“Ehl-i Beyt’imin sizin içinizdeki misâli, Nûh’un gemisi gibidir. Ona binen kurtulur, uzak duran boğulup helâk olur.” (Hâkim, Müstedrek; Ahmed bin Hanbel, Müsned; Taberânî, el-Kebir)
Uğruna âlemler yaratılan Sevgililer Sevgilisi Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e, O’nun temiz, pâk Ehl-i Beyt’ine, âlîne ve ashabına âdemoğluna bahşedilmiş nefesler adedince salât ü selâm olsun.
Kâinâtın Nazlı Gülü’nün vârisleri onlar… Efendimizin hâliyle hâllenen, ahlâkıyla ahlâklanan, terbiyesi ile yetişen âile efrâdı… Rasûl-i Kibriyâ’nın mübârek nesli… Bütün akrabalık bağlarının kesildiği, sadece O’nunla -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bağı olanların akrabalık bağlarının devam edeceği kıyamet gününe kadar o şerefli nesepten gelenlere edep, sevgi, hürmet ve muhabbet, bütün ehl-i îmânın vazifesidir…
Zeyd bin Erkam -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:
Bir gün Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mekke ile Medîne arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allâh’a hamd ü senâdan sonra bize öğüt verdi. Sonra da şöyle buyurdu:
“-Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nûr olan Allâh’ın Kitâbı, Kur’ân’dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!...”
Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm- Kur’ân-ı Kerîm’e sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:
“-Size bir de Ehl-i Beyt’imi bırakıyorum. Allah’tan korkun da Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın! Allah’tan korkun ve Ehl-i Beyt’ime saygılı davranın!.” (Müslim, Fedâilü’s-Sahâbe, 36)
Nasıl ki, Rasûl-i Zîşân Efendimizi -hâşâ- yok sayanlar, görmezden gelenler, Allâh’ın emrinden yüz çevirmiş oluyorsa; Efendimiz’in Ehl-i Beyt’inden yüz çevirenler de İki Cihan Güneşi’ne yüz çevirmiş sayılır.
Nitekim:
“Allâh’ı, nîmetleriyle perverde kıldığı için sevin. Beni de Allâh’ı sevdiğiniz için sevin. Ehl-i Beyt’imi de beni sevdiğiniz için sevin!” (Tirmizî, Menâkıb, 31/3789) buyuran Peygamberimizin Ehl-i Beyt’ine yapılmış her türlü saygısızlık, hürmetsizlik, edepsizlik; bizzat Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e yapılmış hükmündedir. Bu ince çizginin farkında olup her türlü kötü zan ve davranıştan korunmak gerekir.
Rabbimiz de, Peygamber Efendimiz’den, Ehl-i Beyt sevgisini ümmetinden talep etmesini istemiştir.
“…De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum…” (eş-Şûrâ, 23)
Allah Teâlâ, Ehl-i Beyt’i sevmemizi ve her namazda Tahiyyat’tan sonra okuduğumuz salli-bârik duâlarında “Âl-i Muhammed” diyerek onlar için de duâ etmemizi murad etmiştir.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:
“Kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzere ölürse o şehiddir. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, Allâh’ın affına mazhar olur. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, tevbe etmiş olarak ölür.
İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, îmân-ı kâmil sahibi olarak ölür. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, ölüm meleği onu cennetle müjdeler. Sonra münker ve nekir de onu müjdeler. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, gelin ve damadın zifaf ve ziyâfetleri gibi, cennette ona zifaf ve ziyâfet arz edilir. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, Allah onun kabrinde cennete iki kapı açar. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, Allah onun kabrini rahmet meleklerinin ziyaretgâhı yapar. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’inin sevgisi üzerine ölürse, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat inancı üzere ölür.
İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine buğz ve düşmanlık üzerine ölürse, kıyâmet günü alnına Allâh’ın rahmetinden ümit kesen kişi yazılı olarak gelir. İyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine buğz ve düşmanlık üzerine ölürse, kâfir olarak ölür. Yine iyi bilin ki, kim Muhammed’in Ehl-i Beyt’ine buğz ve düşmanlık üzerine ölürse, cennetin kokusunu koklayamaz.” (Kurtubî, XVI, 23)
Hâsılı cennet ve cehennemin yolu, Peygamber Efendimizi ve Ehl-i Beyt’i sevmekten geçer. Aynı zamanda îmânın bir ölçüsü de Ehl-i Beyt sevgisidir. Bu sebeple Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına ulaşmak ve kâmil bir îmâna sahip olabilmek için O’na -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve nesebine karşı edep ve hürmette kusur göstermemek, onlara karşı gösterilecek muhabbette engin gönüllü olmak gerekir.
Duâlarımızın arasına, Hâce Musa Topbaş -kuddise sirruh-’un, şu güzel niyâzını da ekleyelim:
“Yâ Rab! Bizleri sevdiklerin ile hemdem eyle, onlardan ayırma! Onların yanı cennet, uzağı ise cehennemdir.
Bizleri onlardan ayırma ki, onların nûrundan doya doya içelim.
Ancak Senin rızâna, Sana tam kulluk etmekle erişilir. Kulluğun şartı da, bahşettiğin sevgi ve istikametle emirlerine harfiyyen uymak, yasaklarından sakınmaktır.
Yâ Rab! Sevdiklerini sevdir. Başta Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazretleri’ni sevdirdiğin gibi sevilmeye lâyık olan her dostunu sevdir. Sırasıyla bütün Ehl-i Beyt’in, ashâb-ı kirâm hazarâtının, hülâsa İslâmiyet’i seven ve ona hizmet edenlerin, bilâ istisnâ hepsinin ayaklarının tozu eyle bizleri!..
Yâ Rab! Bizi de sevgi nimetinden mahrum eyleme. Âmin!” (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-6, sh: 113-114)
YORUMLAR