Büyüklere Masallar dört lastik

Bir varmış, bir yokmuş.

Bu dünyada gerçekleri, çocuklar kadar iyi anlayan hiç kimse yokmuş. Masallar gerçekleri, gerçekler de masalları anlatınca; büyüklerin işi sayılmayacak kadar çokmuş.

Evvel zaman içinde, kendi hâlinde yaşayan yaşlı bir adamla karısı varmış. Kimi kimsesi olmayan ihtiyarların, zor da olsa geçimlerini sağladıkları külüstür bir kamyonetleri varmış.

Yük taşırmış yaşlı adam. Kamyoneti de kendi gibi yaşlı olduğundan sık sık arıza yaparmış. Yenilemek bir tarafa, doğru düzgün bakımını bile yaptıramazlarmış. “En azından lastikleri yenilesek” dedikleri bir zamanda yaşlı adamın karısına bir miktar miras kalmış. Masal bu ya, kalan  miras dört lastik alacak kadarmış.

 Birgün öğle vakti; yaşlı adam yine kamyoneti yüklemiş, yola düşmüş ki... O da ne? Yola âniden bir kedi yavrusu fırlamış. Bir anda ne yapacağını şaşıran adam, kediyi ezmemek için direksiyonu yolun kenarındaki tarlaya doğru kırmış. Ortalık toz duman içinde kalmış. Az sonra adamcağız toparlanıp kamyonetten inince ne görsün? Yükün tamamı ziyan olmuş. Daha  da kötüsü, tarlanın kenarındaki  çalılar  kamyonetin bütün tekerleklerini patlatmış.

Zavallı adamcağız kamyoneti olduğu yerde bırakıp, doğru yükün sahibine gitmiş. Olanı biteni anlatıp cebindeki parayı uzatmış:

“–Hakkınızı helâl  edin. Malınız benim yüzümden ziyan oldu. Bu para zararı karşılamaz biliyorum. Geri kalanını çalışır öderim.” demiş.

Demiş, ama artık dört lastiği de patlamış kamyonetiyle nasıl çalışır da, nasıl ödermiş?

Elleri cebinde, başı önünde, yorgun ve çaresiz eve gelmiş. Bahçe kapısından içeri girmiş ki ne görsün? Dört tane gıcır gıcır kamyonet lastiği.

Avazı çıktığı kadar bağırmış:

“–Hanım! Hanım!  Bu ne? Hanım! Sana diyorum!”

Yaşlı kadın koşmuş :

“–Ne oluyorsun bey?  Deprem mi oldu? Yangın mı çıktı? Niye bağırıyorsun?”

“–Bu ne diyorum hanım! Bu ne?”

“–Lastik”

“–Lastik olduğunu görüyorum yahu. Nereden geldi? Kim getirdi desene?”  

“–Demeye fırsat mı bıraktın? Elimi ayağımı birbirine dolaştırdın adam. Az önce lastikçi geldi. «Bunlar sizin teyzeciğim!» dedi.”

Yaşlı adam telaşla :

“–Ben lastik falan almadım ki hanım!.. Yolda kaza yaptım. Kaza da değil. Onun gibi bir şey işte. Yahu hanım, lastiklerin parasını birine vermek zorunda kaldım. Lastik almadım.”

Kadın gülmüş:

“– Sen aldın dedim mi bey? Lastikler hediye.”

“–Deli olacağım şimdi. Kim, bize yok yere hediye etsin, koca lastikleri?”

“–Yok yere deme hemen. Bir şey var ki hediye geldi.”

Yaşlı kadın derin bir nefes almış önce. Sonra anlatmış:

“–Bu gün öğle vakti lastikçi, dükkânında oturuyormuş. Uyuyor muymuş, uyanık mıymış ikisinin arası bir şey. Kendi de hatırlamıyor. Dükkâna bir adam gelmiş. Şöyle derin bakışlı, rüya gibi bir adam.”

“–Sonra?”

“–Sonra cebinden bir deste para çıkartmış. Masanın üstüne koymuş. Dört tane kamyonet lastiği istemiş. Bizim evi işaret edip hediye olduğunu söylemiş.”

“–Ya sonra hanım? Sonra?”

“–Sonrası, geldiği gibi gitmiş. Bey! Lastikçi bize gelirken para hâlâ masadaymış.”

“–Allah, Allah... Kimmiş? Neymiş? Adını söylememiş mi? Niye bunu yapmış, dememiş mi?”

“–Dur hele. Ne demişti lastikçi? Hün mu... Hüs mu... Buldum bey, buldum. Hüreyre’ymiş adı. Ebû Hüreyre.”

Yaşlı adam zıpkın yemiş gibi ayağa fırlayınca karısı şaşırmış:

“–Ne oldu bey? Tanıdın mı yoksa?”

 Gözyaşlarını tutamamış adam. Karmakarışık duygularının arasına karışmış sesi:

“–Hüreyre... Ebu Hüreyre... Kedilerin babası yani...”                       

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle