BİR RÜYÂYA AĞIT

 

Olamayan her şey için damlayan gözyaşlarıma inat, yüzümde şükür tebessümleri ile dalgaları izliyorum…

Neyin rüyâ, neyin gerçek olduğunu fark edemeden, dakikaların içine sığdırdığım hayaller uçuşuyordu dolan gözlerimde...

Ve içimdeki sesler değiştiğini keşfediyordu, sâbit olan her şeyin... Dönüyordu dünya, ama kendi etrafında… Ve döndükçe eriyor, tükeniyordu. Her dönüşünde rüyâ ile gerçek, yer değiştiriyordu zamana karışarak...

Yüzüme bir rüzgâr esiyordu hafiften… Üşüyen her mâzinin yanında, kendime bir yer açıyor, daha çok yüreğime sokuluyordum. Ben derinlere indikçe sahip olduğum hüzünler, güzel günler selâmlıyordu beni, yeniden hatırlanmanın şerefine!.. Ve birazcık yüzüm kızarıyor, olamayan rüyalarıma olan ağıtlarımın sesini kısıyordum. Sırası değil bu tedirginliğin, hayrını bilmediğim yarınlarım için diyerek gezinmeye devam ediyorum.

 Aslında yalnızca yolda yürümek gerekiyormuş yanına duâlarını alıp, bazen olan biteni sessizce izlemek belki de… Yalnızca doğru yolda yürümek için duâ etmek ve yeni rüyalar eklemek hayatına, hepsi buymuş aslında… En büyük kural ise, olan ve olamayan her şey için “hayır” kelimesinin lezzetini tadarak tebessüm etmekmiş.

Ve gerçeklerin maskeli rüyalar olduğunu unutmadan, zamana saygı göstermek, doğan her yeni günün hakkını vermekmiş aslında..

Meğer bütün insanlığın ortak hastalığıymış, tükenen her şeye imrenmek ve ömrünü, şükürsüzlüğe fedâ etmek…

Dalgaların sesi, zihnimi temizlerken ve temizlenen zihnim, bu düşüncelerle dolarken ellerime takılıyordu gözlerim… Avuçlarımın arasındaydı yaptığım ve yapamadıklarım... Taşıdığım taşlar değil, onlarla ettiğim hayırlı duâlardı yüzümü dik tutan!..

“Ben de iki rüyâ arasında güzel bir şeyler yapmışım!..” dedim içimden… Ağıtsız geçen zamanlarda, duâlarla kendime gelmişim.

Bitenlerin ardına yaşamakta olduğum dakikaları eklerken, yaşanacaklar sıraya giriyordu. Ama artık gözlerim görüyordu; olamayan her şeyin var olduğu bir sebep vardı, biliyordum. Onlar, hayrı hayatıma hiç girmeden hediye etmişlerdi bana... Aslında onlar, var olanlar kadar gerçektiler. Tanışıyorduk, hiç karşılaşmasak da…

Gözlerim, artık geri çekiyordu gözyaşlarını, yakışıksız kalacağını bilerek… Şimdi şükür tebessümlerim, daha çok içime siniyordu.

Anlıyordum dünyanın neden tükendiğini… Boşa yakılan ağıtların, boşa geçen dakikaların ve sahip olunan her güzelliğin gölgesinde kör olan gözlerin şükürsüzlüğüne şâhit olmak istemiyordu. Dönüyor ve eritiyordu kendini, her şeyi silmek istercesine…

Ve bir rüyaya ağıt, ancak cennete ithaf edilmeliydi, haykırıyordu sessizce…

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle