Bir Rüya

Uyku esnasında görülen kısa metrajlı film de denebilir rüyaya... Semboller, resimler, ilginç sahneler... Hafızada kalabilir ya da silinebilir. Gün içinde yaşanan etkileyici hâdiseler de girebilir rüyamıza.

Herkesin harcı değildir, rüya yorumlamak. “Hayra yoralım, hayır olsun!” der büyüklerimiz. Bazen günlerce etkisinde kalabilir, bazen umursamaz geçeriz. Özel bir mesajı vardır, kimi rüyaların... Rahmânî ya da şeytânî olabilir.

Bir rüya demiştik ya başlangıçta; yüzyıllar önce görülen bir büyük rüyadan bahsedelim biraz… Yatacağı odada Kur’ân-ı Kerîm olduğu için saygısından ayağını uzatıp uyuyamayan, sabaha kadar Kur’ân okuyan ve elinde mübârek kitapla uyuyakalan bir genç, bundan yaklaşık sekiz asır önce bir rüya görmüştü. Heyecanlandı. Biricik şeyhinden başka kimse yorumlayamazdı bu rüyayı... Edeple yaklaştı yanına:

“-Efendim, rüyamda sizin koynunuzdan bir ay çıktı ve benim koynuma girdi. Göğsümde bir ağaç oluştu. Öyle ulu bir çınar ki, dalları göğü, kökleri bütün dünyayı sardı. İnsanlara, dağlara, denize ve karaya gölge etti.”

Dikkatle onu dinleyen şeyhinin gözleri buğulandı. Rüyayı anladı ve gereğini yaptı:

“-Ey oğul!” dedi. “Dünyanın en büyük hânedanını ve devletini kuracaksın. Hak Teâlâ, sana ve nesline padişahlık verecek. Kızım Mal Hatun da senin helâlindir, mübârek olsun.”

Ertuğrul Bey’in aslan yapılı, ay yüzlü küçük oğludur Osman Gâzi... Şeyhinin evinde geceleyen, bir rüya ile yüzyılları saracak bir devlet ve saltanatın muştusu verilen… O rüya ile, hem Edebâli’ye, hem de Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e akraba olmuştur, Osman Gâzi… Kur’ân’a edeple başlayan bu yolculuk, yine Kur’ân gölgesinde bir hayatı ve devleti getirmiştir.

 “Müslüman, gayr-i müslim ayırmadan herkese iyilik yapın. Doğru, vefâlı ve sabırlı olun. Büyüklerinize saygıda kusur etmeyin ve her işinizde Hakk’ın rızâsını kazanmaya gayret edin.” diyen Edebâli’nin dergâhında pişen Osman Gâzi, oğluna ve torunlarına şöyle bir vasiyet bırakır:

“Oğul! Biricik vasiyetim şudur ki, Allah buyruğundan başka bir iş işleme! Bilmediğini ehlinden sorup öğren! İyice öğrenmediğin bir şeyi yapmaya kalkışma!

Oğul! Din işlerini her şeyden öne al! Çünkü bir farzın yerine getirilmesini sağlamak, din ve devletin güçlenmesine sebep olur. Bunun için ulemâya hürmette ve onların hakkına riâyette kusur etme ki, şerîat işleri düzgün yürüsün.

Bil ki, mesleğimiz, Allah yoludur ve maksadımız da O’nun dînini yaymaktır. Bizim dâvâmız, kuru bir kavga ve cihangirlik dâvâsı değildir. İ’lâ-yı kelimetullah’tır, yani Allâh’ın dinini yüceltmektir. Cihâdı terk etmeyerek ruhumu şâd et!

Oğul! Benim hânedânımdan her kim doğru yoldan ve adâletten ayrılırsa, mahşer günü Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şefaatinden mahrum kalsın.”

Bu şekilde başlayıp devam eden nasihatleriyle, Osmanlı Cihan Devleti’nin âdeta anayasasını yazmış olan Osman Gâzi, âdil ve şefkatli devlet düzeniyle, ehl-i insaf doğulu-batılı pek çok tarihçi ve mütefekkirin takdirini kazanmıştır.

Büyük rüyaları, büyük insanlar ve büyük devletler görür. Bize de böyle büyük rüyalar görecek, sonra da o rüyaları güzel bir şekilde tâbir edip hayata geçirecek kahramanlarını gönder yâ Rabbi!..

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle