Çanakkale’den Bir Katre: 15 Temmuz

“Allah yolunda öldürülenleri ölüler sanmayın; Bilakis, onlar diridirler. Rableri katında rızıklanmaktadırlar...” (Âl-i İmrân, 169)

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ?!

Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ!

Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hüdâ;

Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüdâ!

Bu vatan ki, şehid kanlarıyla defalarca sulanmış; bu vatan ki, cennete nice yiğitler uğurlamış, bu vatan ki, “vatan nedir” yedi cihâna haykırmıştır.

“Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır!” sözünü ispat etmek üzere kendini adamış yiğitlerin hiç bitmediği yerdir Türkiye...

Çanakkale’de yüz binlerce şehidi ile bu vatana düşman eli değdirmeyen aziz milletin, o günlerde neler yaşadığını ciltlerce kitaptan okuyabilsek de o günü yâd etme bâbında şu kıssa ne çok şey anlatır bize:

Çanakkale Muhârebesi günleriydi. Rumeli Mecidiye Bataryası düşman gemilerinden yapılan bombardımanlarla târumâr olmuştu. Raporu alan Müstahkem Mevkii Kumandanı Cevat Paşa, Çimenlik İskelesi’nden motoru ile bataryaya geçti. Durum vahimdi. Bir top hâriç, bütün toplar kullanılmaz hâle gelmiş, personelin çoğu şehit olmuştu. Bunlardan kimisi canlı canlı toprak yığınları altında kalmıştı. Yaşayanlar da yaralıydı. Paşa, biraz ileride yere uzanmış, nefes alıp veren bir erin yanına yaklaştı, şefkatle:

“-Evlâdım yaralı mısın?” diye sordu.

O yiğit Mehmetçik, vakur bir şekilde:

“-Hayır kumandanım!” dedi.

Cevat Paşa, biraz daha dikkatle bakınca yaralı askerin gözlerinin görmediğini anladı ve:

“-Evlâdım, gözlerin!..” diye bir şeyler söyleyecek oldu, fakat o fedâkâr, mübarek vatan evlâdı, hâlinden memnun şekilde şöyle dedi:

“-Üzülmeyin kumandanım; gözlerimi, göreceklerimi gördükten sonra kaybettim...”

Bu sözlerdeki muazzez ruh ve şuur, Paşa’yı ağlattı. O yiğidin, “göreceklerimi gördüm” dediği, İngiliz zırhlısı Queen Elizabeth’e iki isabet kaydedilmesiydi.

İstiklâl şairimiz Mehmed Akif Ersoy da “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde, o günleri şöyle anlatır:

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;

O ne müthiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,

Boşanır sırtlara, vâdîlere, sağanak sağanak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,

Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sînelere,

Sürü hâlinde gezerken sayısız tayyâre.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...

Kahraman orduyu seyret ki, bu tehdîde güler!

Kendini unutmuş, tek gayesi dîni, vatanı, milleti, nâmusu ve bayrağı olan, bunlara gelecek saldırıya karşı canını hiç düşünmeden siper eden yiğitlerin kanlarıyla kaç defa sulanan bu vatan toprakları, geçtiğimiz yılın (2016) 15 Temmuz’unda, Çanakkale rûhunun hâlâ dipdiri durduğunu, dosta-düşmana göstermiştir. 15 Temmuz’u ve şehidlerimizi andığımız bu günde, Çanakkale’yi de anmasak olmazdı. Nitekim Çanakkale’den bir katredir, 15 Temmuz...

Bu vatan topraklarında yaşayanlarca hiçbir zaman unutulmayacak olan, kimileri için “kara gece” diye tarif edilse de kimilerine vuslatın ikram edildiği o gecenin yıldönümündeyiz.

15 Temmuz ne anlatır bize? Neleri haykırır?

Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, büyüğüyle küçüğüyle, hiçbir fark gözetmeden, hiçbir tereddüt göstermeden hep birlikte sokaklara dökülen bu aziz milletin o gecede yazdığı tarih, bu vatan toprakları için en az Çanakkale Zaferi kadar önemlidir.

Daha önce tarihinde bir benzeri daha görülmemiş hâinliğe mâruz kalan, kendi öz sermayesi ile alınan tankın, tüfeğin namlusunun bizzat kendisine doğrultulduğu bu asîl millet, o gece kim olduğunu, temellerinin nerelere dayandığını; vatanın, bayrağın ve nâmusun nasıl müdafaa edileceğini bir kez daha göstermiştir. Ve haykırmıştır gür sesi ile: Vatan sevgisi, îmandandır.

Uzun uzun anlatılacak pek çok örnek olsa da o geceyi anlamak için, Ömer Halisdemir’in yiğitliğini hatırlamak yeterli olur. Abdullah Tayyip Olçok’un babası ile beraber Hakk’a yürüyüşü, neler anlatır anlayana... Halil Kantarcı’nın içindeki şehidlik arzusunu hissetmemiz yeter bize...

Sakın kader deme! Kaderin üstünde bir kader vardır.

Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır.

Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır!

Göklerden gelen karara boynunu uzatan bir nesil çıkar. Gözünü budaktan esirgemez, topun, tankın, kurşunun üzerine yürür, korkmadan, çekinmeden… Hattâ koşarcasına… Bu bir kişinin destanı değildir. Bir halkın, elele verip kendi istiklâlini ve istikbâlini korumasının destanıdır. İhanete, düşmanlığa, vefâsızlığa meydan okumasıdır. Hakka, hakikate, birliğe, kardeşliğe, dostluğa sahip çıkması ve bu uğurda bütün sevdiklerini, bir an bile düşünmeksizin arkada bırakabilmesidir.

Doğru; 15 Temmuz ana-babayı evlâdından, eşleri birbirinden ayıran, hiçbir şeyden habersiz cennet güzeli yavruları yetim ve öksüz bırakan, dünya hayatında yaşanacak her türlü güzelliği âhirete erteleyen bir gündür.

Ancak 15 Temmuz, şehâdet sevdâlılarını Allah Teâlâ ile buluşturan, perdeler arkasında düşmanlık edenlerin maskelerini yırtan, korkak hâinlerin elindeki silahları alıp gerçek sahiplerine, millete veren büyük ve şerefli bir gündür.

15 Temmuz, “Ben küçüğüm!”, “Ben kadınım!”, “Ben yaşlı ve sakatım!” mazeretlerine sığınmadan; bir milletin topyekün vatanına sahip çıkmasıdır.

Artık bu toprağın kârıdır; şehidlerin narin, zarif bedenlerine bürünmek…

Geride kalanların kârıdır; şehidleri ile övünmek…

Bu vatanın kârıdır; îmanlı gönüllerce sevilmek…

Mehmed Akif  Ersoy’un mısralarıyla yazımızı nihayetlendirirken Rabbimizden niyâzımız odur ki, bu millete bir daha 15 Temmuz gibi çetin bir imtihan yaşatmasın. Güzel vatanımıza kurulan hain tuzakları, kuranların başlarına çevirsin. Mazluma kol-kanat geren, zâlime en sert yüzünü göstermekten çekinmeyen bu milleti iki cihanda âzîz eylesin. Âmin.

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından,

Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat îmân?

Âsım’ın nesli… Diyordum ya… Nesilmiş gerçek,

İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle