Okuyucularımla özellikle kitap fuarlarında görüşüyor, sorularına cevap verirken dertlerini de dinlemiş oluyorum. En son Üsküdar kitap fuarında dinlediğim bir hanımefendinin gözyaşlarıyla anlattığı vefâlı kadın anlayışını arz edeyim de bakın, ne zâlim beyler ve sâdık hanımefendiler yaşıyor bu dünyada görün.
“-Hocam, derdim derindir, bana bir yol göster!” diyerek başladı üç çocuk anası hanımefendi ve şöyle devam etti:
“-Kocam içki bağımlısı, gece yarılarına kadar meyhânede içiyor. Sonra da geliyor, kapıyı yumruklamaya başlıyor. Çocuklar duyup da huzursuz olmasınlar diye hemen kalkıp kapıyı açarak buyur ediyor, bir isteği olup olmadığını da soruyorum. Bazen yemek istiyor, akşamdan ayırdığım yemekle sofra kuruyorum. Bu defa beğenmiyor, bunlar beklemiş yemek, bana yeniden yap, diyor.
Hemen mutfağa giriyor, yemek hazırlamaya çalışıyorum. Arkamdan gelip hazırladığım yemeğe bakıyor, ben bunları yemem, başka yemek yok mu? diye söyleniyor. Ben de kazanabildiğim parayla ancak böyle yemek yapabiliyorum, sen yardımcı olursan istediğini alır yaparım deyince, kıyametler kopuyor, kazandığını başıma mı kakıyorsun, diyerek tencere tabak ne varsa mutfakta havada uçuşuyor. Çocuklar duymasın diye sesimi çıkarmamaya gayret ediyorsam da gürültüye uyanan çocuklarda bağrışmalar başlıyor, bir kıyamettir kopuyor!..”
“-Kocanızın işi ne? Nerede çalışıyor?”
“-Ne çalışması hocam?” diyor. “Geceyi meyhanede geçiren adam gündüz iş yapabilir mi? Akşama kadar horul horul uyuyor. Akşam tekrar çıkıyor arkadaşlarının yanına.”
“-Evin ihtiyaçlarını kim karşılıyor öyle ise?”
“-Ondan ümidim kesildiğinden komşulara ev temizliğine gidiyorum. Kocamın durumunu bilen komşular, sağ olsunlar ev işlerini bana yaptırıyorlar, evin ve çocuklarımın tüm ihtiyaçlarını kendim karşılıyorum. Hatta onun masraflarını da…”
“-Yani meyhane masraflarını da mı sen karşılıyorsun?”
“-Ne yazık ki öyle... Akşam çıkarken eşikte para istiyor, vermediğim takdirde bağırıp çağırmalar başlıyor, nâmus belâsı, istediğini vermek zorunda kalıyorum.”
Anlatılanları şaşkınlıkla dinlerken beni şoke eden yeni bir açıklama daha geliyor:
“-Bunların hiçbirisi mühim değil benim için…” diyor ve ekliyor: “Allâh’a şükürler olsun elim ayağım tutuyor, temizlik işlerinde de olsa çalışabiliyorum. “
“-Öyle ise bana neyi sormak istiyorsun? Senin için mühim olan nedir?”
“-Benim için mühim olan…” diyor, “kocamın bu hâli onu cehenneme götürecek. Çocuklarımın babasının cehenneme gitmesine vicdanım râzı olmuyor, onu cehennemden kurtarma çaresi yok mu? diye sormak istiyorum. Acaba evlerde temizlik yaparak kazandığım üç-beş kuruştan artırıp da kocamın adına sadaka versem cehennemden kurtulmasını sağlayabilir miyim? Sarhoş da olsa bu insan, kaderin bana yazdığı kocam ve çocuklarımın da babasıdır!.. Günümüzde düşene herkes bir tekme atıp geçiyor, ben ise tekme atıp gitmeyi vefâsızlık olarak görüyor, kucaklayıp kaldırmayı eş sadakatinin îcabı diye düşünüyorum!..”
Ben dinlediklerime daha fazla dayanamıyorum. Masanın üzerinde otuz kitabım dizili. İmzalatıp duâmı almak için bekleyenler var karşımda. Ayağa kalkıp onlara şöyle sesleniyorum:
-“Otuz kitaba imza atan elini öpüp, duânı almak istiyoruz” diyen okuyucularım! Eli öpülüp duâsı alınacak kimse ben değilim. İşte size eli öpülecek insan ve duâsı alınacak yılın hanımefendisi!.. Gelin de görün, âile içinde sabır nedir, sadakat nedir, kötü gün dostu vefâlı eş nasıl olurmuş, bakın? Düşene tekme atıp geçme yerine kucaklayıp kaldırma kahramanlığı nasıl oluyormuş görün!”
O günden bu yana bu hanımefendinin vefâlı eş tarifi kulaklarımda hep yankılanıyor.
“-Ne dersiniz, bu sabır ve sadakat anlayışına? Düşene tekme atıp geçme yerine sarhoş da olsa kucaklayıp kaldırma kahramanlığına? Ömür boyu hatırlanır mı âile içinde böylesine vefâ ve sadakat örneği tutum ve davranışlar? Nitekim ben unutamadım sarhoş kocaya karşı gösterilen bu sabır ve sadakat örneği tavırları!”
(Not: Bu yazı, “Kadınlar Gününde, Düşene Tekme Atmayan Bir Sadakatli Kadın Örneği!” başlığıyla Ahmed Şahin tarafından yazılmış ve 13 Mart 2013 tarihinde Zaman Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
YORUMLAR