Baby Shower: Doğmamış Bebeğe Don Biçme Partisi

Millet olarak gelir seviyemiz yükseldikçe, hayat standartlarımız biraz daha iyiye doğru gittikçe, kendimize yeni meşgaleler üretir olduk. Üretemediysek de Batı zaten imdadımıza koşmaya hazır. Bize kapitalist âdetlerini bir bir kabul ettiriyor.

İşte bunlardan biri de “Baby Shower” denilen bir Amerikan âdeti... Efendim, mâlum “baby” kelimesi bebek mânâsına geliyor. “Baby shower”; dilimize “yeni doğacak bebeğe hediye yağmuru” olarak çevriliyor. Dikkat buyurun, doğmuş değil, doğacak bebeğe…

Oysa bizim ne güzel âdetlerimiz, göreneklerimiz vardır bebeğe dair… Yöreden yöreye değişen ve hızla yükselen bir bebek mevlidi âdeti, bir diş bulguru, bir sünnet töreni, 40 uçurmalar…

Peki, baby shower, tam olarak nedir? Tam Türkçe ifadesi ile, “doğmamış bebeğe don biçmek”… Evet, yanlış okumadınız. Size bu yepyeni âdetimizden bahsetmek istiyorum. Şimdilerde henüz bir sosyete âdeti olarak boy göstermekte… Fakat bizim milletimiz, taklit yönünden pek bir mâhir olduğu için, yakında bu işin piyasası ortaya çıkacaktır. Hattâ sektörleşmeye başlamış olduğunu üzülerek ifade etmeliyim.

Anne adayının en yakın arkadaşı ya da kız kardeşi organize ediyor bu partiyi… Henüz anne hâmile iken 7. veya 8. aylarda, anne ve bebeğin ihtiyaçları listeleniyor. Bu liste, lüks bir bebek mağazasına bırakılıp etraf, dâvetliler bilgilendiriliyor.

“-Baby Shower”ımıza davetlisiniz; liste de falanca alışveriş merkezindeki falanca mağazada!” diye.

O mağazaları eminim bilirsiniz. Bir karış bebek kıyafetleri kaç liradır oralarda... Girdiğinize pişman olursunuz da ayıp olmasın diye şöyle bir ürünlere alıcıymış gibi bakar, arkanızı dönüp hızla uzaklaşırsınız. İşte bu mağazalardan bahsediyoruz. Hani buradan alışveriş yapmaya karşılık, bir çeyrek alıp taksanız daha efdaldir, keseniz için… Bu partiler, ev ortamında yapıldığı gibi, otel, cafe, restaurant gibi mekânlarda da yapılmakta...

Bu, hızla benimsenen Amerikan âdetini dileyenler bir organizasyon şirketine havale edip etliye sütlüye karışmadan misafirliğe gider gibi gidiyor, bebeğinin partisine… Çeşit çeşit pastalar, kurabiyeler, şekerlemeler, bebeğin adıyla bezenmiş masa örtüleri, kapı perdesi, bardak, peçete, balon çıkartmalar, magnetler, şeker külâhları, daha aklınıza ne gelirse… Bebek kız ise pembe ağırlıklı bir organizasyon, erkek ise mavi bir ortam oluyor. Anne adayı da pembe ya da mavi giyiniyor.

Anne adayı ile bol mesajlı fotoğraflar çekilip sosyal hesaplarda paylaşılıyor, yarışmalar düzenleniyor, bebek anı defteri oluşturulup davetlilerin görüş ve fikirleri kayıt altına alınıyor. Yeme-içme, eğlence derken sıra hediyelerin açılmasına geliyor. Masaya bırakılan özenli ve debdebeli paketler, anne adayı tarafından bir bir açılıyor, anne adayına tebrikler yağıyor… Davetliler unutulmaz bir gün geçiriyor. Ama…

Ortada bebek yok. Çünkü henüz doğmadı. Peki, doğacak mı?

İşte kalpleri hızla çarptıran, yürekleri ağza getiren bir soru: Bebeğin doğacağına dair bir garantimiz var mı?

Doktorlar, “sağlıklı gelişiyor” dese de, son model teknolojik ultrason cihazları ile bebeği fotoğraflasak, boyunu kilosunu, saçını, tırnağını her bir uzvunu görebilsek ve hattâ albüm hazırlasak bile, o yavrunun dünyaya geleceğine dair hiçbir garantimiz yok. İşte insanı âciz bırakan, düşünmesi bile insanın gözünü yaşartan bir manzara...

Eskiler ne de güzel söylemiş:

“Doğmamış bebeğe don biçilmez!” diye…

Müslüman, her dâim tevekkül sahibidir de teyakkuzu da ihmal etmez. Her türlü hâle hazırlıklı olmaktır İslâm… Teslîmiyet, Müslümanlık... 9 ay beklersiniz, geceleri uykusuz geçirirsiniz, bebeğin ana rahmine düşmesiyle imtihanı başlar, kimi annelerin... Oturmanız, kalkmanız, yürümeniz, sîmânız, bakışınız bile değişmiştir. Duâlar edersiniz, maddî-mânevî hazırlıkları yaparsınız.

“-Allah elini boşa çıkarmasın, Allah hayırla tamamlasın!” duâlarına can u gönülden “Âmin!” dersiniz.

O an gelir, yine de bir garanti yoktur, duâlara sarılırsınız; “Rabbim!” dersiniz, “Cennet ne zor… Anne olmaya başlamak ne zor!..”

Belki saatler belki günler sürer sancılar… Tarifi imkânsız dakikalar, saatler… En sevdikleriniz bile alınmaz doğuma… Derken o minik yavru geliverir kucağınıza… Sımsıcak… Hâlâ size bağlı bir yavru… Târifi yoktur.

“Rabbim, «el-Musavvir» isminle nasıl da bezedin bu yavruyu… Bir su damlasına kemik giydirdin, et, tırnak, saç, damar, kan… Sancıların yorgunluğu, doğumun ezâsı, yavrunun tatlı ağlamaları…”

Duygularınız karmakarışık oluverir…

Ya bunlar olmasa… Ne zor bir imtihan... Âdeta bir îman testi… Anneler bilirim, ölü doğum yapan... Tıp, ölü çocuğu sezaryen ile alamıyor. İllâ ki normal doğum… Anne için ne büyük bir yürek sancısı… 9 ayın neticesi, ölü bir yavru… Dünyaya getirmek mi zordur, ölmüş yüzüne bakıp bakıp yüreği parçalanmak mı? Sedyede odasına taşınırken eli boş gitmek mi? Ziyaretçilerin acı acı bakışlarına, yaşlı gözlerini kaçırarak cevap vermek mi? Kendini toparlamaya çalışmak mı? Hakikaten çok zor!.. Rabbim kimseye bu acıyı yaşatmasın.

İşte bu sebeple “baby shower” denilen bu Batı âdeti, bizim inancımıza, örfümüze, kültür yapımıza, aslında insan psikolojisine ters… Anne adayına yapılacak en büyük kötülük olması şöyle dursun, koskocaman bir garantici insan örneği… Âciz insan… Neyine güveniyorsun ki… Tüketim ve gösteriş toplumunun ürünü…

Tek çocuğundan yıllar sonra bir erkek evlât sahibi olmaya hazırlanan bir âile dostumuz, çocuğun alışılmış ihtiyaçlarının kat kat fazlası eşya aldı. Hattâ sünnet kıyafetlerini bile… Ev süslendi bezendi, anne adayı madden-mânen doğuma hazırdı. Fakat 8. ayda anne ölü doğum yaptı… Kelimelerin bittiği yer… Ne deseniz o anneye tesir etmez.

6 kiloluk yavrusunu, 3 gün sun’î sancıyla ölü dünyaya getiren anne tanıyorum. Yaşından daha yaşlı görünüyor şu an… Aceleci, tahammülsüz... Belli ki bu hâdise, onda derin bir iz bırakmış.

Yaşanmış menfi örnekler içimizi acıtsa da imtihan dünyasının gerçekleri…

Gelin, bize uymayan Batı âdetlerinin hayatımıza girmesine izin vermeyelim. Afrika, Suriye vesâir İslâm coğrafyası maddî-mânevî destekler beklerken Rabbimizin verdiği imkânları, enerjimizi, istîdâdımızı, mâlâyâni peşinde harcamayalım. Özümüzü yaşayalım, kültürümüzü yaşatalım. Bu bize yeter, bize yakışan budur.

PAYLAŞ:                

Fatma Çatak

Fatma Çatak

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle