CEZÂSIZ ÇOCUK TERBİYESİ OLUR MU? (7)

Uzunca bir süredir, “cezasız çocuk terbiyesi olur mu?” sorusun cevabına ulaşabilmek için bir dizi yazı kaleme almaya çalıştık.

Bir seri hâlinde yazmaya çalıştığımız bu yazıları topluca değerlendirdiğimizde görüyoruz ki, çocuk terbiyesinde “ceza” yöntemi, faydadan çok zarara yol açmaktadır.

Belki çocuk, cezâ korkusu ile o ân yapmak istediği davranışı yapmıyor olsa da, -muhtemelen bir süre sonra, şartlar daha elverişli olduğunda- geçmişte ceza korkusu ile yapamadığı ve içinde ukde olarak kalan şeyleri teker teker yapmaya çalışacaktır.

İnsanlara ait davranış değişikliği, “cezâ” korkusu ile olmaz. Davranış değişikliği, ancak insanın vicdanının kabul etmesi ile olur.

O yüzden, bu seri yazımıza başlarken “İnsan ceza ile değil, vicdan ile terbiye olur.” demiştik.

Bu hususta son bir örneği vererek, “Cezasız çocuk terbiyesi olur mu?” sorusunun cevabını artık daha net olarak vermeye çalışacağız.

Vereceğimiz örnek, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bu konudaki ahlâkı ile ilgili… Kâniâtın Sultanına eş olma şerefini taşıyan “Müminlerin Annesi” Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-, Rasûlullah’ın ne kadınlarından, ne de hizmetçilerinden kimseyi dövmediğini, eliyle hiçbir şeye (bu niyetle) vurmadığını kesin bir dille ifade eder.

Sahabeden, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yakınlığıyla meşhur Hazret-i Enes de:

“Aleyhissalâtu vesselâm’a (hazerde ve seferde) on yıl hizmet ettiğini, işlerinin her defasında Rasûlullâh’ın arzu ettiği şekilde olmadığını, buna rağmen kendisine bir defacık ne vurduğunu, ne azarladığını, ne surat astığını, ne de ayıpladığını, hatta bir kere olsun «Of be!..» demediğini, yaptıkları arasında hoşuna gitmeyen için «Ne fena yapmışsın!..» veya yapılan bir şey için «Bunu niye böyle yaptın?», yapılmayan şey için de “Onu niye yapmadın?” diye hesaba çekmediğini, kazarâ hanımlarından biri, «Keşke şöyle yapsaydın» diye müdâhale edecek olsa «Bırakın çocuğu, o Allâh’ın murad ettiğinden başka bir şey yapmamıştır.» dediğini” anlatmaktadır.[1]

Terbiye hususunda nebevî ahlâk böyle…

Bütün bu îzahlardan sonra akıllara takılan en önemli soru şu olsa gerek:

“Madem ki, çocuk terbiyesinde cezâ ne pedagojik açıdan, ne de nebevî ahlâk açısından uygun değildir, o hâlde anne-babalar çocuk terbiyesinde hangi yöntemi kullanmalıdırlar?”

Bu birinci soru...

İkinci soru ise, “Hangi yaşa kadar çocukları cezâ ile terbiye etmek, aksi te’sir oluşturur? Belli bir yaşı geçen çocuklara cezâ verilebilir mi?”

 

Çocuk Terbiyesinde Pozitif Yöntemler

Ceza ile çocuk terbiye etmek “negatif” bir usuldür. Pozitif çocuk terbiyesi usûlü ise, muhatabı dikkate almak, sevmek ve mükâfâtlar vermektir.  

Pozitif çocuk terbiyesi, çocuğun vicdânına hitap eder tarzda ve mükâfâtlar kullanarak çocuğun istenmeyen davranışına önce nüfuz etme, sonra da ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır.

Bu konuda bir örnek vererek söylemek istediklerimizi daha da somut hâle getirelim.

 

Mahallenin Yaramaz Çocukları ve Yaşlı Zât

Bir şahsın kapısının önünde bir grup çocuk, teneke çalarak sabahtan akşama kadar gürültü yapıyorlardı. Mahalleli ne kadar müdâhale ettilerse çocukları, bu davranışlarından vazgeçiremediler. Kimi zaman sopa ile kovalandı çocuklar, kimi zaman anne-babasına şikâyet edildi, ama bir sonuç alınamadı. Çocuklar daha da öfkeli olarak ellerinde tenekelerle sokakta gürültü yapmaya devam ettiler.

Bu durumdan rahatsız olan bir kişi, mahallede bilgeliği ile meşhur bir yaşlı zâtın yanına gitti. Durumu anlattı. Çocuklara hangi cezâyı verdilerse tesiri olmadığını, anne-babalarına dahî şikâyet ettiklerini, ama meselenin büyüyerek devam ettiğini söyledi.

Yaşlı zât, meseleyi anladı. Çocukların gürültü yaptığı bir gün, evinden dışarı çıkarak teneke çalıp mahalleyi rahatsız eden çocukların yanına gitti. Onlarla konuşup bir anlaşma yaptı.

Bu anlaşmaya göre, artık çocuklar günün belirsiz vakitlerinde gelip gürültü yapmayacak, fakat sadece her öğlen saat 14:00 gelerek yine teneke çalarak dilediklerince gürültü yapabileceklerdi. Yapacakları gürültü de tam 15:00’de bitecekti. Anlaşmaya göre, artık çocuklar yapacakları gürültü karşılığında, bu yaşlı zâttan günlük olarak 5 para alacaklardı. 

Çocuklar, bu anlaşmadan memnun oldular ve ertesi gün heyecanla yaşlı adamın evinin önüne geldiler.

Saat henüz erkendi. Anlaşmaya göre, gürültü saat 14:00’de başlayacaktı. Çocuklar tam saatin gelmesini beklediler. Bir süre sonra saat tam 14:00 olunca tenekeleri çalarak gürültü yapmaya başladılar. Bir süre sonra gürültü süresi dolan çocuklar, kendileri ile anlaşma yaptıkları şahsı kapıda gördüler. Yaşlı adam, çocukların yanına gelerek, anlaştıkları şekilde bu gürültünün karşılığında belli bir ücret verdi. Çocuklar sevinerek evlerine döndüler.

Çocuklar, ertesi gün yine saatte kapının önüne geldiler ve beklemeye koyuldular. Saat yine tam 14:00’ü gösterdiğinde, ellerinden geldiğince gürültü yapmaya başladılar. Vakit tamam olunca, o yaşlı adam yeniden çıktı ve çocuklara anlaştıkları parayı verdi.

Bu durum günlerce böyle devam etti. Ancak yaşlı adam, bir süre sonra gürültü bitmesine rağmen evden geç çıkmaya ve çocukların paralarını geç teslim etmeye başladı. Bu durum çocukları kızdırdı. Çocuklar, bir gün yaşlı adama:

“-Biz bütün işimizi gücümüzü bırakıyor ve her gün bu saatte sizin evinizin önünde toplanıp gürültü yapıyoruz. Ama siz, bize hak ettiğimiz parayı geç vermeye başladınız!..” diyerek îkazda bulundular.

Adam, elinden geleni yaptığını söyleyerek çocukları sâkinleştirdi.

Ertesi gün çocuklar yine aynı saatte gürültü yapacakları yere geldiler ve anlaştıkları şekilde yine gürültü yapmaya başladılar. Çocuklar bir saat boyunca aralıksız gürültü yaptıkları hâlde, o adam yine gecikerek evden çıkıp çocukların yanına geldi.

Yaşlı adam, çocuklara:

“-Çocuklar, size her gün para vermekte artık zorlanmaya başladım. Size verecek param kalmadı. O yüzden sizinle yeni bir anlaşma yapmak istiyorum. Sizinle daha önce anlaşmış olduğum ücretin bundan sonra yarısı kadarını versem, yine gelir teneke çalmaya devam eder misiniz?” dedi.

Çocuklar, zaten paralarını geç teslim eden yaşlı adamın bu teklifine kızarak:

“-Biz elimizden geldiği kadar fedâkârlık yaparak her gün sizin kapınızın önünde toplanıp gürültü yapıyoruz. Yukarı mahallenin çocukları, o saatte ne güzel oyunlar oynarken ve güzel havada gezinirken, biz, sizin isteğinizin yerine getirmek için işimizi gücümüzü bırakıyor, kapınızın önünde toplanıyoruz... Bir de kalkmış, şimdi bize hak ettiğimizin de yarısı kadarını teklif ediyorsunuz. Bu teklifinizi kabul edemeyiz!..” diyerek teklifi geri çevirdiler.

Yaşlı zât:

“-Tamam, ben para vermeyeyim. Ancak hiç olmazsa eskisi gibi gelip teneke çalın. Ona da râzıyım!..” dediyse de çocukları ikna edemedi.

Çocuklar, teneke çalmanın kârlı bir iş olduğunu düşünerek, artık para vermezlerse o mahallede teneke çalmayacakları açıkladılar. O günden sonra hiçbir çocuk, eline tenekeyi alıp sokaklarda gürültü yapmadı.

Bu örnekte de görüldüğü gibi, mahalleli cezâ ve şiddette her yolu denedikleri hâlde çocukların bu davranışından vazgeçirememişlerdir. Ancak yaşlı zât, çocukları önce mükâfât ile kendisine bağlamış, sonra da mükâfâtı yavaş yavaş azaltarak çocukları istenilen davranışa doğru yönlendirmiştir. İşte bu yöntem, pozitif çocuk terbiyesidir.

Son bir örnek daha vermek gerekirse pozitif çocuk terbiyesine, o takdirde bir Allah dostu çıkıyor karşımıza...

 

İnsafa Çağrı

Allah dostlarından biri, bir gün amele pazarına gider. Orada aç ve çaresizce iş bekleyen kişilerin yanına varır ve onların arasından on kişi seçer.

Seçtiği bu kişileri alıp evine götürür. Bir iş yapılmasını bekleyen kişilere ev sahibi kendi elleri ile ikramda bulunur. Onları yedirir içirir. İkindi vakti geldiğinde ise, onlara Kur’ân okur ve birlikte namaz kılarlar. Akşam olduğunda işçiler, şaşkın şaşkın birbirlerine bakarlar.

İşçiler, kendisini getiren zâta sorarlar:

“-Biz bu gün hiç bir şey yapmadık, bize yevmiye verecek misiniz?”

Allah dostu cevap verir:

“-Siz bu gün ömrünüzdeki en hayırlı işleri yaptınız. Hep beraber sohbet edip dini öğrenmeye çalıştık. Oturduk namaz kıldık ve duâ ettik. Bundan daha güzel bir iş olabilir mi?”

Bu sözü duyan işçilerden biri:

“-Biz her gün gelsek, aynı bu şekilde sizi dinlesek, namaz kılsak yine günlüğümüzü verir misiniz?” diye sordu.

Ev sahibi:

“-Tabiî, neden olmasın?! Her gün gelin, namaz kılın, ibâdet edin ve size o günkü yevmiyenizi vereyim” dedi.

İşçiler buna çok sevindiler. Artık her sabah erkenden kalkıp bu zâtın evine gidiyorlar, sabah namazını, öğlen namazını kılıyor, ikindi namazından sonra da sohbet dinliyorlardı. Saatleri dolunca da paralarını alıp gidiyorlardı.

Bir gün, bu grubun içinden biri:

“-Yâ, Allah’tan korkmamız gerek!.. Bu şahıs, bizi her gün çağırıyor, namazlarımızı kıldırıyor, dini anlatıp sohbetler yapıyor. Bir de bunun üzerine para veriyor... Bizi doğru yola sevk etmek için böylesi bir yol izleyen şahsa ,karşı bizim daha dikkatli olmamız gerek.” diyerek oradan ayrıldılar...

O günden sonra bu işçiler, o yaşlı zâtın dergâhında ücret almadan sohbet dinlemeye, ücret almadan namaz kılmaya başladılar.

İşte bu örnekten yola çıkarak diyebiliriz ki, mükâfât ve pozitif yöntemlerle insan davranışları çok daha kolay ve kalıcı olarak değişmektedir.

* * *

Gelecek sayımızda konumuzu daha da somut hâle getireceğiz... Bir sonraki ay buluşmak dileği ile...

 

[1] Prof. Dr. İbrahim Canan, “Allâh’ın Çocuklara Bahşettiği Haklar”.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle