“İstanbul Şehit Anaları Dayanışma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği” başkanı ve bir şehit annesi olan Pakize Alp Akbaba ile röportaj…
Bize aile yaşantınızdan bahseder misiniz?
Ben de, her anne gibi çocuklarına bağlı bir anneyim. 6 tane çocuğum var; 5’i erkek, biri kız... Beyimle beraber çocuklarımızın iyi bir eğitim almaları, Türkiye’ye, vatanımıza iyi birer evlât olabilmeleri için elimizden geleni yaptık. Şu anda dört tane torunum var. En küçük torunuma, şehit olan amcasının adını verdik. O’na da çok benziyor. O’nu her an yaşatmaya çalışıyoruz. mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de:
“…Onlara ölü demeyin, zira onlar Rableri katında diridirler.” (Âl-i İmran, 169) buyuruyor Allah Teâlâ…
Biz de buna gönülden inanarak ayakta duruyoruz. Her zaman yanımızda her zaman rüyamızdalar… Onlara layık bir anne olabilirsek ne mutlu bizlere… Cenâb-ı Allah, âhirette çocuklarımızla bizleri buluşturduğunda, yüzümüzü öne eğdirmesin. Onlara lâyık anne-baba olmamız için çok duâ ediyoruz…
Şehit olan oğlunuz nasıl bir insandı?
Namık Ayhan, 1972 doğumlu bir tosuncuktu. Çok merhametliydi. Vatanını, milletini çok severdi. Zaten diğer şehit annelerini de dinlerseniz, hepsinin “seçilmiş insanlar” olduğunu anlarsınız. Liseyi bitirdikten sonra, Ankara’da askerî liseye başladı. 1 sene eğitim aldı, astsubay olarak bir yıl okudu. 2 yıl da görev yaptı. Nişanlıydı.
Bütün çocuklarımın üstünde büyük bir hassasiyet gösteriyordum, ama o benim için bir başkaydı. Çok değişik bir kişiliği vardı; bir dediğimi iki etmezdi. Hep benim hoşuma gidecek şeyler yapardı. Kardeşlerini çok düşünürdü. Kötü bir şeyle karşılaştığında hemen:
“–Anne, benim de kız kardeşim var.” diyerek onun önemini belirtirdi.
Güreşçi, pehlivan biriydi. Okulda huzursuzluk çıkartan arkadaşlarını dahi kazanmak niyetiyle hareket ederdi. Bir gün kurban kesilmişti ve biz de evimize geri dönüyorduk. Yolda giden, tanımadığımız yaşlı bir amcanın yanına doğru yürüyerek kurban kesip kesmediğini sordu ve etin büyükçe bir bölümünü, âilesinin ihtiyacı olmasına rağmen, hiç tereddüt etmeden o yaşlı amcaya verdi. Ben çok şaşırmıştım. Çünkü daha 12 yaşında bunları düşünebilecek kadar merhametliydi. Onları maddî sıkıntılarımızdan dolayı tek odada büyütmek zorunda kaldığım için arkadaşlarıyla ileriye dönük kooperatif evlere girmişti. İleride benimle birlikte bu evlerde oturmayı düşünüyordu. Sonra nişanlandı.
O zamanlar 21 yaşındaydı… Nişanlısı da oğlum şehit olduktan 6 yıl sonraya kadar evlenmedi. Namık Ayhan; bir oğlu, bir de kızı olsun isterdi. Yatağı hâlâ aynı duruyor evimizde… Ben de biri erkek, biri kız, iki bebek alıp yatağının üzerine koymuştum. Ancak çok üzüldüğüm için kaldırdım onları…
Namık Ayhan’ın en büyük isteği şehit olmaktı. Hatta bir gün üniversiteye yazılmıştı, Açıköğretim’de okuyordu. Ben:
“–Ayhan, oğlum bu üniversite rütbenin yükselmesine vesile olur, çok iyi oldu.” demiştim.
O da bana:
“–Anne, askerlikte en büyük rütbe şehitliktir.” demişti…
İlk şehit haberini aldığınız günü anlatır mısınız?
1993 yılıydı. Şehit olmadan bir hafta önce beni ziyarete gelmişti. Son akşam benimle kalmak istedi:
“–Anne, ben seni çok özlüyorum.” dedi.
Sabah 4’e kadar başını dizime koydu:
“–Anne beni okşa, sırtımı ov.” dedi.
Hatta ben de takılmıştım:
“–Koca adam oldun, çocuk musun?” diyerek şakalaşmıştık. Meğer ki, son görüşümüzmüş birbirimizi…
Gittikten bir hafta sonra, Cuma günü 12’ye çeyrek kala, 10 asker Van Başkale’de düşmana pusuya yatıyorlar. Diğerleri yaralı olarak kurtuluyor ve Namık Ayhan şehit oluyor. Vefat etmeden bir gün önce, yani Perşembe günü sevdiklerine telefon açıp helâllik istemiş, bana da telefonda:
“–Anne, hakkını helâl et!..” dedi.
Ben de üzülmüştüm, neden böyle diyor diye… Şehit olacağı gece, komutanıyla beraber çok üşümüşler ve Namık Ayhan:
“–Gel komutanım, seni ısıtayım!..” diyerek ateş yakmış ve sonra ikisi orada uyuyakalmışlar.
Uyandığında Namık Ayhan’ın sırtı toprak olmuş. Sonra da komutanına:
“–Annem, şimdi burada böyle yattığımı bilse, ne yapardı acaba?” diye konuşmuş…
Daha sonra olanları bir arkadaşı:
“–Onlar uykudan uyandığında, teyze, Ayhan’ın üzerinde bir ışık vardı. Çok değişik gözüküyordu.” diye anlatmıştı.
Şehit olmadan önce arkadaşlarına aynen şöyle demiş:
“–Bakın ne olur, birimiz şehit olacağız, ama sakın isyan etmeyin!.. Hiçbir şeyi kırmayın, dökmeyin. Benim nişanlım meyve suyu göndermiş bana… Onları bütün herkese dağıtın. Azar azar da olsa herkese tattırın, herkes içsin!.. Sakın bunları Namık Ayhan içemeden öldü diyerek atmayın!..” demiş.
Aslında o da, ben de şehit olacağını biliyorduk. Ben 3 ay önce rüyamda bunun haberini almıştım ve gün geçtikçe, sanki o acıya daha çok yaklaşıyordum. Televizyonlara haberini görmemek için bakmak istemiyordum. İçimi ateş kaplıyordu. Kendimi bazen dışarılara atıyordum. Vefâtından bir gün önce telefon açtığında:
“–Anne, sana para gönderiyorum, nişanlıma hediye alırsın.” dedi.
Ertesi gün, yani şehit olduğu gün, onun vefat ettiği dakikalarda bankadaydım ve tam o anda:
“–Tamam, Ayhan şehit oldu.” dedim içimden… Birden donakaldım bankada... Hatta bankadaki hanım, tansiyonumun düştüğünü sandı. Meğer gerçekten o anda Namık Ayhan şehit olmuş. O gece nasıl sabah oldu hatırlamıyorum. Sabah olur olmaz, kapıda beklemeye başladım. Beyim:
“–Neden böyle ruh gibi dolanıyorsun?” diye sordu.
Halbuki benim gözüm kapılarda… Namık Ayhan’ın şehit haberini bekliyordum, kimseyle konuşamıyordum. Ben bahçedeyken evin önüne askerî bir jip geldi. Ben:
“–Namık Ayhan şehit oldu!..” diyerek ağlamaya başladım. Çünkü adım adım o habere yaklaştığımı biliyordum… Tabiî ki, daha sonra Rabbim ayrı bir sabır veriyor.
Oğlunuzun şehit olması sizi nasıl etkiledi?
Şimdi bir sıfatımız var “şehit anası”!.. Biz de bu sıfata layık olabilmek için mümkün mertebe hayatımıza yön veriyoruz. Bizler de çocuklarımız gibi aynı istikamette ilerlemeye çalışıyoruz. Çevremde gördüğüm bazı içki içen babalar, oğulları şehit olduktan sonra bu alışkanlıklarını oğullarına layık olabilmek için bıraktılar.
Aslında onlar ölümleriyle de bizlere çok şey öğreterek, bizleri günahlardan koruyorlar. Bir de:
“–Neden hep fakir âilelerin çocukları şehit oluyor?” derler.
Aslında bizler, dünyanın en zengin âileleriyiz. Çünkü oğlumuz şehit oldu. Bizler inancımızla ayaktayız. Rüyamda hep onunla görüşüp konuşuyorum. Rüyamda gördüğüm günler de, o günün en mutlu annesi ben oluyorum.
Bir gün rüyamda onunla beraber mezarlığındaki tüm şehitlere çorba yapıyordum. Daha sonra onlar mezarlarından kalkıp operasyona gidiyorlarmış. Geri geldiklerinde hepsi sanki üzerlerine yorgan kapatıyormuş gibi beyaz kefenlerini örtüp tekrar mezarlarına yatıyorlardı. Ben de oğlumun yanına gittiğimde:
“–Anne, çok yorgunum operasyonda çok yorulduk.” diyordu.
İşte bu rüyalardan sonra, onların ölü oldukları düşünülebilir mi? Bir gün Namık Ayhan bana dedi ki:
“–Anneciğim, ben hep senin yanında olacağım ve sana bakacağım. Senin gittiğin her yerde «Namık Ayhan’ın annesi geldi.» diyecekler.” demişti.
Şimdi her gittiğim yerde beni öyle karşılıyorlar… Cenâb-ı Hak, âhirette yavrularımızı Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şefaatine mazhar kılsın, bizlere de onlara lâyık anne-baba olmayı nasip etsin, inşâallah.
Ülkemizin son günlerde yoğun bir şekilde yaşadığı terörle mücadele hakkında neler söylemek istersiniz?
Türk Milleti olarak geçmişte ne mücadeleler verildiyse, şimdi de verilmelidir, veriliyor da... Türk Milleti, kuşkusuz bunu en asil bir şekilde yerine getirecektir. Çünkü Türkiye, büyük bir devlettir. Ne mutlu bizlere ki, biz, Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ümmetiyiz. Cenâb-ı Hak, bizi düşman ayağı altında koymasın. Hep böyle duâ ediyoruz ve etmeliyiz.
Sizce şehitlik nedir? Yüreğinizdeki “şehitlik” tanımını yapar mısınız?
Bana göre şehitlik, kademe kademedir. Tabiî ki, hep duâ ediyorum; Cenâb-ı Allah yavrularımızı en ulvî mertebeden şehit kılsın. Vatan için, nâmusumuz için, bayrak için, îmânımız için, bile bile üç-beş metre arayla ölümü göze alarak kendisini hedef etmiş, vatan evlâtlarıdır onlar… Bizim çocuğumuz eroinden, içkiden ya da başka kötü yolların peşinden giderken ölebilirdi. Biz, bu yüce şehitlik mertebesini bize nasip ettiği için Allah Teâlâ’ya şükrediyoruz. Acı çok büyük acı, ama başımızın tâcı…
Evlâdı askerde olan âilelere ne mesaj vermek istersiniz?
Benim bir oğlum daha asker… Hiç üzülmesinler. Onun yiyecek ekmeği varsa, alacak nefesi varsa; Rabbim onu korur. Sabırlı olsunlar, kuzularını Allâh’a emânet etsinler. Şehit anaları da çocuklarına lâyık bir şekilde davransınlar ve Türkiye onlardan örnek alsın, sakın isyan etmesinler. Onlar, 20 yaşına kadar bizim çocuklarımızdı, ama şehit olduktan sonra, bu vatanın evlâtları oldular!... Bütün Türkiye sahip çıkmalı onlara…
YORUMLAR