Boşanma sebepleri ve çözüm yollarını, tecrübe ve araştırmalarımızın rehberliğinde, gücümüz yettiğince madde madde işlemeye çalıştık. Bu çalışmayla, henüz yuva kurmamış olanlar dâhil olmak üzere, bütün okuyucularımız açısından, mesut bir âile yuvasının inşâsında dikkat edilecek hususlara, karınca kararınca ışık tutmayı hedefledik. Hastalıklardan önce koruyucu hekimliğin ehemmiyeti gibi, muhtemel imtihan ve problemlerden önce fertleri bunlara hazırlamayı ve bu hususta bir şuur oluşturmayı temennî ettik.
Lâkin; yazılarımızın başında da[1] değindiğimiz gibi, elden gelen bütün çarelere başvurulsa bile; evlilik cehennem hayatına dönmüş ve katlanılması imkânsız bir safhaya gelinmişse, boşanma gerçekleşebilir.
Mevzuu nihayete erdirmeden önce, boşanma aşaması ve sonrasında îtinâ gösterilmesi gereken hususların belli başlılarına kısaca değinmek istiyorum.
Öncelikle bu aşamaya gelen kardeşlerimizin, ellerinden gelen her yolu denediklerine dair bir vicdan muhasebesi yapmalarını tavsiye ederim. Bunun için:
- a) Kararın öfke anında ya da âniden verilmiş olmaması,
- b) Eşlerin, âile dışındaki akraba, yakın ve benzerlerinin yanlış yönlendirmelerinin tesiri altında kalmış olmaması,
- c) Başbaşa olarak bütün problemlerin, sâkin, soğukkanlı ve karşı tarafı yargılamaktan kaçınarak masaya yatırılmış olması,
- d) Kendi aralarında çözülememiş meseleler için, her iki tarafın âilelerinden işin ehli (üslubu güzel, bilgi ve görgüsü yeterli, yapıcı tutum sahibi) birer “hakem” tayin ederek, tarafsız bir bakışın sağlanması mühimdir. Bununla ilgili âyet-i kerîmeyi hatırlayalım:
“Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin âilesinden bir hakem, kadının âilesinden bir hakem gönderin. İki taraf arayı düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz Allah, hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır.” (en-Nisâ, 35)
- e) Uzlaşmaya yardımcı bir hakem bulunamaması ya da bu durumun yeterli olmaması durumunda; çoğu zaman bundan da önce, mütedeyyin bir uzmana müracaat edip, tavsiyelerine uyulmuş olması zarurîdir. “…Onların işleri, aralarında danışma iledir…” (eş-Şûrâ, 38) âyeti gereğince istişâre, ihmal edilmemesi gereken bir adımdır.
Bu ve benzeri muhasebeler yapılmadığı takdirde, böyle hayatî bir kararın, sağlıklı olarak alınamamış olması ihtimali yüksektir ve pek çok pişmanlık ardı ardına gelebilir.
* * *
Boşanma seçeneğinin kaçınılmaz bir mecburiyet olduğu kanaati hâsıl olduğunda; göz ardı edilmemesi gereken başka hususlar söz konusu olacaktır. İyilikle ve güzellikle bir arada yaşamaya devam etmek mümkün olmadığında, boşanmanın da iyilik ve güzellikle gerçekleşmesini Rabbimiz defalarca emretmiştir, yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de…
“(Dönüş yapılabilecek) boşama iki defadır. Sonrası ya iyilikle geçinmek; ya da güzellikle bırakmaktır.” (el-Bakara, 229)
“Kadınları boşadığınız ve onlar da bekleme sürelerini bitirdikleri zaman, ya onları iyilikle tutun yahut iyilikle bırakın. Haklarına tecavüz edip zarar vermek için onları tutmayın.” (el-Bakara, 231)
Bu âyetin tefsirine baktığımızda, zaman zaman yaşanan ciddî bir başka problemi Rabbimizin yasakladığını anlıyoruz. Şöyle ki:
“İddetini tamamlamış bulunan boşanmış kadınlarla ilgili olarak ya iyilikle evlilik hayatına dönmek ya da yine «iyilikle, gönül hoşluğu ile, birbirini incitmeden» ayrılmak tavsiye edilmektedir.
Kocaların, boşama haklarını kötüye kullanarak sevmedikleri veya kendilerini sevmeyen, iyi geçimi ve mutluluğu paylaşamadıkları eşlerini sırf onlara zarar vermek, intikam almak, başkalarına yâr etmemek… için nikâh altında tutmaları bu âyette yasaklanmış; bunu yapanların yalnızca eşlerine değil; kendilerine de zulmetmiş olacakları bildirilmiştir.
Evet, kendilerine zulmetmiş olmaktadırlar; çünkü eşleri «kendilerinden» olan din ve insan kardeşleridir. Geçimsizlik ve nefret içinde yürütülen bir evlilik, taraflar ve yakınları için dünya cehennemidir. Çarpışan iki testiden biri kırılırsa; diğeri de içinden çatlar. İnsanlara zarar verenler, bu dünyada olmazsa, ebedî âlemde bunun hesabını vereceklerdir.
Ayrıca evlilik birliğinden zarar gören, zarar görmesine rağmen kocası tarafından boşanmayan kadınların hakemlere ve hâkime başvurarak boşanma hakları vardır. (Bkz: en-Nisâ, 35)”[2]
“Ey îmân edenler! Mü’min kadınları nikâhlayıp, sonra onlara dokunmadan kendilerini boşadığınızda, onlar üzerinde sizin sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Bu durumda onları (bir bağışla) memnun edin ve onları güzel bir şekilde serbest bırakın.” (el-Ahzâb, 49)
“Boşanan kadınlar, iddetlerinin sonuna varınca, onları güzelce tutun yahut onlardan güzelce ayrılın.” (et-Talâk, 2)
Bütün bu ve benzeri âyetleri, her müslümanın kulağına küpe yapması, yol haritasının baş tâcı ve unutulmaz öz cümlesi olarak telâkkî etmesi zaruridir.
“Eşlerinizle iyi geçinin…” (en-Nisâ, 19) âyet-i kerîmesi, “iyi geçinme” adına yapılacak ve kişiye özel olarak çeşitlendirilebilecek bütün iyi niyetli güzel işleri nasıl içine alıyorsa; bu ifade de öyle kapsamlıdır. “İyilik ve güzellikle” salıvermek, boşanmak için her ne yapılması gerekiyorsa ihmal edilmemesi, böyle isimlendirilemeyen her tavırdan şiddetle sakınılması gerektiği vurgulanmakta; ısrarla altı çizilmektedir böylece…
Peki, neler yapılabilir, boşanmanın iyilikle ve güzellikle gerçekleşebilmesi için?
Öncelikle boşanma sonrasının bütün ayrıntılarının olgunlukla konuşulması gerekir. Hanımın ve çocukların geçiminin sağlanması hakkındaki âyet-i kerîmeye bakalım bu noktada:
“Boşanmış kadınların, örfe göre geçimlerinin sağlanması, onların hakkıdır. Bu, Allâh’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir borçtur.” (el-Bakara, 241)
Usta (!) avukatlar tutarak nafakayı kısanlar, ebedî âlemde bu borcun altından nasıl kalkacaklarını da düşünmeliler.
Çocukların âkıbeti de akl-ı selîmle ve en sağlıklı şekilde konuşulmalı, karara bağlanmalıdır. Boşanma sürecinin en başından beri, çocukların bu durumdan görecekleri zararın en alt seviyede olması için elden gelen bütün tedbirler alınmalıdır. Eşler arası bütün tartışmaların, çocuklardan mümkün olduğunca uzak yapılması gerektiği gibi, boşanma mevzuu da karar aşaması bitene kadar çocuklara hissettirilmemeye çalışılmalıdır. Aksi takdirde barışma ve uzlaşma yoluna gidilse bile; çocukların nâzenin dünyaları örselenmiş olacaktır.
Kararın çocuklara bildirilme üslûbu hakkında bir uzmandan yardım alınması da, tedbîren yerinde bir tavır olur. Yoksa telâfisi zor problemlerle karşılaşılma ihtimali mevcuttur.
Eşlerin birbirlerini çocuklara kötülemesi, aşağılayıcı ya da suçlayıcı ifadeler kullanması da; onların ruh dünyasını alt üst etmeye yeten bir durumdur. Annesi-babası ayrılmış bir evlât olmak, başlı başına zor bir hâl iken, ebeveynin yanlış söz ve tavırları, yarayı derinleştirecektir. Maalesef, sık gördüğümüz bu hata ile, eşler âdeta iki hasım gibi, evlâtlarından taraftar çoğaltmaya çalışmakta, düşüncesiz ve çocukça yaklaşımlar sergileyebilmektedirler.
Her sıfatın önünde olan “anne ve baba” misyonlarının gerektirdiği olgunluğu kuşanmak, kendine yapılmasını istediği muâmeleyi eşine uygulamak; pek çok zorluğu kolaylaştıracaktır.
Hattâ sadece çocuklarına değil, âilesi, akrabaları ve çevresine karşı da eşi hakkında kötü bir söz söylememeyi başarıp, onun saygınlığını muhafaza etmek; büyük bir fazilettir. Böylece, elâlemin uzayıp gidebilecek dedikodularına baştan bir set çekilmiş, haddini bilmeyenlere güzel bir insanlık dersi verilmiş olacaktır.
Öyle ya, her ne yaşandıysa ikisinin arasında yaşanmış, mesele kapanmıştır. Bundan sonra, bir arada paylaştıkları hukuka ve güzelliklere vefâ borcu ve müslüman kimliğinin sorumluluğu gereğince, eşini hayırla yâd etmek, en azından bu konuda menfî bir söz söylememeyi tercih etmek de, “güzellikle boşanmak” kavramına dâhildir kanaatimce...
Kalbimizde din kardeşimiz için kin ve soğukluk barındırmamak, zaten Kur’ân-ı Kerîm’deki şu duâ vesilesiyle istenmiştir bizlerden:
“Rabbimiz, bizi ve bizden önce gelip geçmiş îmanlı kardeşlerimizi bağışla; kalplerimizde îman edenlere karşı hiçbir kin bırakma…” (el-Haşr, 10)
Boşanılan eş, varsa çocukların annesi ya da babası ya da âile hukukunu paylaşmış oldukları kişi olarak, korunması gereken haklara sahiptir. Arkasından hoşlanmayacağı şekilde konuşmak da, şüphesiz gıybet olacaktır. Ki, bu da kul hakkı ve günah yükü demektir.
Helâlleşerek ayrılıp, gönlünde kin beslemeden yaşamak ne büyük bir huzur vesilesidir. Çocukların, beraber yaşamadıkları ebeveynleriyle görüşme hakkını gözetmek de, yine görmek istenilen muâmele esas alınarak hayata geçirilmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir diğer husus, çocukların her iki taraftan olan akrabalarıyla mevcut bağlarının kopmasına mahal vermemektir. Dayı, teyze, amca, hala, nine ve dedeler, çocukların âdil olarak görüşme imkânı bulduğu yakınları olmalıdır.
“Kul hakkı” mefhumunun bilinci kuşanılıp, diğergâmlık, vefâ, sıla-i rahim hassasiyeti gibi fazilet ve sorumluluklar ihmal edilmediği nisbette huzurlu bir hayata kapı aralanacaktır, inşâallâh.
* * *
Boşanma sebepleri ve çözüm yolları mevzuunda nâçizâne olarak hazırlamış olduğumuz bu yazı dizisinin; üzerine hüzün bulutları çökmüş yuvalara minik bir pencere olması, kurulacak ve hâli hazırda mevcut âilelere bir nebze ufuk açması, bu konu için uzmanlarca yazılmış olan eserlere bir merak uyandırıp kapı aralaması temennimizdir.
Rabbimiz, bütün İslâm yuvalarına huzur iklimi lûtfetsin, karşılıklı sevgi-saygı ve dayanışma içinde elele verip, hayatın türlü cilvelerine karşı kendisine sığınıp dayanarak göğüs geren, ardında sadaka-i câriyeler bırakan, toplum saâdetinin yapı taşı mesabesinde olan âilelerin sayısını çoğaltsın. Âmin, bi-hürmeti Tâhâ ve Yâsîn. Velhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemin.
[1] Şebnem Dergisi, sayı: 112, (Haziran 2014).
[2] “Kur’ân Yolu”, Türkçe Meâl ve Tefsir, Heyet, DİB Yayınları., c: 1, sh: 253.
YORUMLAR