Bahçıvan, eline makasını almış, yüzünde hafif tebessüm, îtinayla bahçedeki ağaçları buduyordu. Aynı tebessüm, ağaçların yüzünde de vardı sanki... Bu sırada bahçeye çıkan çocuk, telâşla annesine seslendi:
“-Anne, anne! Bu bahçıvan, ağacımızı kesiyor; baksana kepkel yaptı!”
Gülümseyerek çocuğunu kucaklayan anne:
“-Yavrum ağaca dikkatlice bak, yüzünde hoş bir tebessüm var. Hâlinden ne kadar memnun, görmüyor musun?” diye onu tesellî etti.
Çocuk hayretle:
“-Evet, gülüyor sanki… Ama anne, bahçıvan amca onun dallarını kesiyor, canını yakıyor. Bu ağaç nasıl böyle mutlu olabiliyor?” diyebildi.
Anne anlatmaya başladı:
“-Bak yavrum, bahçıvan amca, işini biliyor. Bu ağaca, artık faydası olmayacak, onun gelişmesini engelleyecek, kurumuş dalları kesiyor ki; ağaç daha çok büyüsün, gelişsin, meyve versin.”
Çocuk, şaşkın bir ağaca, bir de bahçıvana baktıktan sonra:
“-Anladım anneciğim. Bu ağaç daha da güzelleşeceğim, çok meyve vereceğim diye mutlu. Bahçıvan amca da ağaca faydalı olduğu için sevinçli…”
Anne, çocuğunun başını okşadı ve anlatmaya devam etti:
“-Yanımızdaki bahçeyi, Rıfat amcanlar almadan önce oradaki ağaçların durumunu hatırlıyor musun?”
Birkaç saniye düşünen çocuk:
“-Evet, ağaçlar kurumuştu. Yüzleri hiç gülmüyordu, çok mutsuzlardı.” dedi.
“-Çünkü onlara bakım yapan, zamanı gelince budayan bir bahçıvanları; o ağaçlara ancak yük olan, hiçbir faydası olmayan dallarından kurtaracak birisi yoktu. Büyümelerini engelleyen ağaçların nasibi olmaktan çıkmış o dalları, bir rüzgâr kopardı; fakat canları çok yandı, üzülüp ağladılar. Sonra o dalları, rüzgâr nereye savurdu kim bilir…” dedi anne…
Çocuk, dikkatle annesini dinliyordu. Bunu fırsat bilen anne devam etti:
“-Hani geçen gün baban, zekât parasını ayırmıştı ya, mahallemizdeki ihtiyacı olan komşumuza vermek için… Kardeşin de bizim paramızı niye başkasına veriyorsun demişti ya…”
“-Evet, ben de kızdım babama, paramızı boşa harcıyor diye…”
Tebessüm eden anne, sözlerine kaldığı yerden devam etti:
“-Yavrum biraz önce ne konuştuk seninle, bir düşün. Budanan ağaca üzülmüştün… Ağacın budanması gerekmeseydi, bahçıvan amca, o ağacın dallarını kesmezdi. Cenâb-ı Hak da bize faydası olmayacak hiçbir şeyi kullarından istemez. Yüce Rabbimiz, yeteri kadar malı-mülkü olan kullarına zekât vermelerini emrediyor. Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurmuş Rabbimiz:
“Mallarında; (ihtiyacını arz ederek) isteyen ve (utanıp isteyemediğinden) mahrum kalanlar için belli bir hak vardır.” (el-Meâric, 24-25)
Yani babanın zekât için ayırdığı o paralar, bizim değil, muhtaçların hakkı. Tıpkı budanan ağaç gibi; verdiğimiz o zekât da rızkımızı bereketlendirecek, kazancımızı temizleyecek. Baban, o parayı ihtiyacı olan komşumuza vermese bile bize bir faydası olmayacak; çünkü o bizim nasibimiz değil. Bir hırsız gelir çalar ya da boş şeylerle israf edilir. O zaman çok üzülürüz. Şimdi ise mutluyuz, zekâtımızı verip Allah Teâlâ’nın bize verdiği mülkü, O’nun rızasına muvâfık harcayıp, kazancımızdan ihtiyacı olan bir gariban yararlandı diye… Ayrıca Allah rızâsı için verilen hiçbir şey azalmaz, aksine artar, çoğalır. Hem budanmayan ağacın, ona yük olan dallarını rüzgâr canını yakarak kopardı. Eğer zekâtımızı vermeseydik budanmayan ağaç gibi olacaktık.”
Çocuk, heyecanla söze karıştı:
“-Anladım anneciğim; babamın parası, budanmış ağaç gibi temizlendi, seneye daha çok ve bereketli olacak. Biz de ihtiyaç sahiplerine daha fazla verip mutlu olacağız, canımız yanmayacak değil mi?”
Anne gülümseyerek:
“-Evet, benim akıllı oğlum. Sahip olduğumuz her şey, yüce Yaratan’ın bize emâneti… Bizim ağaçları, bahçıvan amcaya emanet ettiğimiz gibi… Zamanı gelince ağacımızı buduyoruz; yani zekâtımızı veriyoruz. Eğer zekâtımızı vermeyip cimrilik yaparsak; Allah Teâlâ’nın bize verdiği rızkın budanmayan ağaç gibi kuruyup heder olmasına sebep oluruz.” dedi.
Çocuk, bu kez kararlı bir tavırla:
“-Anneciğim benim oyuncaklarımdan birkaç tanesini oyuncağı olmayan çocuğa vereyim, o da oynasın.” dedi. Annesi de:
“-Olur oğlum, içeri girince bakalım. Yeni oyuncaklarından bir paket yapıp verelim.” karşılığını verdi.
Sonra anne ve çocuk, huzurla birbirlerine sarılarak eve geçtiler.
* * *
İslâm, iyilik ve güzellik dînidir. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına muvâfık yaşanan her evde ancak huzur, mutluluk ve ferahlık olur. Rabbimiz, bizleri rızkımızı temizleyip rızâsına uygun tasarruf edenlerden eylesin! Âmîn!
YORUMLAR