Ahmed er-Rüfâî Hazretleri, her gördüğü şahsa selâm verirdi. Bir köy veya kasabada birinin hasta olduğunu duysa, ilk fırsatta ziyaretine giderdi. Bir yolculuk esnasında karşılaştığı âmâların ellerinden tutar, gidecekleri yere kadar götürüverirdi. Şehir dışına çıktığında dönüşte ormana gider, odun keser ve merkebine yükleyerek şehre getirirdi. Bu odunları dullara, çaresizlere, fakir ve muhtaçlara dağıtırdı.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu hadîs-i şerîfiyle nasihatte bulunurdu:
“Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” (Tirmizî, Birr, 75)
İşte Cenâb-ı Hakk’ın rızâ ve vuslatının talep ve tahsil edildiği bu mârifet yolu, üzerine leke düşürülmemesi gereken bembeyaz bir sayfa gibidir. Ehlullah bir karıncayı bile incitmekten çekinirler ve rızâ-yı ilâhîye nâiliyet için ibadet, ahlak ve hizmetlerini tertemiz bir gönül ile Cenâb-ı Hakk’a arz ederler.
Ahmed er-Rufâî, bazen mecnun ve kötürüm olmuş kimselerin hizmetine koşar, onların elbiselerini temizler, kendileriyle sohbet eder, kendilerine yemeklerini hazırlayıp elleriyle yedirirdi.
Bir gün bu mübarek zâtın heybetinden sokaktaki çocuklar sağa-sola kaçıştılar. Onlara, tevâzu içinde:
“-Evlâdım, ben de sizin gibi âciz bir kulum! Sizi korkuttuysam hakkınızı helâl ediniz. Özür dilerim!” dedi.
Bu hâdise ve benzerleri, Allah dostlarının yaşanmış güzel ahlâk ve halleridir. Rabbimiz, bizlere de rızâsını kazanma yollarını kolaylaştırsın ve bu yollarda bizleri muvaffak kılsın. Âmîn.
YORUMLAR