö gibi harflerin nokta ve çizgilerini koymayı ihmal edebilir. Harflerin ve rakamların yönünü hatırlamakta güçlük çekerler; onlar için p, d, b, harfleri birbirlerinden çok farklı değildir. Okuma ya da yazma alanında görülen problemlerle ayrı ayrı karşılaşılabildiği gibi, bu iki problem sıklıkla bir arada da görülebilir.
Aritmetik becerilerle ilgili ortaya çıkan öğrenme güçlüğü (diskalkuli) de, aynı şekilde çocukların okul hayatını güçleştirir. Normal şartlarda anaokul eğitimi alsın almasın, ilkokul çağına gelen ve şehirde büyüyen her çocuk, kabaca dokuz rakamı çevresinden öğrenebilir. Günlük yaşantıda kullanılan tabelalar, televizyon kumanda tuşları, asansör kat levhaları, kapı numaraları, telefon tuşları sayesinde çocuklar, çok erken yaşta bu rakamları görmeye başlar, çevreden aldıkları genel bilgi ile aşağı-yukarı bu rakamlara verilen isimleri eşleştirebilirler. Diskalkuli yaşayan bir çocuk için rakamları ve aritmetik işaretlerin ifade ettiği mânâları öğrenmek çok daha uzun zaman alabilir. Okula başladıktan sonra, matematik derslerinde karşılaştıkları problemi doğru anlamalarına rağmen, soruyu dört işleme döktükten sonra içinde kaybolurlar.
“9+3” ve “6-3” işlemleri, öğrenme güçlüğü olmayan fert için kısa sürede “12” ve “3” olarak hesaplanabilirken, diskalkuli yaşayan bir öğrenci için her iki işlem de ilk bakışta aynı algılanabilir. Ayrıca saat okumakta oldukça zorlandıkları için randevuları ile ilgili problem yaşayabilirler.
Öğrenme güçlüğü hangi alanda yaşanırsa yaşansın, okul ödevleri ve ders tekrarı sürecinde çocuklarına destek olmak isteyen anne-babaları oldukça yorar ve endişelendirir. Anne-babalar, genellikle çocuklarının dikkat problemi olduğunu, çocuğun okuduğuna ya da yazdığına dikkatini tam olarak veremediğini söylerler. Hâlbuki, çocuğun yaşadığı temel sıkıntı, dikkat eksikliğinden ziyade öğrenme bozukluğudur. Öğrenme bozukluğu dikkat eksikliğinden farklı ve özel bir durumdur.
Öğrenme bozukluğu, çocukların sahip oldukları becerileri yansıtmalarını engelleyen, onların çevreleri ile uyumunu bozan bir meseledir. Bu mesele, çocukların kendilerine olan güvenlerini olumsuz etkilediği gibi arkadaşlık ilişkilerinin zayıflamasına da sebep olur. Sosyal çevrelerinden itildiğini hisseden çocuklar, zamanla zararlı madde kullanımına ve yanlış arkadaşlıklara bile yönelebilirler.
Öğrenme bozukluğu da diğer bütün rahatsızlıklar gibi farklı şiddetlerde gözükür; hafif ve orta şiddette yaşanan öğrenme güçlükleri tedavi ile düzeltilebilir. Ağır şiddetteki öğrenme güçlüklerinde de tedavi oldukça önemlidir. Ne yazık ki, ağır şiddette öğrenme güçlüğü olan bir kişinin, tedavi ile bu rahatsızlığından tamamen kurtulması çok kolay değildir.
Tedavideki başarı oranını belirleyen en önemli iki kriterden birisi erken teşhis, diğeri ise tedavide süreklilik sağlanmasıdır. Tedavi edildiği takdirde öğrenme güçlüğü yaşayan öğrenciler eğitim hayatlarına zorlanmadan devam edebilir, kendilerine olan güvenlerini yitirmezler.
Çocuklarımızın 2012-2013 eğitim sezonundan itibaren daha erken okula başlamaları, öğrenme güçlüğü yaşayan öğrencilerin daha erken tespit edilmesi ve tedaviye başlamalarını sağlamak açısından önemli bir kazanç olacaktır.
YORUMLAR