Her geçen gün gazetelerde, televizyonlarda nelerin moda olduğu, nelerin moda olmaktan çıktığı insanlara dayatılmaktadır. “Yeni hayat biçimi” denilerek Batı dünyasının üretim ve tüketim şartları ve alışkanlıkları kolayca kabullenilir oldu. Bu şartlar, özellikle gençlerimizin nelerden zevk alması gerektiğini dayatmaktadır.
Ayaküstü yemek (fast food) türlerine övgülerin yağdığı bir çağda, sağlığa ne kadar uygun olduğu tartışmalı ürünler, iştah açıcı görüntüleriyle reklamların başında yer alıyor. Bunlardan biri de değişik aromalarla hazırlanan “bardakta mısır”lar… Sokaklarda her köşe başında görülen mısır arabaları, farklı soslarla, bilhassa gençlerin damak tadına hitap ediyor. Artık alışveriş merkezlerinde elinde bardak bardak mısır yiyerek dolaşan insanlara rastlamak sıradan bir hâl aldı. Yüzyıllardır koçanından ısırarak yediğimiz mis gibi haşlanmış mısırların tadını unutur hâle geldik.
Bardakta mısır pazarı, Türkiye’de ilk defa 2006’da Daily Fresh Foods adında Malezya kökenli bir firmanın temsilciliğinin açılmasıyla başladı. Kısa zamanda aylık 15 ton mısır ortalamasıyla satış rekorları kırdı. Haşlanmış mısırları “margarin, tuz, kırmızıbiber, karabiber, sarımsak tozu, limon sosu, parmesan ve bal” ile karıştırarak farklı lezzetlerle piyasaya sunmaya devam ediyorlar.
Bunun ardından, arabasını alan, özellikle çocukların ve gençlerin daha çok bulunduğu mekânlarda süt mısırı satmaya başladı. İşsizlere yeni ekmek kapısı olarak yaygınlaşan süt mısırlar, büyüklerin de açlığını yatıştırdığı bir yiyecek hâline geldi.
Sadece bardak mısırlar değil, sinemalarda ve marketlerde satılan “ithal patlamış mısırlar”a ne demeli?! Bunlar da hem ithal olmaları, hem de mikro dalga fırınlarda hazırlanmalarından dolayı, sağlığa zarar veren gruba girmektedir.
Mısır, marketlerde de her geçen gün artan miktarlarda satılmaya başladı. Bu yönüyle mısır oldukça fazla müşteriye ulaşmakta, satın alanlar mısırı her türlü salatalarda, sandviçlerde, pizzalarda ve benzerlerinde kullanmaktadırlar.
Ülkemizde yıllardır üretim, tüketimi karşılayamadığından mısır ithalatı yapılmaktadır. Ancak yukarıda anlatılan şekilleriyle mısır tüketimi daha da artmış ve bu da dışarıdan daha fazla mısır ithal etmeye sebep olmuştur. Maalesef ithal edilen mısırlar, GDO’ya izin veren ABD başta olmak üzere Arjantin, Macaristan, Ukrayna, Romanya, Fransa ve Bulgaristan gibi ülkelerden yapılmaktadır.
GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma) bitkilerin zararlarından daha önceki yazılarımızda ayrıntılı olarak bahsetmiştik. İsteyenler, bu yazılarımızdan daha geniş bilgi alabilirler.
Bu GDO’lu ürünlerin son yıllarda tüketiminin artmasıyla özellikle çocuk ve gençlerde sıkça görülen “alerjik reaksiyonlar, toksisite, kanserojenlik, antibiyotiğe dayanıklılık ve besin değerinde azalma” gibi rahatsızlıklar da artmaktadır. Konuyla ilgili olarak gidavitrini.com.tr’ye açıklama yapan Tüketiciler Birliği Genel Sekreteri Mehmet İmrek, genetiği değiştirilmiş gıdaların başında “mısır” ve “soya fasulyesi”nin geldiğini ve bu konuda halkın daha dikkatli olması gerektiğini belirtmektedir.
Türkiye’nin bir tarım ülkesi olmasına rağmen bazı temel gıda maddelerinin üretimindeki rekolte düşüşü veya bazı tesirlerden dolayı üretim azalması yaşandığına dikkat çeken İmrek, şu önemli açıklamaları yapmaktadır:
“Mısırın, en çok üretimi yapılan başlıca temel gıda maddeleri içerisinde önemli yeri almasına rağmen, uygulamalardaki birtakım yanlışlıklar veya iklim değişikliği sebebiyle üretimde ihtiyacı karşılayacak miktar bir türlü sağlanamamıştır.
Son zamanlarda ithal tohum ve buna bağlı olarak doğrudan ürün ithali ile bir denetimsizlik yaşanmaktadır. Bu yüzden genetiği değiştirilmiş ithal ürünler, gerekli laboratuar testleri ve analizleri yapılmadan tüketime sunulmaktadır. Yemeklerimizin vazgeçilmez ana unsuru olan yağ; mısır, soya, ayçiçeği vb. ürünlerden yapılmaktadır. Dolayısıyla ülke nüfusumuzun büyük bir kısmı, bu ürünlerden üretilmiş yağlardan yapılan hazır gıda maddelerinin ve yemeklerinin tüketilmesi neticesinde her türlü risk ile karşı karşıya kalmaktadır. Üstelik kapalı mekânlarda ve sokak satıcılarının arabalarında satışa sunulan haşlanmış mısır, pratik şekilde tüketime hazır, cezbedici sunumu ve ucuz satışı ile ileride toplum genelinde ortaya çıkabilecek hastalıkların ve genetik yapısal bozuklukların temelini oluşturmaktadır.
Mısırın ve soyanın genetiğinin değiştirilmesi, uzak doğu mutfağının medyada fazla reklamının yapılması ile bu ürünlerin bilinçsizce ve aşırı tüketilmesini sağlamaktadır. Ayrıca haşlanmış mısıra ayrı bir lezzet katmak için ilave edilen ketçap, mayonez, soya sosu vb. ek ilavelerin yapılması obeziteye, şeker, kolesterol ve daha birçok hastalığa açık açık davetiye çıkarmaktadır.”
Günümüzde her alanda daha çok kazanç sağlama adına, sağlığın göz ardı edilmesi, bilinen bir gerçek hâline geldi. Önümüze sunulan, görünüşü albenili ve tadı lezzetli yiyeceklere her defasında “evet” demek yerine, bunları dinimiz ve sağlığımız açısından sorgulama alışkanlığını hepimizin kazanmasının vakti geldi de geçiyor bile…
YORUMLAR