Günleri sayılı olan insanın en mühim sermayesidir zaman… İnsan, ömrü boyunca nasibi kadar, lütuf görür bu dünyada… Rabbimize nihayetsiz hamd ü senâ ederiz ki, bir büyük lütuf, bir büyük hazine olan, “haram ay”lardan bir tanesi ve yılın son ayı Zilhicce Ayı’nın eşiğindeyiz.
Hac ibadetinin son on gününü içinde barındıran ve bizlere “Kurban” vasıtasıyla Rabbimize yakınlık vesilesi kılınan bu mübarek ayda; yapılacak olan her türlü taat, ibadet, tevbe ve istiğfar; diğer günlere göre kat be kat fazla kazanç sağlayan kurtuluş reçeteleridir.
Rasûl-i Ekrem Efendimiz, bu mübarek ayın, bilhassa “ilk on günü”nün önemine dikkat çekmiş ve bu zamanlarda yapılan sâlih amellerin, diğer zamanlarda yapılandan çok üstün olduğunu şöyle dile getirmiştir:
İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-’dan rivayet edildiğine göre Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“Başka günlerin hiçbirinde işlenecek sâlih ameller, şu günlerde, yani Zilhicce’nin ilk on gününde işlenen sâlih amellerden Allâh’a daha sevimli değildir.”
“-Allah uğrunda yapılacak cihad da mı üstün değildir, ey Allâh’ın elçisi?” dediler.
“-(Evet) Allah yolunda yapılacak cihad da… Ancak malını ve canını tehlikeye atarak cihâda çıkan, şehîd olup dönmeyen kimsenin cihâdı başka... (O, bundan üstündür.)” buyurdu. (Buhârî, İydeyn 11; ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Savm, 61; Tirmizî, Savm, 52; İbn-i Mâce, Sıyâm, 39)
Zilhicce Ayında Oruç:
Peygamber Efendimiz -aleyhissalâtü vesselam-, Zilhicce ayının ilk on gününde oruç tutmuş ve bugünlerin fazîletine binâen bütün müslümanlara da bu orucu tavsiye etmiştir:
“…Bugünlerden her birinin orucu, bir senenin orucuna, gecelerinden her birinin ihyâsı da, Kadir gecesinin ihyâsına muâdildir.” (Tâc Tercemesi, 2/157; Tirmizî’den)
Bilhassa ilk on günün sonuna denk gelen Arefe gününde tutulan orucun geçmiş ve gelecek yılın günahlarının affına vesîle olacağını bildirilmiştir. (Bkz: Tâc Tercemesi, 2/157; Ebû Dâvud, Neseî, Ahmed bin Hanbel’den)
Teslimiyet ve Samimiyet Sınavı: “Kurban”
Kurban, Rabbimizin emri, Peygamber Efendimizin sünneti, Halîlu’r-Rahman olan İbrahim -aleyhisselâm-’ın hatırasıdır. Nitekim o yüce peygamber, ciğerpâresi evlâdını kurban etmekle imtihan edildi. Sonunda hem kendisi, hem de oğlu Hazret-i İsmail -aleyhisselâm- bu büyük imtihanı yüz akı ile geçtiler.
Hac Sûresi’nin 34. âyet-i kerîmesinde şöyle buyrulur:
“Biz, her ümmete -(kurban kesmeye uygun) hayvan cinsinden kendilerine rızık olarak verdiklerimiz üzerine Allâh’ın adını ansınlar diye- kurban kesmeyi gerekli kıldık. İmdi, İlâhınız, bir tek İlâh’tır. Öyleyse, O’na teslim olun. (Ey Peygamber!) O ihlâslı ve mütevâzi insanları müjdele!”
Kurban, biz müslümanlar için bir takvâ, bir teslîmiyet, bir samimiyet imtihanı olduğu kadar; Yüce Kudret karşısında da “aczini itiraf” ederek O’nun bizlere ihsan ettiklerinden verebilmek hususunda büyük bir fırsattır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:
“Âdemoğlu kurban bayramında Allah için kurban kesmekten daha güzel bir iş yapmış olamaz” (Tirmizî, Edâhî, 1)
Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyenleri “Mescidimize yaklaşmasın!” (İbn-i Mâce, Edâhî, 2) diyerek kendisinden ve mescidinden uzaklaştıran, kendisi için bir kurban, ümmeti için ayrı bir kurban kesen Yüce Nebî’nin ümmeti olarak bizlerin de bu yüce ibadete gereken değeri vermemiz îcâb eder. Maddî durumumuz yerindeyken sudan bahanelerle kurban vecîbesini yerine getirmememiz düşünülemez. Mesele sadece bir hayvanın kesilmesi değil; aksine Allâh’ın bir emrini, O’nun istediği şekilde yerine getirme şuur ve mutluluğudur.
Cenâb-ı Hak, kesilen hayvanların etlerinin bir kısmının da infâk edilmesini, fakir, garip, komşu ve akrabanın bu etlerden istifade etmesini uygun görmüştür. Dolayısıyla her bir kurban, aynı zamanda gülen yüzler ve çeşit çeşit yuvalara dolan bayram sevinci demektir.
Kurbandan çıkarılacak en büyük ders ise; nefsin aşırı isteklerinin Allah uğrunda kurban edilmesidir:
Mevlânâ Hazretleri, Mesnevî’de şöyle buyurur:
“Ey imam, tekbirin mânâsı şudur:
«Ey Rabbim, biz Senin huzurunda kurban olduk.»
Kurban keserken, «Allâhu Ekber!» dersin. Nefsi kurban ederken de böyle demelidir insan… beden İsmail gibidir, can ise İbrahim gibi… Can, koca beden üstüne tekbir getirir; Beden, şehvet ve hırstan kesilir.
Namazda «Bismillâh» denilerek kurban edilir.”
Hakikî Bayram
Dünya bayramları âhiret bayramlarını hatırlatmaktadır. Nitekim denilmiştir ki:
“Dünyadayken müslümanların bayramı olan her gün, âhirette de bayramları olacak. O günlerde toplanıp hep beraber Rablerini ziyarete gidecekler. O da onlara tecellî edecek, cemâlini gösterecektir. Onun için Cuma gününe cennette “yevmu’l-mezîd” (ziyâdelik, fazlalık günü) adı verilecektir.
Cennet ehli, Rablerini ziyaret için Ramazan ve Kurban bayramlarında toplanırlar. Bu, cennet ehlinin avâmı içindir. Cennetin havâssı (seçkin tabakası) ise, her günü bayram olarak kutlayarak sabah ve akşam olmak üzere her gün Rablerini ziyaret ederler. Havâs için dünyadaki her gün bayram olduğundan, cennetteki günlerinin tamamı da onlar için bayram olacaktır. Ehassu’l-havâssa gelince, onların her nefesi bayramdır!” (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, Terc: Heyet, Erkam Yayınları, c: 5, sh: 192)
Gönül ehli Fuzûlî’nin de dediği gibi:
“Yılda bir kurban keser halk-ı âlem iyd içün,
Dem be dem saat be saat men Sen’in kurbânınem!”
Rabbimiz, bu satırlarda ifadesini bulan, hakikî bayramlara ermiş kulları arasına bizleri de dâhil eylesin. Ömrümüzün sonunu, rızâsına ve cemâline vuslat bayramı kılsın. Âmîn!
YORUMLAR