Bir taraftan “yaratılmışların en şereflisi” olan insanoğlu, diğer taraftan “câhil”, “zâlim”, “nankör”, “azgın”, “zorba”, “bedbin: karamsar” ve “naif”tir. Bu iki kutbuyla dünya hayatında kıyasıya bir çekişme içinde olan insanoğlu, bazen eşref-i mahlûkât olmanın îcâbını yaparken, bazen de aşağıların aşağısına düşmektedir.
İnsan, iki zıt kutup arasında, varlık ve yokluğun eşiğindedir. İşte bu noktada Âlemlerin Rabbi, insanlığa bir kurtuluş yolu göstermektedir. Rabbimiz, Asr Sûresi’nde insanlığı, ebedî bir hüsrandan kurtaracak hususları; “îman, sâlih amel ve ardından hakkı ve sabrı tavsiye etmek” olduğunu bildirmektedir.
Kur’ân-ı Kerîm de, insanı bazen cennet tasvirleriyle sevindirip ümitlendirirken bazen de cehennem cezasıyla korkutup uyarmaktadır. “Havf” ve “recâ” yani korku ve ümit; mü’mini dinamik tutup nefsine yenik düşürmeyen önemli bir âmildir. Nitekim cenneti özleyen, cennet için gerekli olan ihtiyaçları temin etmeli; cehennemden korkup kaçınan insan ise, gereken hassasiyetleri göstermelidir.
Modernizmin bütün çekiciliği ile nefislere hitap ettiği günümüzde, sık sık cennet ve cehennem tasvirleri de gönüllerde güncellenmelidir ki, aynı dinamizm hâsıl olabilsin. Nitekim hız ve haz zamanında günümüz insanı, ferdî, bencil ve günübirlik yaşamaktadır. Yarınlara dair ideallerini kurutan ve sık sık ânı yaşaması gerektiğini dikte eden medya, kişinin insânî sorumluluklarını güdük bıraktığı gibi, âhiret düşüncesini de tamamen silip atmaya çalışmaktadır. Bu ortamlarda büyüyen çocuklar ise, her türlü şiddete meyyal, idealsiz ve merhametsiz olarak yetişmektedirler.
Günlük meşgaleler ve anlık hazlar içinde boğulan günümüz insanı, cennet ve cehennem tasvirleriyle gündemini yenilemeli ki, akıp giden dünya içinde kaybolmasın. Bir çarşıda buz satan esnafın, “Sermayesi tükenen şu adama yardım edin!” feryâdını dert edinen Cüneyd-i Bağdâdî gibi, hepimiz eriyip giden ömür sermayemizin peşine düşmeliyiz. Onu nasıl daha faydalı kılabiliriz; bu ömürden kendimize ve insanlığa ne gibi hayırlar devşirebiliriz, bunun gayreti içinde olmalıyız.
Bunun için de Kur’ân-ı Kerîm ile hasbihâlimizi arttırmalı, Rabbimizin bize nasıl bir sonsuz hayat vaad ettiğini hatırımızdan çıkarmamalıyız. Allah Teâlâ, bizlere cennetliklerin ve cehennem ehlinin hâlini şöyle haber verir:
Kur’ân’da Cennet ve Cehennem Ehli
“Cehennem ehli, cennet ehline: «Suyunuzdan veya Allâh’ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin!» diye seslenirler. Onlar da «Allah bunu kâfirlere haram kılmıştır.» derler.” (el-A’râf, 50)
“Cehennem ateşi, uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.” (el-Furkan, 12)
“Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler. (Onlara şöyle denir:) «Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!»” (el-Furkan, 13-14)
“Onlar (kitabı sağ tarafından verilenler) cennetler içinde günahkârların durumunu sorarlar: «Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir?» diye… Onlar şöyle cevap verirler: «Biz namaz kılanlardan değildik. Yoksulu doyurmuyorduk. (Bâtıla) dalanlarla birlikte dalıyorduk. Cezâ gününü de yalan sayıyorduk. Sonunda bize ölüm geldi çattı.»” (el-Müddessir, 40-47)
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise pek çok hadîs-i şerîfinde âhirette insanları neler beklediğini anlatır. Müjde, ibret ve îkaz olmak üzere; bu hadîs-i şerîflerden bir kısmını burada zikredelim:
Cehennem ve Cehennemlikler
Peygamber Efendimiz:
“-Sizin şu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş cüzünden bir parçadır.” buyurunca ashâb-ı kirâm:
“-Yâ Rasûlâllah! Vallahi dünya ateşi muhakkak kâfî gelir.” dediler.
Aynı minvalde başka bir hadîs-i şerîf de şöyledir:
“-Cehennem ateşi, dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece daha fazla kılındı. Bunların her birinin harareti, bütün dünya ateşinin harareti gibidir.” (Müslim, 2843)
* * *
“Onlardan kimi vardır ki, ateş topuğuna kadar yakalar. Kimi vardır ki, dizlerine kadar yakalar. Kimi vardır ki, ateş beline kadar yakalar. Kimi de vardır ki, ateş onun boynuna kadar yakalayıp yakar.” (Müslim, 2845)
“Büyük bir kaya, cehennemin kenarından aşağıya bırakılır. Cehenneme yetmiş sene iniş yapar da yerin dibine varamaz.” (Müslim, Zühd, 17)
“Cehennemliklerin başlarından aşağı «hamîm» dökülecektir. Hamîm içine işleyecek, karın boşluğuna varacak, karın boşluğunda ne varsa hepsini silip süpürecek ve ayaklarından çıkacaktır. İşte «sahr» budur, sonra eski hâline tekrar dönecek ve bu işlem, böylece devam edip gidecektir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 8509)
* * *
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İbrahim Sûresi’nin, “Ardından da (o inatçı zorbaya) cehennem vardır; kendisine irinli su içirilecektir! Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki azaptan kurtulsun). Bundan ötede şiddetli bir azap da vardır.” (İbrahim, 16-17) âyetleri hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ağzına yaklaştırılacak ve ondan tiksinecektir. Kendisini yaklaştırıldığında yüzünü yakıp kavuracak ve başının derisi düşecektir. Onu içtiği zaman bağırsakları kopup dübüründen (altından) çıkacaktır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 21254)
“Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkumdan bir damla, dünya yurduna damlatılmış olsaydı, dünya halkının geçimini bozardı. Yiyeceği zakkum olan kişi ne yapacak?!” (İbn-i Mâce, Zühd, 27)
“Cehennem, «bir kısmım, bir kısmımı yiyip bitiriyor» diye Allâh’a şikâyette bulundu. Allah da ona iki defa nefes almasını takdir etti. Kışın bir nefes, yazın bir nefes… Kışın aldığı nefesten dolayı soğuklar ve zemheri meydana geldi. Yazın aldığı nefesten dolayı baskın sıcaklar ve sâm yeli ortaya çıktı.” (Müslim, Mesâcid, 27)
“Cehennemliklerin azâbı en hafif olanı, iki ayağının altında ateş közü bulunan ve bunlarla beyni kaynayan kişidir.” (Buhârî, Rikak 17)
Cennet ve Cennetlikler
“Cennete baktım; cennetin çoğunluğunun fakirler olduğunu gördüm. Cehenneme baktım, çoğunluğunun kadınlar olduğunu gördüm.” (Müslim, Zikir, 17)
“Dikkat edin, size cennet ehlini haber vereceğim: Her güçsüz ve zayıf görülen insan ki, Allâh’a karşı yemin etse, Allah, onun yeminini yerine getirir. Dikkat edin, size cehennemlikleri haber vereyim; her kaba, bencil ve büyüklük taslayan kişidir.” (Müslim, Cennet, 13)
Hazret-i Ali’nin rivayetinde, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- cenneti şöyle tarif etmiştir:
“Cennette öyle köşkler vardır ki; içerisi dışarıdan, dışarısı içeriden görünür.” Bunun üzerine bir bedevî kalkıp şöyle dedi:
“-O köşkler kimler içindir?”
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem:
“-O köşkler; güzel söz söyleyen, yemek yediren, oruca devam eden ve insanlar uykuda iken geceleri namaz kılanlar içindir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1268)
“Cennette yüz derece vardır. Her iki derece arasındaki mesafe, gökle yeryüzü arası kadardır. Firdevs, derece olarak en üstünü olup cennetin dört ırmağı buradan fışkırır. Arş da bunun üstünde bulunur. Allah’tan cennet istediğinizde Firdevs’i isteyiniz.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 21627)
“Cennete girecek olan ilk grubun şekli ve görüntüsü, ayın dolunay gecesindeki görüntüsü gibidir. Orada tükürme yok, sümkürme yok, tuvalete çıkma ihtiyacı yok. Kullanılan kaplar altından, tarakları altından ve gümüşten, buhurdanlıkları öd ağacındandır. Terleri misk gibidir…” (Müslim, Cennet Bâbı )
“Cennetteki nimetlerden bir tırnağın taşıyabileceği kadar az bir şey dünyaya gösterilmiş olsaydı, gökler ve yeryüzü, her tarafıyla süs içerisinde kalırdı. Cennetliklerden bir kişi dünyaya bir baksa ve bileziklerinden biri dünyaya görünse, güneşin yıldızların ışığını silip süpürdüğü gibi o da güneşin ışığını silip süpürürdü.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 1371)
* * *
Bir adam, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Cennette at var mıdır?” diye sordu. Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Allah seni cennetine koyarsa, orada senin istediğin şekilde kırmızı yakuttan bir ata bindirilip dilediğin yere uçabilirsin.”
Bir başka adam da şöyle sordu:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü! Cennette deve var mıdır?”
Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu adama arkadaşına söylediği şekilde söylemedi ve şöyle buyurdu:
“-Allah seni cennete koyarsa, canının çektiği ve gözünün hoşlandığı her şey senin olacaktır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 21904)
* * *
Said bin Müseyyeb -Allah ondan râzı olsun- Ebû Hüreyre ile karşılaştı. Ebû Hüreyre:
“-Allâh’ın ikimizi cennet çarşısında bir araya getirmesini isterim.” dedi. Said:
“-Cennette çarşı-pazar var mıdır?” diye sordu. Ebû Hüreyre:
“-Evet.” dedi ve şöyle devam etti:
“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bana bildirdiğine göre, «Cennetlikler cennete girdiklerinde amellerine göre oraya yerleşeceklerdir. Sonra dünya günlerinden Cuma günü kadar bir süre izin verilecek ve insanlar Rablerini ziyaret edeceklerdir. Allâh’ın Arş’ı, onlara görünecek Allah onlara cennet bahçelerinden bir bahçede görünecek. O mü’minler için nûrdan minberler, altından minberler, gümüşten minberler kurulacak ve o kimselerin derece bakımından en aşağı durumda olanları ki, -onların aşağılıkları yoktur- misk ve kâfûr tepelerinde oturacaklar ve kendilerinden daha yükseklerde oturan kimseler olduğunu sanmayacaklardır.»
(Ebû Hüreyre, bu hadîs-i şerîfi anlatırken Peygamber Efendimize sorduğu soruları da zikretti.) Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- dedi ki:
“-Ey Allâh’ın Rasûlü, o gün Allâh’ı görecek miyiz?” Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:
“-Evet.” buyurdu. “Siz Güneş’in ve dolunay gecesi Ay’ın görülmesinde şüphe eder ve görebilmek için itişip kakışır mısınız?” Biz de:
“-Hayır!” diye cevap verdik.
“-Öyleyse aynı şekilde kolaylıkla Rabbinizi göreceksiniz. Ve Allâh’ın o cennette kendisiyle karşılıklı görüşmediği kimse kalmayacaktır. Hattâ konuştuğu kimselerden birine, «Ey falan oğlu falan! Falan günde yaptığını hatırlıyor musun?» diyecek ve dünyadaki vefâsızlıklarından bir kısmını hatırlatacaktır. O kimse de:
«-Ey Rabbim! Beni bağışlamadın mı?» diye soracak. Allah Teâlâ:
«-Evet!» diyecek ve «Benim bağışlamamın genişliği sayesinde şu makama ulaşmış durumdasın!» buyuracak.
Onlar bu durumda iken üstlerinden bir bulut kendilerini kaplayacak ve üzerlerine bir koku yağdıracaktır ki, o zamana kadar onun kokusuna benzer bir koku koklamamışlardır. Allah Teâlâ şöyle devam edecek:
«-Kalkın, sizin için hazırladığım büyük ikramlardan arzu ettiğiniz her şeyi alın!»
Sonra meleklerin etrafını çevrelediği, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hiçbir kimsenin kalbinden geçirip hayal edemediği şeylerin bulunduğu bir çarşıya geleceğiz ki, orada arzu edilen her şey bulunacaktır. Orada satmak ve satın almak diye bir şey yoktur. Cennetlikler o çarşıda birbirleriyle karşılaşacaklardır.”
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sözlerini şöyle sürdürdü:
“Yüksek dereceler sahibi olan bir kişi, kendisinden aşağı derecede bir kişiyle karşılaştığında onun üzerindeki elbiseden gözleri kamaşacaktır. Konuşmaları bitmeden kendi sırtındaki elbisenin ondan daha iyi olduğunu hayal edecektir. Çünkü Cennet’te hiç kimseye üzülme yoktur. Sonra herkes konaklarına dağılacak ve hanımlarımız bizleri:
«-Merhaba hoş geldiniz!» diye karşılayacak;
«-Bizden ayrıldığınız andaki güzelliğinizden daha güzel bir durumda bize döndünüz.» diyeceklerdir. Biz de hanımlarımıza şöyle diyeceğiz:
«Bugün sonsuz güç ve kuvvet sahibi Rabbimizin toplantısında bulunduk, bu şekilde dönmemiz gerekirdi ve öylece sizlerin yanına dönüp geldik.»”
* * *
“Cennetliklerin en aşağı derecesinde olan kimsenin durumu; bahçelerini, hanımlarını, bol nimetlerini, hizmetçilerini ve koltuklarını bin senelik mesafeye kadar uzanmış olarak görecek ve sabah-akşam Allâh’ın kendilerine bir ikramı olarak Allâh’ın cemâlini göreceklerdir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 4395)
“Cennetliklerin başlarında taçları vardır. Bu taçların üzerindeki incilerin en değersizi, doğu ile batı arasını aydınlatacak kadar parlaktır.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, 11298)
“Mü’min cennette çocuk arzu ettiği vakit; gebeliği, doğumu ve yaşı dilediği şekilde tamamlanacaktır.” (Dârimî, Rikak, 110)
* * *
Bir dakika bakar mısınız?
“Kim cenneti özlüyorsa, hayır peşinde koşar. Kim cehennem ateşinden korkuyorsa, hevâ ve hevesinin isteklerinden yüz çevirir….” buyrulmaktadır; karar sizin!…
YORUMLAR