CEZÂSIZ ÇOCUK TERBİYESİ OLUR MU? -6-

“Cezâsız Çocuk Terbiyesi Olur mu?” isimli yazı serimizde geçen ay, “Şefkat-Şiddet Dengesi”ne değinmeye çalışmış, anne-babaların çocuklarına olan aşırı sevgilerinin şiddete dönüşme riskinden bahsetmiştik. Yine aynı yazımızda çocuklarına karşı şiddet veya cezâ uygulayan anne-babaların vicdanlarını susturmak için hangi bahanelere sığındığını ele almıştık.

Bu ayki yazımızda ise, cezâ ile terbiye edilen çocuklarda görülen davranış bozukluklarının neler olduğunu ele alacağımızı söylemiştik.

 

Cezâ Alan Çocuklarda Görülen Davranış Bozuklukları Nelerdir?

Maalesef günümüz çocuk terbiyesi ve eğitiminde kullanılan metotlar, “insânî” olmaktan oldukça uzaktır.

Çocuk terbiyesine ait konularda yardım için başvurulan kitaplarda ve görüşüne başvurulan uzmanların birçoğunda sıkça “hayvanlar”ın nasıl terbiye edildiğinden bahsedilip, daha sonra bu örneklerin insanlar üzerinde nasıl uygulanacağı anlatılmaktadır. Zira birçok psikolog, pedagog ve davranış bilimciler, insanlar ile havanların aynı soydan geldiğini iddia ettikleri için “hayvan terbiye etme usûlleri”nin “insan terbiyesi”nde de kullanılmasında bir sakınca görmemektedirler.

Bir süre önce, bir arkadaşımla çocuk eğitimi konusunu konuşuyorduk. Arkadaşım, çocuk eğitimi ile ilgili katıldığı bir konferansta duyduklarını benimle paylaşıyordu. Konferansta “çocuk ve önyargı” konusunda bir örnek verilmiş. Arkadaşın çocuk eğitimi ile ilgili katıldığı konferanstaki bu örnekte, köpekbalıklarının önyargılarından bahsedilmiş. Şöyle ki;

Büyükçe bir akvaryum, ortadan cam bir bölme ile ikiye ayrılmış. Cam bölmenin bir yanına küçük köpekbalıkları konulmuş. Diğer bölmeye ise, köpekbalıklarının en lezzetli yediği bir başka cins balık bırakılmış. Aç köpek balıkları, karşıdaki bölmede bulunan diğer balıkları gördüklerinde saldırıya geçmişler, ama nâfile… Hızla avına saldıran köpekbalıkları, ortadaki cam bölmeye çarpıp geri dönmüşler. Bir süre kendi hâllerinde yüzmeye devam eden köpekbalıkları, ikinci bir hamle daha yapıp yeniden karşı bölmede bulunan balıklara saldırıya geçmişler, ama yine bir hayal kırıklığı... Çünkü her defasında ortadaki cam bölme, köpekbalıklarının karşı taraftaki balıkların yanına geçişine mani oluyormuş. Köpekbalıkları, haftalarca bu şekilde cam bölmeye çarpıp geri dönmüşler. Sonunda köpekbalıkları, diğer balıklara saldırmaktan vazgeçmişler. Tam da bu sırada köpekbalıklarını gözlemleyen davranış bilimi uzmanları, ortadaki cam bölmeyi kaldırmışlar. Cam bölmenin ortadan kaldırılması ile çok ilginç bir olay yaşanmış. Haftalarca karşı bölmede bulunan balıklara saldırmak için çırpınan köpekbalıkları, gayet aç oldukları hâlde ve diğer balıkları kendi yanlarına kadar yüzerek geldikleri hâlde, garip bir “önyargı” ile o balıklara saldırmamışlar. Böylece köpek balıklarında bir “önyargı” oluşmuş.

Örnek bu... Ve uzmanın, bu örnekten yola çıkarak vardığı sonuç da şu:

“Anne babalar çocuklarını terbiye ederken, koydukları yasaklardan hiç bir zaman tâviz vermemelidirler. Çocuk, yasakları çiğnemek istedikçe, tıpkı köpekbalığının karşı tarafa geçmek isterken çarptığı cam bölmeye çarptığı gibi, sizin cezâlarınıza çarpmalıdırlar. Böylece çocuklar, bir süre sonra -tıpkı köpekbalıklarında olduğu gibi- çok istedikleri bir şeyi elde etmekten vazgeçeceklerdir.”

Bu örneği dinledikten sonra çok üzüldüm. Zira çocuklar, köpekbalığı mı ki, böylesi bir deneyin sonucu, insanlar üzerinde de tatbik edilsin.

İnsanda akıl var, onur var, izzet var, kalp var, vicdan var… Köpekbalıklarında olmayan kim bilir daha nice garip hisler var!.. Çocuk, bir şeyi istedikçe anne-baba ona cezâ verecekmiş ve çocuk aldığı cezâların tesiri ile isteklerinden vazgeçecekmiş. Tamam, belki çocuk, cezânın korkusu ile o ân isteklerinden vazgeçse de, istekler, o çocuğun içinde, ölünceye kadar bir uhde olarak kalabilir.

Maâlesef günümüz çocuk terbiyesinde hâkim görüşler, çoğunlukla hayvanlar üzerinde yapılan deneylerin sonuçlarının insanlar üzerinde de kullanılmasıyla elde edilmiştir. Bu yüzden bugünün çocukları, dünkü çocuklar kadar mâsum ve mütevâzî değil!..

Düşünün lütfen, anne-babasının isteğini yerine getirmeyen bir çocuğun devamlı cezâ ve yasaklarla karşılaşması hâlinde, o çocuk, bir süre sonra -tıpkı bir köpekbalığı gibi-  isteklerinden vaz mı geçer, yoksa  aldığı cezâların yol açtığı “onur kırılması” ile yeni yeni yanlış davranışlara mı meyleder?  

 

1-Cezâ, Bir Başka Anormal Davranışı Tetikler[1]

Cezâ ile terbiye edilmeye çalışılan çocuklarda görülen en belirgin özellik, verilen cezânın çocuklarda yeni bir davranış bozukluğuna yol açmasıdır. Cezâ alan çocuk, her ne kadar kendisine yasaklanmış davranıştan o ân için uzak dursa da, cezâ almış olmanın verdiği bir tepki ile, yeni bir anormal davranışa yönelir. Bu durum gâyet insânîdir ve olması gereken bir durumdur. Çocuğun izzeti ve gururu kırılmamışsa, aldığı cezânın tesiri ile çocuk yanlış yapmaya (hatta bu sefer kasıtlı olarak yanlış yapmaya) devam eder.

Bir gün, bir okuyucumuzdan çok ilginç bir e-mail gelmişti. E-mailde bir anne, başından geçen şu olayı anlatıyordu:

“Ben, iki çocuk annesiyim. Büyük oğlum 7, küçük oğlum ise 4 yaşında. Benim problemim, büyük oğlumla idi. Oğlum, mahalledeki arkadaşlarından duyduğu çirkin söz ve küfürlü kelimeleri kullanmaya başladığında derdimiz başlamış oldu. Oğluma hangi cezâyı verdiysem kâr etmedi. Çocuk uluorta herkesin içinde bu çirkin sözleri söylemeye devam etti. Sonunda sabrım taştı ve kendisini bu alışkanlıktan vazgeçirebilmek için, ne zaman küfür etse ağzına çok acı bir biber sürmeye başladım. Oğlum, ne kadar çırpınsa da yere yatırıyor, elini-kolunu tutuyor, onu ağlata ağlata ağzına acı biber sürüyordum. Ve çok kısa sürede sonuç aldım. Oğlum, bir süre sonra acı biberin verdiği korku ile küfür etmeyi bıraktı. Ancak ilerleyen günlerde daha garip bir şey geldi başıma... Bir gün hanım arkadaşlarımı eve dâvet etmiştim. Sohbetler edilip çayların içildiği bir sırada 4 yaşındaki küçük oğlum, hanım arkadaşlarımın oturduğu koltukların karşısına geçerek, arkadaşlarıma ağza alınmayacak küfürler etmeye başladı. Hepimiz şok olduk... O sırada ne yapacağımı şaşırdım, bütün arkadaşlarıma karşı rezil olduğumu hissettim. Misafirlerimi gönderdikten sonra hırsla çocukların odasına girdim. Küçük oğlumun yakasından tutup:

“-Neden böyle bir şey yaptın? Kimden öğrendin, bu çirkin kelimeleri?!” diye sordum.

Aldığım cevap, beni bir kez daha şok etti. Meğer büyük oğlum, ağzını biberle yakmaya başladığım için bana karşı içten içe bir hırs duymaya başlamış... Verdiğim cezânın korkusu ile artık bir daha küfür etmeyi bırakmış, ama akşamları yatarken öğrendiği bütün küfürleri, küçük kardeşine fısıltı ile öğretmiş. Kardeşine, o gün “Hadi git, misafirlere bunları söyle!..” diyen de kendisiymiş. Şimdi anlıyorum ki, çocuklar, cezâ ile terbiye edilmemeli.”

Bu okuyucumuzun anlattığı olayda görüldüğü üzere, cezâ alan çocuk, kendi gururunu koruyabilmek için bir başka anormal davranışa doğru yol almıştır. Kendisine cezâ veren (annesine) tepki olarak, bildiği bütün küfürleri, dört yaşındaki kardeşine öğretmiş ve annesinin misafir kabul ettiği bir gün (güyâ) intikamını almıştır.

Her anne-baba ve eğitimci bilmelidir ki, “Cezâ, bir başka anormal davranışı tetikler.” Ve bunun sonu yoktur. Çocuk ne kadar cezâ alırsa, o kadar çok anormal davranış sergileyecektir.

 

2-Cezâ, “Utanma” Hissini Yok Eder

Çocuk terbiyesinin ana unsularından birisi, “utanma” hissinin kırılmadan çocuğun yetiştirilmesidir. Yani çocuğu “arsızlaştırmadan” ve “yüzsüzleştirmeden” yetiştirilmesi gerekir.

Halk arasında yaygın bir atasözünde, “Aç bırakma hırsız olur, çok söyleme yüzsüz olur, çok dövme arsız olur” denilmektedir. İşte bu atasözünde bir-iki cümle ile özetlendiği gibi, cezâ ile terbiye olan çocuklarda, “utanma” duygusu zedelenmekte, alınan cezâların tesiri ile çocuklar yüzsüzleşmektedirler.

Çocuğuna karşı fizîkî cezâ uygulayan anne-babalar bilmelidirler ki, çocuğun yediği her bir darbe, çocuğu “arsız”, işittiği her söz de onu “yüzsüz” yapmaktadır.

Bunun hâricinde altı çizilecek bir nokta da, sosyal cezâ alan çocuklarda görülen davranış bozukluğudur ki, kalabalıklar içinde cezâ alan çocuk, (eğer kendini savunma refleksini de geliştirmişse) ne söylerseniz söyleyin, bir süre sonra cezâ tesir etmemeye başlayacaktır. Çocuk, kalabalılar içinde aldığı cezâya karşı kendini otomatik savunma durumuna geçirecek, kendisine yöneltilen cezâ içeren sözleri dinlemeden, sadece kendini savunmaya çalışacaktır. Bunun hâricinde, kendinde savunma refleksini geliştirmemiş çocuklara kalabalıklar içinde verilen sosyal cezâlar ise, çocuğun içe kapanmasına ve muhtemel “sosyal fobi” duygusuna kapılmasına sebep olacaktır.

 

3-Cezâ, “Vicdan” Duygusunu Köreltir

Vicdan, tarafsız bir mahkeme gibidir. Doğruyu yanlıştan ayırt etme konusunda çok hassastır. İnsanın bütün bir ömrü boyunca kendisine en çok yardımcı olacak duygulardan biri de vicdandır. Ve ne yazık ki, çocuğu, cezâ ile terbiye edilmeye çalışmak, çocuğun bir ömür boyu kullanacağı bu hassas duyguyu tahrip eder.

Çocuk, kendisine cezâ verildiği sırada iç dünyasında oluşan yaralanmaların acısını duymamak için kendi duygularını devreden çıkartır. Çocuk cezâ aldığı esnada, bir bakıma duygusuz, hissiz olmak zorundadır ki, daha az yara alsın.

Bu şekilde cezâ ile terbiye edilen çocuklar, ileriki yıllarda dehşet verici olaylara acımasız ve vurdumduymaz bir rahatlıkla karışabilmektedirler. Zira böylesi çocuklar, çocukluk yıllarında öğrendikleri, “duygularını bastırma” ve “onları devreden çıkartıp hissizleşme” konusunda tecrübe sahibidirler. Herkesin vicdanını sızlatan birçok olay, bu tür çocuklar için gayet normal olabilir.

Tarihte adı “katliâm” yapmakla ve insanlığın başına belâ olmakla anılan ne kadar yönetici ve lider varsa, her birisinin çocukluğu analiz edildiğinde, çocukluk yıllarında vicdanlarının cezâ ve şiddetle öldürülmüş olduğunu görebiliriz.

 

4-Cezâ, “Ezilmişlik” Duygusu Oluşturur

Cezâ alarak yetişen çocukların en belirgin davranış sapması, “ezik ve silik” bir kişiliğe sahip olmalarıdır.

Çünkü cezâ vermek, bir güç gösterisidir. Ve cezâyı veren güçlü olan taraf, cezâyı alan taraf ise “zayıf” ve “güçsüz”dür. Ancak, insan psikolojisinde güçlüye boyun eğmek, kolaylıkla kabul edilen bir davranış değildir.

İnsan onuru, bir güç karşısında boyun eğmeyi çok rahatlıkla kabul etmez. Kendi üzerinde birinin güç gösterisinde bulunmasından hoşlanmaz. Ancak çaresizlik ânında, insan, kendisi üzerinde birilerinin güç gösterisine sessiz kalabilir. Tıpkı bunun gibi, çocuk da cezâ aldığı ân, kendisinden büyük ve güçlü birinin altındaki çaresizliğini hisseder. Kendisine cezâ veren kişiye onurluca başkaldırsa, belki de her başkaldırışında yeniden cezâ alacağı için, çaresizce kendisine uygulanan cezâlara boyun eğer. İşte bu boyun eğmeler, çocukta ezilmişlik duygusunu da beraberinde getirir.

 

5-Cezâ, Kontrolsüz Öfkeyi Körükler[2]

Öfke, her insanın içinde, zaten var olan bir duygudur. Öfke sayesinde insan, kendine yönelebilecek tehlikelerden korunur. Ancak öfke hissi kontrol altında tutulmaz ise, yıkıcı bir tesiri vardır.

İşte burada cezânın başka bir yan tesiri ile karşı karşıya geliriz. Zira çocukluk yıllarında alınan cezâlar, çocuğun içindeki öfke duygusunu artırır, bu duygunun her ân daha fazla tetiklenmesine sebep olur.

Çocuk, kendisine cezâ veren güçlü kişi karşısında duygularını ifade edemez ise, hırslanır, yumruklarını sıkar, dişlerini sıkar veya farklı fizîkî tepkilerle içindeki öfkeyi bastırmaya çalışır.

Cezâ almaya devam eden çocuklarda yapılan gözlemlerde görmekteyiz ki, çocuklar cezâ anında bastırdıkları öfkelerini -daha da şiddetli bir şekilde- başka yerlerde kullanmaktadırlar. Bunun yanı sıra, özellikle bir noktanın altını çizmekte fayda vardır ki, çocukluk yıllarında alınan cezâların içte oluşturduğu öfke ateşi, ergenlik yıllarında alev alır.

Günümüzde birçok öğretmen, okullarda öğrencilerin daha küçük yaşta, çok büyük öfke sahibi olduklarından şikâyet etmektedirler.

Şahsî gözlemlerimiz odur ki, okulda veya sosyal hayatta etrafına karşı saldırgan ve öfkeli davranışlar sergileyen çocuklar, maalesef âile içinde hep aşırı cezâlara mâruz kalmışlardır. (Devam edecek)

 

[1] Pedagogiek van de Levensloop, Rotterdam University (A University of Applied Sciences) (Reader)

 

[2] Pedagogiek van de Levensloop, Rotterdam University (A University of Applied Sciences) (Reader)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle