Genel mânâda evlilik, bir kadınla bir erkeğin, inançlarına göre meşrû olan bir biçimde karı-koca olmak üzere kurdukları birliktir. İslâm’a göre evlilik, aralarında evlenmeyi engelleyen bir yakınlık veya durum bulunmayan bir kadınla bir erkeğin, şartlarına uygun olarak yapacakları evlenme akdinin doğurduğu hukûkî ve sosyal sonuçtur. Evlilik kelimesinin başına “İslâm” vasfı getirildiği zaman, bu vasfa uygun bir evlilik anlaşılır. Bu vasfa uygun evlilik, amacı, tarafların seçilişi, akdi ve şartları ile İslâm’ın bağlayıcı kurallarına uygun düşen bir evliliktir.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Ebû Hureyre -radıyallâhu anh-tarafından rivayet edilen bir hadîs-i şerîfinde şöyle buyurmuşlardır:
“Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Siz dindar olanı seçin ki, elleriniz hayır görsün.” (Buhârî, Nikah, VI, 123)
Âile kuruluşunda hemen her toplum kesiminde dikkate alınan, eşin malı, soyu-sopu, güzelliği ve dindarlığı gibi hususlar arasında ilk üçünün sona ereceği; ya da geçerliliğini kaybedeceği zamanlar olabilir. Mal biter, ya da bir felaketle yok olup gider. Güzellik geçicidir, günün birinde ortadan kalkar. Soy-sop, haseb-nesep… Bu da hiç akla gelmedik sıkıntılara sebep olabilir, eşler arasında huzursuzluğa yol açabilir. Tarafsız ve etraflıca düşünüldüğü zaman, dînî duygu ve îman gücünün, yani dindarlığın, sürekli mutluluk kaynağı olduğu anlaşılacaktır. Çoğu kimse dindarlığı, zor zamanlarda, kara günlerde aranan, mutluluk anlarında kendisine ihtiyaç duyulmayan bir husûsiyet sanmaktadır. Oysa dindarlık, tasa ve kıvanç zamanlarında, her zaman, her yerde ve her türlü şart altında, insanı kulluk çizgisinde tutabilen, olayları ve dünyayı inançlara göre değerlendirme imkânı veren üstün bir meziyettir.
Din, dini yaşama ve ahlâk bakımından denklik sağladıktan sonra detaylar, yorumlar, zevkler, beklentiler, kültür seviyesi, sosyal îtibar gibi denklik faktörleri aranmalıdır. Bu vasıflarda ve kademelerde denkliğin, sağlıklı ve sürekli bir evlilik birliğinin kurulmasında ihmal edilemez etkileri ve katkıları vardır.
Eşlerin uyumlu olmaları, her konuda aynı fikirde olmaları sonucunu doğurmadığı gibi, her konuda aynı fikirde olmak da uyumlu bir aile hayatının yegâne sebebi değildir. Birlik, beraberlik, dayanışma, uyum konularında çokça başvurulan bir ölçü “asgarî müşterek”tir. Evlilik birliği içinde de uyum şartı olan bir “ortak görüş, düşünüş, zevk ve değerlendirme sahası” vardır. Bunun, din ve îmanla olan kısmını Allâh Teâlâ evliliğin “sıhhat şartı” kılmıştır. Îman ve ahlâkın temellerinde buluşmayan bir çift arasında uyum kurulamaz. Asgarî müşterekin boyutlarını şöyle bir ölçü içinde görmek mümkündür:
«Dinde tartışma götürmeyen, îman, ibâdet, ahlâk ve nizam prensipleri vardır; bunlar kitap ve sünnetin yanısıra icmâ’a konu olmuş ve bütün müslümanlar tarafından benimsenmiştir; bu konularda farklı düşünce ve görüş taşıyanlar arasında uyum kurulamaz.»
«İctihâda, yoruma, tercîhe, zevke, tartışmaya açık bırakılan konularda ise farklı fikir ve görüşler hayata renk katar, değişiklik ve zenginlik getirir. Doğal olarak bunun ön şartı, İslâm insanında bulunması gereken hoşgörüdür, görüş zenginliğidir, nefs-i emmâre esâretinden kurtulmuş olmaktır.
Hayat, kâh sevinç, kâh keder tezâhürleriyle devam edip gittiğine göre, her hâlükârda ve her olayda dinin sunacağı telkin ve tesellîlere ihtiyaç olacaktır. Bu sebeple, dindar bir eşin tercih edilmesi, hayatta kulluk çizgisinde yıkılmadan devam edebilmenin ve çevreye yararlı olabilmenin en mühim şartlarından biridir.
Giderek zorlaşan hayat şartları içinde daha dindar insanlara ve onların meydana getirdiği dindar âilelere duyulan ihtiyaç gün gibi aşikârdır.
* * *
Evlilik, insanların oluşturduğu her kurum gibi zaman zaman aksayan yönleri olan bir birlikteliktir ve bu aksaklıklar giderilemediğinde sonuç ne yazık ki, boşanma ile noktalanmaktadır. Âileler;
- Cana kast
- Zina
- Kötü muâmele
- Terk
- Ayrı yaşama
- Ekonomik sorunlar
- Eşlerin sosyo-kültürel yapı farklılıkları
- Eşlerden birinin ihâneti
- Âile içi şiddet
gibi sebeplerden dolayı boşanma dâvâsı açmaktadırlar.
Boşanmaya götüren sebepler genelde aynıdır. Farklı olan sadece kişilerdir. Boşanma sebeplerinin başlangıç noktası genellikle yanlış kurulan evliliklerdir.
Boşanma süreci; âile birliğinin parçalanması sebebiyle eşlerin ve çocukların hakları açısından önemli bir sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu yüzden boşanma kararını almaya iten sebepler ne olursa olsun, boşanma kararına kesin olarak varılmadan önce aşağıdaki merhaleleri ve başlıkları gözden geçirmemiz gerekir.
- “Allah katında helâl olan şeylerin en sevimsizi boşanmaktır.” (Ebû Dâvud, Tâlâk, 3; İbn-i Mâce, Tâlâk, 1)
Onun için âile hayatını yaşatmaya çalışmalı ve gereksiz olarak ayrılma ve boşanmaya meydan vermemelidir. Sebepsiz yere boşanmak ve bunu âdet hâline getirmek günâhtır. Allâh Teâlâ böyle kimseleri ve onların bu sorumsuzca davranışlarını sevmez. Ama ortada boşanmayı gerektiren mecbûrî bir durum varsa (Âile hayatından beklenen şeyler elde edilemez, iffet ve geçim bakımından bir fenalık yüz gösterirse), boşanmakta bir beis yoktur. Hatta bu gibi durumlarda bazen boşanmak en iyi çâredir.
2) Yaşadığım sorunların ve mutsuzluğumun sebebi evliliğim!.. Başka sorunları evliliğime atfetmiyorum. Bu kararı uzun sürede ve etki altında kalmadan verdim.
Günümüzde babasının, annesinin yahut her ikisinin birden:
“-Senin hanımının şöyle şöyle kusurları var.” şeklindeki şikâyetlerine bakarak bir kocanın eşini boşaması doğru değildir. Bir insan, anne ve babasının eşiyle ilgili şikâyetlerini bizzat değerlendirmeli ve bu konuda kararı kendisi vermelidir. Zamanla ve bilhassa eğitim yoluyla giderilmesi mümkün olan hataları ve noksanları büyütmemelidir. Çok zor durumda kaldığı zaman, dindar ve aklı başında kimselere danışmalı, onların görüş ve tecrübelerinden faydalanmalıdır.
3) Evliliğimi kurtarmak için elimden gelen her şeyi yaptım. Eşim de, ben de birbirimize yeterince zaman tanıdık.
4) Çocuğumuz ve ben boşanma olayından etkileneceğiz. Boşandıktan sonra ortaya çıkabilecek yeni sorunlarla başa çıkabilecek gücümüz var.
5) Yalnızca eşimden boşanıyorum, çocuğumdan değil. Eşimin de, benim de çocuğumuza ihtiyacımız var. Çocuğumuzun hem bana; hem de eşime ihtiyacı var, o yalnız birimize ait değil.
6) Boşanma hâdisesini çocuklarla ilişkilendirmeyeceğim, onlara boşanma ile ilgili sözler sarf etmeyeceğim. Çocuklarımın yanında bu konuyu konuşmayacağım ve özellikle çocuklarıma, eşimi kötüleyen sözler sarf etmeyeceğim.
* * *
Türk âile yapısı üzerinde yapılan araştırmalar, âile mahkemelerinin gerekliliğini ve hangi sorunlarla ilgileneceğini ortaya koymaktadır. Türkiye’de yaşanılan toplumsal dönüşümler ve ekonomik kriz süreci; her yönden sağlıklı, olumlu ve gelişmeye açık âilelerin önemini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Böyle örnek âile tiplerinin toplumumuzda mumla aranır olduğu ise maalesef acı bir gerçektir. Âile içi sorunların çözümüne dâir “arabuluculuk” görevini yerine getirecek “tarafsız ve örnek insanların azlığı” nedeniyle, âileler doğrudan doğruya mahkemeye başvurarak boşanma talep etmektedirler.
Boşanan eşler; özellikle çalışmayan anne, boşanma sonrası sosyal ve ekonomik çöküntüye girmekte, daha zor hayat şartlarına veya sokakların acımasız tehlikelerine atılmaktadır. Bunlara uygun iş imkânlarının sunulması ve bunların topluma tekrar kazandırılması gerekmektedir. Bu nedenle hizmet erbâbı gönül dostlarına ve vicdan sahibi insanlarımıza büyük bir sorumluluk düşmektedir. Boşanan bayanlara toplumun bakış açısı düşünüldüğü zaman, müslümanların şefkat kollarını bu durumdaki bayanlara açmasının önemi gözükmektedir. Bu yüzden bu insanlara, saygın, ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir iş veya çalışma imkânı ile huzurlu âile ortamı temin edilmeye çalışılmalıdır.
YORUMLAR