Bir Varmış, Bir Yokmuş

Çok çok uzun yıllar önce, parke taşlı yollarımızda, daha az ses ve daha çok yeşillik olduğu zamanlarda...

Bir vakitler yaşayan, fakat şimdilerde sessizliğe gömülmüş olan bir masalın figüranlarıydık hepimiz.

Daracık sokaklarımıza komşuluk eden geniş ve o zamanlar devasa kuleler yapılmamış arazilerdeki oyunlarımızı; akşam ezanının okunmasıyla bitirip evlerimize dağılırdık.

Ödevlerimizi komşumuzun çocuğundan alabilecek olmanın rahatlığı içinde oyunumuzu sonlandırıp, apartmanımızda oturan Ayşe Teyze’nin kuru ekmeğin içine katık ettiği peyniri bir solukta bitirerek sobamızda dumanı tüten sıcacık tarhana çorbasına koşardık. Annelerimizin whatsapp’ına düşecek ödev notlarını beklemeden; bir kapı tıklaması kadar yakınımızda olan arkadaşımızdan ödevlerimizi alıp evlerimize dönen mutlu çocuklardık biz.

Mutluluğu bilgisayar oyunlarında, telefonlardaki yazışmalarda değil; dara düştüğümüzde ya da başımız sıkıştığında kapısını çalacak olduğumuz insanlardan, az olan paramıza bakmadan unumuzu, ekmeğimizi, yağımızı temin edebileceğimiz bakkallarımızın veresiye defterlerinden alırdık.

Komşu çocuklarının birbirleriyle kardeş gibi geçindiği mahallelerde büyüdük bizler… Tuzu bitenin diğerinden rahatlıkla istediği, ekmeği kalmayanın hemen yanındaki kapıyı çekinmeden çaldığı, sıcacık ve en önemlisi de samimi ilişkilerin hüküm sürdüğü yerlerdi bu mahalleler…

 Komşumuzun derdini yüzünün asılması ile anlar ve sıkıntısını öğrenmek için halleşme yollarını arardı büyüklerimiz… “Empati” kelimesi lügatimizde yoktu belki; fakat bu kelimenin kendisi bütün canlılığı ile hayatımızın içindeydi.

Kış hazırlıklarını “imece usulü” ile yaptığımız bahçelerimiz vardı. Genişçe kurulan sofra bezlerinin etrafında sıralanan annelerimiz, sohbetin en tatlısını burada eder, konservelerin en güzeli bu yerlerde yapılırdı. Belki fasulye aynı fasulye, domates aynı domatesti; fakat muhabbetten gelen o anlatılmaz lezzet, bütün nîmetlere sirâyet ederdi.

Aşûre; sadece pişirilen evde yenmez, mahalleliye dağıtılmayan aşûreye aşûre denmezdi.

Dedim ya, mutlu çocuklardık biz... Bu mutluluk için bayramda alınan yeni bir ayakkabıyı giyip bize şeker verecek olan komşumuzun kapısını çalmamız yeterdi. Bilirdik ki, o kapının ardında bekleyen insan, en az annemiz kadar bize değer verir ve en fazla kendi çocuğunu bekler gibi beklerdi bizleri…

Peki, ne oldu da parke taşlı yolların masalsı dokusu bozuldu ve bizler bambaşka bir dünyanın figüranları olduk?!

Yan mahallemizde sıkıntı çeken insanlarla üzülüp ilgilenirken; apartmanımızda vefat eden birini göz ardı edecek kadar ilgisiz kaldık.

Bizi biz yapan değerlerimiz adına, bildiğimiz ve öğrendiğimiz ne varsa birer birer azalmaya başladılar. Eskiyi özler olduk hep... Gelen her gün, geçmişten bir parça silerek geldi ve geleceğe dair bütün umutlarımızın üzerine bir örtü çekti.

Önce sevgi kalktı mahallelerimizden… Halden anlama, komşumuzun derdi ile dertlenme, okuldan dönen komşu çocuklarına ekmeğe katık edip verdiğimiz peynirler kalktı.

Süpermarketler aldı, bakkal amcaların yerini… Torbamız dolu eve dönerken, borç hanesine yazdırarak aldıklarımızı, elimize geçen ilk fırsatta ödeyeceğimiz veresiye defterleri kalktı.

Zenginle fakirin yan yana yaşadığı sokaklarda zaman geçtikçe devasa kuleler belirmeye başladı. Öyle kulelerdi ki bunlar, ekonomik geliri az olanlar, ancak uzaktan seyredebilirdi.

Sonra bu kulelerin içinde gelir seviyesi aşağı yukarı bize yakın olan insanlarla yaşamaya başladık. Halbuki tütmeyen bacalarına bakıp o gün pişirecek yemek bulamamış olduğunu anladığımız komşularımız vardı bizim... Üstelik şimdiki gibi sitelerimizin ve binalarımızın kilometrelerce ötesinde aramamıza gerek yoktu bu insanları… Hemen yanı başımızdaydı onlar... Bahçe kapılarımız birbirine bakacak kadar yakındık.

Tüketimlerimiz arttıkça uzaklaştık; evlerimiz doldukça gönüllerimizi ve mazimizde biriktirdiğimiz, bizi biz yapan değerlerimizi boşalttık.

Şimdi üzerimize düşense geleceğimizin üzerine örtülen örtüyü aralamak ve geçmişimizi sadece özlemekle yetinmeyip o günleri bugünlere taşımak.

“Empati” kelimesini lügatlerimizden silip hayatımızın merkezine taşımak...

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle