Aziz

“O abd-i azîz unutuldu.

Biz yeniden bir bezm açılsın istiyoruz.

Sînelere kor atılsın istiyoruz.

Âfâk-ı âlemde rûh-ı revân-ı Muhammedî şehbâl açsın, süzülsün istiyoruz.

Buna liyakatimiz olmasa bile senin engin rahmetine sığınıyoruz.” 2

 

-Gün doğumunda, akşam alacasında Peygamberimiz’le olmak...-

           

Sabah namazı sonrası uyuyorum. Kuşluk vakti olunca gönlümün kapısına geliyor, yavaşça başını uzatıyor içime; kızı Fâtıma’ya:

“–Kalk ey Fâtıma, peygamber kızı oluşun seni aldatmasın...” deyişi gibi gülümsüyor... Kalkıp peşine takılıyorum. Görüyorum, aynı anda bir esnaf arkadaş, dükkanı komşusuna emanet edip:

“–Ben hemen geliyorum.” diyerek koşuyor Allah Rasûlü’nün peşinden... “Elimizde bir ip, nereye bağlayacağımızı iyi biliyoruz...” 3

 

اللهم صل و سلم على سيدنا محمد

 

سراج وحدتك فى كثرة مخلوقاتك

 

“Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin

Sirâci vahdetike fî kesret-i mahlûkâtike”

(Allah’ım, şu kesret âleminde bize senin vahdetini gösteren Efendimiz Muhammed’e salat ve selam eyle...)

* * *

Akşam oluyor. Yemek telaşı, yuvanın öbür kanadının gelmesi telaşı, akşam koşturmacası; akşam ezânı okunuyor. Kokusunu duyuyorum bir an, esip geçiyor latifçe... Hemen eğilip derinliğime bakıyorum. Suya aksi vuruyor.

“–Ümmetim hayırlıdır... Akşam namazını yıldızlar belirmeden kılarlar.” deyişine muvafık, akşam alacalanmadan kılıyor üç rekat farzı; sâkin, biraz hüzünlü... Akşam alacası düşene dek devam ediyor namaz kılmaya... İki rekat, iki rekat daha, iki rekat daha... bu arada ben akşam namazımı kılıp onu seyre dalıyorum. İki rekat daha kılıyor... Her hareketinde nurlar süzülüyor üstünden başından, kıvrım kıvrım... Selam verince hafifçe arkasına dönüyor ve sol kolunu kaldırıyor. Sokuluyorum. Sokulup merhamet menbaı göğsüne, yüzümü sürüyorum kâinatın bu en güzel kalbine... En muhteşem kalbine... Kur’ân’a mekân olan kalbine.

 

اللهم صل علي الذات المحمدية

 شمس سماء الاسرار

اللهم

 بسره لديك وبسيره اليك

كن لى

 

“Allahümme ale’z-zâti’l-muhammediyyeti

Şems-i semâi’l-esrâr

Allahümme bi sirrihî ledeyke ve bi seyrihî  ileyke

Kün lî...”

(Allâh’ım, hakikatini bilmekten, anlamaktan, takdir etmekten âciz olduğumuz şeylerden biri olan Peygamber Efendimiz’in “zât”ına salât eyle...

Allâh’ım, onun bu sırları ve sana olan seyr-i sülûku (hürmetine)

“Benim ol...”)

* * *

“–Her muhabbet, zikre götürmez küçüğüm.” diyor.

Küçüğüm deyişindeki eleme bulanıyorum.

“–Zikrin muhabbete götürmesi ise daha kolaydır. Râbıta, empati, telepati, tefekkür, maiyyet; hepsi zikirden lemeân eder en çabuk... Anmak sevmeye götürür.”

“Sevseydim zikrederdim deme, sevmek için zikret.” yazan bir kağıt düştü önüme, irkildim. Gözlerimden yaşlar süzülmüş, fark etmemişim. Sildim, baktım yalnızım yine... Burnumun direği sızladı derler ya, rûhuma birikmiş bütün sızıları duydum bir anda. Gözlerim doldu yine...

“–Bir de seherde buluşalım demiştin ya, bu da o dileğin…” dedi mavi bir sesle...

 

فرض عينست مى بكويم تا وقت ممات

 

دمبدم بر كل رخسار محمد صلوات

 

Farz-ı aynest mî bekûyem tâ vakt-i memât

Dem-be-dem ber gül-i ruhsâr-ı Muhammed salavât

(Öleceğim zamana dek sürekli Hazret-i Muhammed’in gül yüzüne salât etmek bana farzdır...)

* * *

“Beni an, ey güzel çiçek! Yâdım yolu kolaylaştırır biiznillah. Anarsan hatırlarsın öğrettiklerimi… Anarsan kolaylaşır sünnetlerim. Anarsan nûrâniyet olur yüzünde, hâlinde, zamanında. Anarsan bir tablo gibi karşında durur kalbim, kalbimin haritası... Yâdımdan bir imbik oluşur rûhunda; damlamaya başlar irfan, ünsiyet, dirâyet...” dedi...

 

اللهم

صل علي سيدنا محمد

الذي اكرم من السحاب المرسلة

و بحر الخطم

Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin

Ellezî ekramü mine’s-sehâbi’l-mürseleti

Ve bahri’l-hatmi

(Allah’ım, yağmur bulutlarından ve inci dolu denizlerden daha çok “kerem” sahibi olan efendimiz Muhammed’e salât eyle...)

* * *

“–Gitme!” diye yalvarmıştım elimden kayıp giden sünnetlerine bakıp, “Gitme ey Mus’ab’ın avcısı! Bırakıp gitme beni!” demiştim.

Salavatlara tutunmuş ve:

“–Gireceğim yere sıdk ile girmemi, çıkacağım yerden sıdk ile çıkmamı sağla ve bana katından güçlü bir yardımcı lutfet...”4 diye duâ etmiştim Rabb-i Rahîm’e, Kerîm’e, Mecîd’e...

“–Son peygamber o, peygamberliği hâlâ devam ediyor. O bizim de peygamberimiz. O hâlde bizi bırakıp gitmemiştir, devam ediyordur tasarrufu...” demiştim. “Mesele kapıyı açmak...” demiştim.

* * *

Bir fener yaktı, taktı gül dalına.

Bir kandil yaktı, koydu baş ucuma, alnımın çatına.

“–Haydi!” dedi, “Aynalarla beze duvarları, göreceksin bir tek mum nasıl aydınlatacak gönül sarayını!...”

 

اللهم صل علي بدر التمام

اللهم صل علي نور الظلام

اللهم صل علي مفتاح دار السلام

اللهم صل علي الشفيع الانام

 

Allâhümme salli alâ Bedri’t-tamâm

Allâhümme salli alâ Nûri’z-zalâm

Allâhümme salli alâ Miftâhi dâri’s-selâm

Allâhümme salli ale’ş-şefîı’l-enâm

 

(Allâh’ım, Dolunay’a salât eyle....

Allâh’ım, karanlıkları (aydınlatan) nûr’a salât eyle...

Allâh’ım, Selâm Yurdu’nun (kapılarını) açan’a salât eyle...

Allâh’ım, tüm insanların şefaatçisi’ne salât eyle...)

* * *

Seher vakti oldu. Gecenin nefes alışını duydum ruhumda. Bir kuyu buldum onu aradığım gönlümde. Eğilip içime baktım, bir ay; durgun suda ışıl ışıl yalazlanıyor. Göğe mi bakıyorum yere mi bilemedim bir an. Tûbâ’ya dönüştü o hayal, o akis; dalları ellerime kadar uzandı, tuttum..

 

اللهم صل و سلم علي سيدنا محمد

سيد الشاكرين والحامدين

 

Allâhümme salli ve sellim alâ seyyidinâ Muhammedin

Seyyidi’ş-şâkirîne ve’l-hâmidîn

(Allâh’ım, şükredenlerin ve hamd edenlerin sultanı olan efendimiz Muhammed’e salât ve selam eyle...)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle