Kitaplarla aranız nasıl?
Kitap okumayı sever misiniz?
Ne sıklıkla kitap okursunuz?
Okuduğunuz bir kitabı değerlendirirken nelere dikkat edersiniz?
Bu yazı, elbette sizinle kitap üzerine yaptığımız bir mülâkat olmayacak. Bu yazı, derdini gönlümde hissettiğim kitap ile ilgili olarak sizin de gönlünüzde bir sızı oluşması için kaleme alınmıştır. Fakat sizden istirhâmım şudur ki, yazının girişinde sorduğum soruları yazının sonunda tekrar cevaplamanız…
Bir kitap düşünün ki, yazarı da sizsiniz, okuyanı da siz…
“-Nasıl olur? Ben kitap yazmayı bilmem ki!” demeyin sakın!
Her gün bir sayfalık yazı yazdığınızı ve ömrünüzün sonunda bu kitabı tamamladığınızı söylesem size?
Okuma-yazmanız yok mu?
Şu an bu yazıyı sadece dinliyorsanız, siz de merak etmeyin. O kitabın okuyucusu bütün uzuvlarımız olacak ve okunmadık tek bir satırı kalmayacak.
Cenâb-ı Hak, İsrâ Sûresi’nin 13 ve 14. âyet-i kerîmelerinde şöyle buyuruyor:
“Her insanın amelini boynuna bağladık, kıyâmet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir kitap çıkarırız. (Sonra da ona:)
«Kitabını oku, bugün nefsin sana hesap sorucu olarak yeter!» (denilir).”
Kitabımızın adı: “Hayat kitabı”…
Her birimizi, bu yazıyı okuduğunuz/dinlediğiniz şu anda dahî, o kitaba kaydeden, yaşadığınız hiçbir saniyeyi atlamadan karşımızda bulacağımız, okuyacağımız bir hayat kitabı…
Yine Rabbimiz buyuruyor:
“Ve hepsi sıra sıra Rabbinin huzûruna çıkarılmışlardır. Andolsun ki sizi ilk defasında yarattığımız şekilde Bize geldiniz. Oysa size vaad edilenlerin tahakkuk edeceği bir zaman tayin etmediğimizi sanmıştınız, değil mi?
Kitap ortaya konulmuştur. Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün.
«-Vay hâlimize, bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!» derler.
Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (el-Kehf, 48-49)
Havf ve recâ, yani korku ile ümit arasında okuyacağımız bir kitap bu… Yer yer gözyaşlarına boğulacağımız… Kimi zaman “İyi ki yapmışım!” diyeceğimiz…
Farklı ruh hâllerine bürünsek de en sonunda pişmanlığı ziyadesiyle hissedeceğimiz koca bir kitap…
Öyle koca bir kitap ki… Peygamber Efendimizin haber vermesiyle, “bazen bir kişi aleyhine sadece 99 defter (kitap) açılacak ve her bir defterin boyu, gözün görebildiği bir mesafede” olacak… (Bkz: Tirmizî, Îman, 17/2639)
Aynı şekilde:
“-Herkes mi pişman olacak?” derseniz, onun cevabını da en güzel kul olan Sevgililer Sevgilisi Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den dinleyelim. O İki Cihan Seyyidi:
“–Ölüp de pişmanlık duymayacak hiç kimse yoktur.” buyurmuştur.
“–O pişmanlık nedir yâ Rasûlâllah?” diye sorulduğunda:
“–(Ölen), muhsin (ihsan sahibi, iyi) bir kişi ise, bu hâlini daha fazla artıramamış olduğuna; şâyet kötü bir kişi ise, kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevabını vermişlerdir. (Tirmizî, Zühd, 59/2403)
Hayatın vedâ kapısından çıkıp, ebediyet kapısından içeri girdiğimizde başlayacak, yaşadığımız hayata dair yansımalar… Hattâ çıkış kapısında yaşayacaklarımıza bile şu anda yaşadıklarımızın akisleri vuracak ve:
“Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle diriltilirsiniz.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, V, 663) hadîs-i şerîfince hem son nefesimizde yaşayacaklarımızı, hem de âhiret hayatında karşımıza çıkacakları; yani kitabımızda neleri okuyacağımızı tahmin etmek o kadar da zor olmasa gerek!.
Hasan-ı Basrî Hazretleri, bu “hayat kitabı” ile ilgili olarak şöyle der:
“Senin önüne bir sahife serilir ve iki de melek tayin edilir. Bunlar insanın sağ ve sol tarafındaki meleklerdir. Sağındaki melek iyiliklerini, solundaki melek kötülüklerini yazar. Nihâyet ölünce kıyâmet gününde çıkarılana kadar sahifen dürülüp beraberinde kabre konur.”
Yani insan sekerât hâline gelince, amel defterini dürerler. Tekrar diriltilince tekrar onu açarlar ve insanın eline verirler.
O günün dehşetini az da olsa tahayyül edebilmemiz için şu rivâyeti hatırlamamız yerinde olacaktır:
İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- ve Mukâtil derler ki:
“Cehennem, yetmiş bin yular ile çekilerek getirilir. Her yulara yetmiş bin melek asılır ve nihâyet Cehennem kaynar ve uğuldar hâlde, Arş’ın sol tarafına konur. Cehennem kâfirlere olan öfkesinden coşup kabarır. Cehenneme bırakılsa, mahşerde toplanan herkesi yakacak gibi kükrer. Korku ve heybetten bütün peygamberler ve velîler diz üstü yere çöker ve: «Nefsî, nefsî/canım, canım!» derler.” (Kurtubî, XX, 56)
O hâlde kendi kitabımızı okuyacağımız o gün gelmeden evvel, “Ölmeden evvel, ölünüz!”düsturunu tekrar tekrar hatırlayalım!.
Ve bir kez daha Hazret-i Ömer’in, “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” sözünü hatırlayalım.
Cenâb-ı Hak, kitabını okuduktan sonra, müjdelerin en güzeli olan şu hitâbı duyanlardan eylesin bizleri:
“Ey huzura kavuşmuş nefis!
Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön.
(Seçkin) kullarım arasına katıl,
Ve Cennetime gir!” (el-Fecr, 27-30)
YORUMLAR