Uyandığımda yastığıma savrulan saçlarımı okşayan elin sahibi, yüreğime sızan hüznün endişesiyle gözlerime bakarken, umutlarımın hangi yönde olduğunu bilir gibiydi. Hep aynı el mi okşayacaktı saçlarımı ve aslında yüreğimi, yarınlarımı?
“Boşanma” kelimesinin zorlu ayrılık ya da bitmeyen gözyaşı anlamına geldiğini yazmamıştı o büyük kitaplar… Halbuki ben biliyorum o kelimenin ardındaki karanlık geceleri, ben biliyorum ağlamanın ve kendisine acınır gözlerle bakılmanın ne demek olduğunu... Ve ben biliyorum, babama olan özlemim kadar büyük olan yalnızlıkları...
Annemdi, canımın parçasıydı, peki ya her gün hayranlıkla izlediğim babam o ne olacaktı? Şimdi “ayrılık” kelimesini öğretmek için miydi, hayatın bana olan bu acı tebessümü? Yoksa bencillik eseri miydi, hayallerimin bu çaresizce yıkılışı?
Çâresizliğimi zirvede hissettiğim andı, babamın benden uzaklaşan adımları… Ağladığını göstermeden, hayallerimdeki o güçlü yerini yok etmeden öpüşlerini sessizce erteleme vaktiydi, kasvetli ayrılığımın başlangıcı… Kimdi suçlu, kimdi küçük ve soğuk ellerimi, beni her zaman koruyacağına inandıran babamın o güçlü ellerinden ayıran…
“Hiçbir şey eskisi gibi olamayacak!..” sözleri yankılanırken kulaklarımda, görmek istemediğim acıklı gözler salınır önümde….
Hayallerime uçmak için hazırladığım o büyük iki kanadımdan birisi yoktu artık…
Kim anlardı şimdi beni; babam mı, annem mi? Zaten bu senaryoda oyuncular onlar değil mi? Tek taraflı pencereden bakmak, en büyük gerçeğim olacaktı... Tek ana kucağı… Zaman babama cömert davranırsa, ikinci pencereden görecektim hayatı… Gereksiz şımartılmalar da yetmez bana… Kandıramazlar hayatı... Mutlu kaldırımlardan, bir yanımda annem, bir yanımda babam ile bitmeyen, o boyumdan büyük hayallerime yürürken, şimdiki bulutlu gözlerimi eklememişim yüreğime… Umutlarımın hepsi üç kişilikti… Herkese yetecek kadar sevgim vardı.
Şimdi suçluları ararken yalnızlığımda, o sevgiler de bende yok oldu gitti.
Ne o büyük kavgaların ne de sonrasında gelen ayrılıkların, beni, bu denli solduracağını tahmin etmemişti hiç kimse!..
Küçücük yüreğim ve korunmaya muhtaç bedenim de hazır değildi zaten… Emanet olan benliğim, bu habersiz hüzün için yaratılmamıştı.
“Mahkeme” denen, karmaşık cümlelerle dolu bir oda gelirken aklıma, babacığımın ardına bakmadan gidişi, sebepsiz ağlamalar ve buruk annem, hangi yaşayışların eksikliğiydi?
Ben biliyorum, bunlar Rabbimin emri değildi. O’nun her şeyi dileyebileceğini ve en merhametli varlık olduğunu öğreten babam; bir gün kendisine aynı çatı altında kavuşmak için dua edeceğimi bilemezdi.
Şimdiki hâlimi anlatan kitaplar yazılmış, anneciğimin elinde gezinen ve yüreğine çare umutları serpen…
Halbuki ben biliyorum, boşanmanın küçük bir kalp taşıyan çocuğa olan etkilerini…
Ben biliyorum, her bir damla gözyaşımın, yedi kat semayı titrettiğini…
Ve ben biliyorum, artık gerçek sevgiyi, Yaratan’a olan muhabbeti….
Evet ellerim küçük, adımlarım kısıtlı; ama büyüdü yüreğim ve sâdık olmayan sevdiklerimden, kimseyi yarı yolda bırakmamayı öğrendim…
Şimdi suçlu da aramaz kalbim!.. Kendi içimde, şah damarımdan daha yakın bir dostu keşfettim. Küçük gözlerimde kaybetmeye ramak kalan sevgimi, lâyık olan bir yolda yeniden yeşerteceğim.
Ben, artık ayrılığı kaderime yazılmamış olması için direndiğim, “îmânımın” derdindeyim…
YORUMLAR