Kış aylarının başlamasıyla bütün anne-babaların aklına bu soru geliyordur eminim. Yetişkinlere göre bağışıklık sistemleri zayıf olan çocuklarımızın okul ve kreşler gibi kalabalık ortamlarda hastalıklara yakalanma tehlikesi oldukça fazla... Bağışıklık sistemlerinin en güçlü şekilde çalışmasını sağlamak, hastalıklara kolay yakalanmasını önleyebilmek için dikkate değer bazı konulardan bahsetmek istiyorum.
Bu konuya başlarken sizi en başa gitmeye dâvet ediyorum. Bebeğin ana rahmine düştüğü andan itibaren annenin beslenmesine dikkat etmesi, göz ardı edilmemesi gereken en önemli konu. Anne nasıl beslenir, kendi sağlığı ve bağışıklık sistemi için ne kadar dikkatli davranırsa, bebeğinin geleceğine de o kadar yatırım yapmış olacaktır. Annenin hâmilelik öncesi ve hâmilelik dönemindeki vücut ağırlığının bile bebeğinin yetişkinlik döneminde kronik hastalıklara yakalanma riskini artırdığından, daha önceki yazılarımızda bahsetmiştim.
Pek bilinmeyen ve göz ardı edilen bir diğer önemli husus ise, bebeğin anne bedeninden ilk ayrılış zamanı, yani normal doğum mûcizesinin bebek üzerindeki bağışıklık sistemine tesiridir. Bebek, anne karnında steril bir ortamdadır. Doğum faaliyetinin başlamasıyla, bebek doğum kanalında ilerlerken steril ortamdan ayrılır ve ilk defa farklı yapılarla karşılaşır. Burada ilk karşılaştığı faydalı bir bakteri grubu olan probiyotiklerdir. Bebeğin doğum kanalında yuttuğu sıvılarla daha dünyaya gelmeden sindirim sistemi probiyotiklerle kaplanır.
Sezaryen doğumlarda ise, bebek doğum kanalında ilerlemediğinden ilk muhatap olduğu bölge, annenin karın dokusu ya da doktorunun elleridir ve ne yazık ki faydalı bakterilerle karşılaşamaz, hattâ zararlı bakterilerle karşılaşma ihtimali de oldukça yüksektir. Normal doğumla dünyaya gelen bebeğin sindirim kanalında yerleşen faydalı bakteriler, bebeği daha doğmadan, çoktan dış dünyaya karşı korumaya başlamış olurken sezaryenle doğan bebek için aynı şeyi söylemek biraz zordur.
Zorunlu durumlarda sezaryen doğum çok kıymetli tabiî ki… Ancak keyfî olarak yapılan sezaryenden vazgeçmek zorundayız. Bu konuda tedirgin olan anne adaylarını normal doğuma ikna etmeye çalışan, işini severek ve hakkıyla yapan doktorlarımız oldukça fazla... İleriki dönemde çocuğumuzun kolay hastalanmasında bile tesiri olan doğum şekli konusunda bizlerin de biraz hassas davranıp ısrarcı olması gerektiği kanaatindeyim.
İkinci önemli husus ise, mûcize gıda, yani anne sütü… Rabbimizin yarattığı her gıda olağanüstü özelliklere sahip, anne sütü ise mûcize üstü bir değerde... Diğer gıdalardan farklı olarak anne sütü canlı bir gıdadır. İçerisinde milyonlarca faydalı bakteri, vitamin, mineral barındırır. Doğumdan sonra gelen sarı renkli, koyu kıvamlı “kolostrum” dediğimiz ilk süt, bebeğin bağışıklık sistemi için altın değerindedir. Mutlaka doğumu takip eden ilk yarım saat-bir saat içinde bebek emzirilmeli ve kolostrumu alması sağlanmalıdır.
Devamında da ilk altı ay sadece anne sütüyle beslenmeye devam edilmelidir. Her anne bebeğine yeterli süt üretimini yapabilecek kapasitededir. Bazı özel durumlarda (hastalık, stres, üzüntü gibi) süt üretiminde azalma görülebilir, ancak bu durumda da ilk alternatif, mama olmamalıdır. Süt artırılmaya çalışılmalı, anne bu dönemde ihtiyaç hâlinde emzirme danışmanlığı hizmeti veren profesyonel kişilerle görüşüp sütünü artırmak için çaba sarf etmelidir. Bu sayede bebeğini tabiî antibiyotik gücü olan kendi sütüyle beslemeye devam edebilir. Altı aydan sonra da en az iki yaşına kadar anne sütü devam etmelidir. Burada dikkat çekmek istediğim konu, “en az iki yaşına kadar” kısmı. Yani bebek iki yaşına kadar anne sütü mutlaka almalı, iki yaş sonrası ise anne sütü almaya devam etmesinde sağlık açısından herhangi bir mahzur yoktur. Anne ve bebek hazır olduğunda, sütten kesme yapılabilir. (Devam edecek)
YORUMLAR